Anasayfa
22-03-2024
Azınlık eğitimi, “itibarsızlaştırma” gayretleri ve buna direnenler
Batı Trakya Türk azınlık eğitimi, başta Lozan Antlaşması ve 1951 ve 1968 Türkiye – Yunanistan arasında imzalan kültür ve eğitim anlaşmaları tarafından statüsü belirlenmiş ve esasları saptamıştır. Azınlık eğitimi ve azınlık okulu, Batı Trakya Türk Azınlığının hakkıdır. Bu, kendisine uluslararası hukukun tanıdığı bir haktır. Kesinlikle bir lütuf değildir.

Yunanistan’ın ise uluslararası hukuktan kaynaklı azınlık eğitimini koruyup yaşatma yükümlülüğü vardır. Bu ülkenin sorumluluğudur. Ancak şurası bir gerçek ki vatandaşı olduğumuz ülkemiz Yunanistan bu yükümlülüğünü ne yazık ki hakkıyla ve yeterince yerine getirmedi ve getirmiyor.

Bu yazının yazıldığı gün azınlık ilkokullarına kayıt işlemlerinin yapılması için son iki gün kalmıştı. Gelen mesajların çok da iyi olmamasıyla birlikte okullarımızda kayıtların hangi noktada olduğunu, gerileme mi yoksa bir ilerleme mi var tüm bunları önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz. Azınlık eğitimi ve azınlık okulu, Batı Trakya Türk Azınlığının sadece bir hakkı ve kazanımı değil, en önemli kurumudur aynı zamanda. Kültürünü, kimliğini, Türkçesini yaşatabilmesi ve geliştirebilmesi için okul tabii ki de en önemli unsurdur. Azınlık okulu, tüm sorunlarına ve eksiklerine rağmen (sorunlar ve eksikler sadece azınlık okulunda değil, diğer okullarda da var) Batı Trakya Türk azınlık bireylerinin hem kendi dilini hem de ülkenin resmi dilini öğrenebilecek ve iki dilde eğitim alabilecekleri yegane kurumlardır.

Ancak özellikle son yıllarda azınlık eğitimi ve azınlık okulunun çok ciddi bir itibarsızlaştırma, geriletme ve zaman içinde yok etme çabasıyla karşı karşıyayız.

Peki bu nasıl oldu? Devlet ilk önce azınlık eğitiminin ve azınlık okulunun sorunlarını ortadan kaldırmak ve bu eğitim kurumunu iyileştirmek için gelen tüm taleplere kulaklarını tıkadı. Azınlık okuluyla ilgili olarak hiçbir talep, Yunanistan Eğitim Bakanlığı tarafından, dolayısıyla devlet tarafından olumlu karşılanmadı. Örnek olarak azınlık okullarında Türkçe öğretmeni olarak görev yapacak eğitimcileri yetiştirecek, bu alanda ihtiyaca cevap verebilecek bir eğitim kurumunun açılması hiçbir şekilde kabul edilmedi. Böyle bir olay hayata geçirilmedi. Bu devletin bilinçli bir tercihiydi. Yeni eğitimcileri yetiştirecek bir okulu – fakülteyi bırakın, mevcut Türkçe öğretmenlerinin eğitim içi seminer talepleri bile yıllarca görmezden gelindi.

Dolayısıyla eğitim sisteminin ve azınlık okulunun sorunlarını çözmek şöyle dursun, mevcut sorunlara yenileri eklendi. Devlet bu konuda yükümlülüğünü yerine getirmeyi bırakın, hiçbir talebe olumlu yanıt vermeyerek azınlık okulunu kaderine terk etti. Azınlık okulundaki Türkçe eğitimine deyim yerindeyse “hasmane” bir tavırla bakıldı. Sorunları çözmek, talepleri yerine getirmek, okullarımızın ilerleyip gelişmesi yerine “boşvermişlik”, “terk edilmişlik” ve “vurdumduymazlık”la karşı karşı karşıya azınlık okulu.

Azınlık eğitimi ve azınlık okulu için bu vahim durum yıllar geçtikçe “azınlık eğitiminin itibarsızlaştırılması” operasyonuna dönüştü. Azınlık okulunun kötü bir okul olduğu, buradaki çocukların başarısızlığa mahkum olduğu, başarılı çocukların, gelecek vaat eden çocukların kesinlikle azınlık ilkokuluna gönderilmemesine dair bir algı operasyonu uzun yıllar önce çok ciddi bir şekilde başladı ve hala tüm hızıyla da devam ediyor. Bazı akademik çevreler, basın ve siyasi aktörlerin azınlık eğitimine ve azınlık okuluna karşı sistematik bir saldırı içinde olduğunu bizler her gün yaşayarak görüyoruz. Çocuklarımızın azınlık ilkokulları yerine devlet ilkokullarına kayıt olmaları için anaokullarından itibaren nasıl bir çaba içinde olunduğuna çok kez şahit olduk. Bir çok eğitimcinin de bu operasyonun gönüllü neferi olarak çalışması gerçekten düşündürücü ve üzücüdür.

