Anasayfa


18-06-2016
“Azınlık okulu bizi ‘BİZ” yapan kurumdur”
“Okulda sadece bilgi almayız ‘değerlerimizi’ öğreniriz”
18 Haziran 2016 Cumartesi

Geçen hafta azınlık üyesi üç akademisyenle başlattığımız eğitim ve azınlık okulu dosyamızı, bu hafta Batı Trakyalı iki kişiyle daha sürdürüyoruz. Edirne’de Trakya Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan ve aslen Şapçılı olan İbrahim Kelağa Ahmet ile İskeçeli Ferhan Kırlıdökme ile azınlık okulu ve azınlık eğitiminin Batı Trakyalı Türk çocuklarının yaşamındaki gerekliliği ve rolünü ele aldık.

Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Balkan Dilleri ve Edebiyat Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Kelağa Ahmet, ana dili Türkçe eğitiminin önemi üzerinde durdu.

“AZINLIK EĞİTİMİ VE AZINLIK OKULUNUN ÖNEMİNİN YETERİNCE BİLİNCİNDE DEĞİLİZ”

Azınlık eğitimi ve azınlık okulunun Batı Trakya Türk toplumu açısından önemini anlatan Yrd. Doç Dr. İbrahim Kelağa Ahmet, azınlık okullarının Batı Trakya Türkleri’nin varlığını sürdürmesi açısından hayati öneme sahip olduğunu vurguladı. Azınlık toplumunun bunun yeterince bilincinde olmadığını kaydeden Kelağa şunları söyledi: “Batı Trakya’daki azınlık okulları Türk azınlığın kimliğini koruması ve sürdürmesi açısından hayati önemde bir işlev yerine getirmektedir. Biz azınlık olarak kendi dilimizin eğitiminin verildiği bu okulların, azınlık toplumu olarak varlığımızı sürdürmemiz açısından sahip olduğu önemin çok da fazla bilincinde değiliz diye düşünüyorum. Doksan yılı aşkın bir geçmişi olan bu okullar ana dilimiz Türkçe’nin ve onun yanında vatandaşı olduğumuz Yunanistan’ın resmi dili Yunanca’nın da eğitimini vermektedir. Anadilde eğitim hakkı pek çok azınlık grubu için uzun ve zorlu mücadeleler sonunda kazanılmaktadır. Kanaatimce bu okulların önemini kavrama ve bu okullara sahip çıkma konusunda toplumumuzun belli bir kesiminin gösterdiği duyarsızlık ve kayıtsızlık, anadilde eğitim hakkının azınlık olarak bizlere Lozan Antlaşması ile adeta hediye edilmiş olması ve bu hakkı elde etmek için mücadele vermemiş olmamızdan kaynaklanmaktadır.”

“VELİLER TERCİHLERİNİ MUTLAKA AZINLIK OKULUNDAN YANA KULLANMALI”

Kelağa Ahmet, azınlık eğitimi ve azınlık okulunun uluslararası anlaşmalarla azınlığa tanınan önemli bir hak olduğunu ifade ederek şunları dile getirdi: “Batı Trakya’daki iki dilli azınlık okullarının Batı Trakya’daki Türk toplumu ve azınlık insanı için önemi nedir sorusuna yanıt verirken fikir vermesi açısından, farklı coğrafyalarda azınlıklara anadillerinde eğitim hakkının ne zaman tanındığına örnekler üzerinden bakmakta yarar var. Avustralya’da 1970 yılına kadar ilkokullarda ve ortaokullarda İngilizce dışında başka bir azınlık dilinde eğitim verilmiyordu. Ancak 1973 yılında uygulamaya konan çokkültürlülük politikası bu kısıtlamalara son vermiştir. Britanya’da Birleşik Krallığa bağlı dört ülkeden biri olan yaklaşık üç milyon nüfuslu Galler’de, geçmişi 1936 yılına dayanan ve süreç içinde artan sayılarıyla bugün İngilizce ve Galce eğitim veren iki dilli 400’ün üzerinde ilkokul faaliyettedir. İspanya’nın iki milyon civarında nüfusu olan Bask özerk bölgesinde iki dilli eğitim, ancak 1977 yılından sonra sözkonusu olmaya başlamıştır. Almanya’da göçmen çocukları için ana dili dersleri müfredata dahil olmayıp, okulda derslerin sona ermesinden sonra isteğe bağlı olarak verilmektedir.