Tüm bu vahim manzara karşısında, azınlık okulunun ve azınlık eğitim hakkının devam etmesini isteyen ve bunun için mücadele eden bir kesim var. Bu kesim de hala azınlık okuluna ve azınlık eğitimine inanan Batı Trakya Türk insanı. Yani azınlık üyesi öğrenci velileri. Okullarının kapatılmaması için arkadaşlarının azınlık okulunu tercih etmeleri için uğraşan, encümen seçimlerine katılan, okul aile birliği seçimlerini gerçekleştiren, azınlık okullarında –tüm engellere rağmen- etkinlikler düzenleyen, azınlık eğitiminin olumsuzluklarına değil, olumlu tarafına odaklanan öğrenci velileri. İşte bunun bir örneğini daha birkaç gün önce yaşadık. İskeçe Merkez Türk Azınlık İlkokulu ile Gümülcine İdadiye Türk Azınlık İlkokulunun robotik yarışmalarındaki başarısı. Bu başarı kesinlikle öğrenci velilerinin ve öğrencilerin başarısıdır. Azınlık ilkokuluna inanan bir avuç öğrenci anne babasının çırpınışlarının bir sonucudur.

Azınlık okullarında etkinlik yaptırmamak için düne kadar geçerli olan uygulamaları değiştiren, kayıtlarda sorun çıkartan, tüm makul ve demokratik taleplerimize olumlu yanıt vermeyen, azınlık eğitimini ve azınlık okulunu “düşman” gibi gören, Türkçe’den irite olan bir anlayışa karşı direnen ve her şeye rağmen azınlık okulunu yaşatmaya çalışan bir kesim var. Bu kutsal mücadeleyi veren, azınlık okuluna sahip çıkmak için çırpınan tüm veliler büyük bir alkışı çoktan hak ediyor.

Yeri gelmişken bir noktayı da vurgulamak isterim. “İtibarsızlaştırma” operasyonlarıyla öğrencisizliğe mahkum edilen ve kapanmayla karşı karşıya olan azınlık okullarının durumunu iyi incelemek gerekiyor. Her kapanan azınlık okulu sadece kültürümüzün, Türkçemizin ve kimliğimizin yaşatılmasına vurulan bir darbe olmakla kalmıyor. Aynı zamanda bu durum azınlık içinde bir istihdam – işsizlik sorunu da yaşatıyor. Kapatılan her azınlık okulu, azınlık mensubu öğretmenlerin işsiz kalması demektir. Ancak kendi işlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olan azınlık ilkokullarımızda görev yapan eğitimcilerin yönettiği derneklerin bu konuda gereken mücadeleyi verdiklerini söylemek oldukça zor. En azından şu ana kadar. Umarım bundan sonra bu durum değiştir. Buna sadece “istihdam” penceresinden bakmak tabii ki doğru değil. Yani “bizim üyelerimiz işsiz kalıyor hadi mücadele edelim” olayı değildir bu olay. Toplumsal yönü tabii ki daha ağır basmaktadır. Ancak bu bakış açısıyla dahi olsa çok daha ciddi bir tavrın alınmasının şart olduğunu vurgulamak istiyorum.

Azınlık eğitiminin ve azınlık okulunun beka sorunu, kayıt döneminden birkaç gün önce yapılacak yazılı açıklamalarla geçiştirilemeyecek kadar ciddi ve vahimdir. Bu vahim durumu görüp de azınlık eğitiminden ve okulundan vazgeçmek tabii ki de çıkış yolu değildir. Okullarımızın yaşaması için çok onurlu bir mücadele veren ve kalitenin yükselmesi için çalışan velileri bir kez daha kutlamak isterim. Fakat azınlık eğitimini ve azınlık okulunu yaşatmak istiyorsak topyekun bir mücadele gerekir. Bu mücadelede en ön safta olması gerekenler de fobilerden, endişelerden, akıllarındaki soru işaretlerinden arınarak, uzaktan takip etmeyi bırakıp öne geçmelidirler.

Elbette ki bu mücadelede azınlık kurumları ön sırada olmalıdır. Siyasilerimiz ise azınlık eğitimi ve azınlık okulu ile ilgili gerçekleri yetkililerin yüzüne karşı, olayın tüm çıplaklığıyla sormalıdırlar. Yazımı uluslararası hukukun gerekliliğini hatırlatarak bitirmek istiyorum. Devlet, azınlık eğitimini ve okulunu yaşatmak zorundadır. Buna uluslararası hukuk nezdinde mecburdur…

22 Mart 2024 Cuma 15:37