Örneklere bakılacak olursa Yunanistan’da Müslüman Türk azınlık için tanınan iki dilde eğitim hakkı bir çok gelişmiş Batı ülkesinden çok önce yürürlüğe girmiştir. Bu okullar azınlığın antlaşmalarla da kabul edilen ana dili Türkçe’nin bir azınlık dili olarak yaşaması için büyük önem taşımaktadırlar. Ana dilin ve onun taşıyıcısı olan kültürün gelecek nesillere aktarılmasında azınlık okulları çok önemli bir görev yerine getirmektedir. Bu okullar için öngörülmüş olan iki dilli eğitim müfredatı ve uygulanan iki dilli eğitim sistemi dünyadaki benzerleri ile kıyaslandığında ana dili koruma amacı güden bir model olarak görülmektedir. Bu okullar Türkçe ve Yunanca’da güçlü ve dengeli iki dilli öğrenciler yetiştirmeyi hedeflemektedir. Mezun öğrencilerde gözlenen yetersizliklerin günahını okullarda uygulanan iki dilli sistemde aramak art niyetli bir yaklaşımdır. Azınlık okullarına azınlık toplumu olarak sahip çıkmalıyız. Bu sadece sözde kalan bir temenni olarak kalmamalı, toplumu bu konuda bilinçlendirmeliyiz. Anadilde eğitim hakkının önemine dikkat çekmemiz gerekir. Okul seçiminde veliler özgürce hareket etmektedir. Önlerinde iki seçenek bulunmaktadır; azınlık okulu ve devlet okulu arasında bir seçenek yapmak durumundadırlar. Veliler okul tercihlerini ortaya koyarken daha ilkokul çağında devlet okullarına yönelmeleri durumunda bunun çocuklarının ana dili ve kendi kültürlerinin gelişimini ve ilerleyen yıllarda okul başarısını da çok olumsuz yönde etkileyeceğini unutmamalıdırlar. Dolayısıyla birçok sebepten dolayı veliler tercihlerini azınlık okullarından yana kullanmalıdırlar.”

“ANADİLİ EĞİTİMİ ÇOCUĞA KİŞİLİK KAZANDIRIR. BUNU SAĞLAYACAK YEGANE KURUM AZINLIK OKULUDUR”

“İlkokula kayıtların yapıldığı bugünlerde azınlık öğrencilerinin azınlık okulunu tercih etmesini önerir misiniz ve neden?” sorusunu yanıtlayan Yrd. Doç. Dr. İbrahim Kelağa, “Kesinlikle öneririm. İlköğretim çağında azınlık öğrencilerinin iki dilli azınlık okullarını tercih etmesini tavsiye ederken, bu görüşümü somut bilimsel verilerle desteklemek istiyorum. Azınlık okulları ana dili eğitiminin verildiği okullardır. İkinci dil Yunanca’nın üzerine oturacağı bir ana dili temeli olmaksızın bu dilin istenen düzeyde öğretilmesi mümkün değildir. Bu gerçek maalesef görmezden gelinmektedir. Ana dili eğitimi çok önemlidir. Bu eğitimi tüm yetersizliklerine ve tüm eleştirilere rağmen sağlayacak yegane eğitim kurumları da azınlık okullarıdır.

Peki ilkokul çağında ana dili eğitimi niçin bu kadar önemlidir? Ana dili çocuğun duygu düşünce ve isteklerini dile getirme amacı ile kullandığı bir araç olmanın ötesinde, onu, içinde bulunduğu toplumun bir üyesi yaparak toplumla özdeşleştirir ve ona kişilik kazandırır. Toplumun bir üyesi olan çocuğun içinde yaşadığı toplumla bütün bağları ana dili yolu ile sağlanır. Ana dili ile çocukta, bir topluma ait olma duygusu gelişir ve pekişir. Çocuk dünyaya önce ana dili penceresinden bakar ve çocuğun zihninde evren, ana diline göre biçimlenir, karşılaştığı durumları ve yaşama dair her türlü yargıyı, ana dilinin anlama ve anlatma olanaklarını kullanarak ifade eder. Çocuk Türkçe’yi aile ortamında öğrendiği için velilerde Türkçe biliyor düşüncesi hakimdir. Oysa dil sadece konuşmadan ibaret değildir. Dilin yazma ve okuma boyutu ancak okul ortamında öğretilebilir. Ana dili öğretimi amaçlarının başında öğrencilerin düşünme ve iletişim becerilerini geliştirmek gelmektedir.” ifadelerini kullandı.

“ÇOCUKLARI DEVLET OKULLARINA GÖNDERMEK, YUNANCAYI ÇOK İYİ ÖĞRENECEKLERİ ANLAMINA GELMİYOR”

İbrahim Kelağa sözlerine şöyle devam etti: “Türkçe’yi okul ortamında öğrenmenin Yunanca’yı öğrenme sürecine katkısı nedense görmezden geliniyor. İki dilli eğitim uygulanan ortamlarda ana dilindeki yeterlilik düzeyinin ikinci dildeki öğrenmelerde temel belirleyici olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Öğrencinin diğer derslerinde ve ikinci dil olan Yunanca’da başarılı olması ana dilini kullanma becerisi ile yakından ilgilidir. Dilbilimciler ikinci dil öğrenilmeye başlandığında iki dilli bir öğrencinin ilk dili edinim düzeyinin, ikinci dilinde ulaşacağı yeterlilik düzeyini belirlediğini ileri sürmektedir. Dolayısıyla ilk dil yani Türkçe yeterince gelişmemişse, ikinci dil de gelişemez. Bu yargı ana dili eğitiminin ikinci dil öğretiminde ne kadar belirleyici olduğunu göstermektedir. Hal böyleyken azınlık okullarını göz ardı edip, çocukları doğrudan devlet okullarına göndermek aslında onların Yunancayı çok iyi öğrenecekleri anlamına gelmemektedir. Bu bir yanılgıdan ibarettir ve ucuz bir propagandadır. Yunan akademisyenlerin yaptığı araştırmalar, ilkokul çağında devlet okullarına devam eden ve ardından yine devlet ortaokullarında eğitimlerini sürdüren azınlık öğrencilerinin okul başarıları ve okulu terk oranları çok çarpıcı veriler sunmaktadır.

Kavramsal beceriler ilk dilde yeterince gelişmemiş olduğunda, üzerinde ikinci dilin kavramsal becerilerinin inşa edileceği bir temelin eksikliği hissedilecektir. Azınlık okullarında iyi bir ana dili eğitimi sürecinden geçmiş iki dilli bir öğrenci kendisine anlatılanı anlayan, kendisini karşısındakine anlatabilen ve dilin sunduğu olanakları iyi kullanabilen biri olarak ana dili Türkçe’de kazandığı becerileri ikinci dili Yunanca’ya da aktarma olanağı bulacaktır.

Ana dilinde yetkin, kimliğini ve kültürünü koruyan, değerlerine sahip çıkan ve Yunan toplumu içinde kendini rahatlıkla ifade edebilecek düzeyde ikinci dili olan Yunanca’ya egemen azınlık fertleri, yaşadıkları ülkede sosyoekonomik ve sosyokültürel açıdan Yunan toplumunun bütününden soyutlanmayacaklardır. Kültürün en önemli taşıyıcısı dil olduğu hatırlandığında, kişinin ilk dili gelişmemişse onun kendi kültürünü taşıyamamanın yanında diğer kültürlerle ilişkisinde de başarılı olması beklenmeyecektir. İlkokul çağında ana dili eğitimi desteği olmaksızın, öğrencilerin kavram gelişimini tamamlamadan doğrudan Yunan devlet ilkokullarına gitmelerinin ve ana dili öğretiminin kesintiye uğramasının yaratacağı sakıncaları unutmamak gerekir. Bu yönelişin öğrencileri kaçınılmaz olarak egemen kültürle önce entegrasyon sürecine, sonra da asimilasyona itebileceği unutulmamalıdır.”

Azınlık toplumuna düşen görevin azınlık eğitiminin niteliğinin yükseltilmesi için çaba harcamak olduğunu vurgulayan İbrahim Kelağa sözlerini şöyle tamamladı: “Azınlık okullarına alternatif olarak Yunan dilbilimciler, eğitim sosyolojisi uzmanları ve eğitimciler kültürlerarası okulları önermekte ve kongrelerde bu konuyu sürekli gündeme getirmektedirler. Unutmamak gerekir ki, kültürlerarası okullarda farklı kültürlerden gelen çocuklara kendi anadillerinde eğitim verilmemektedir. O nedenle çocuklarımızı azınlık okullarına göndermeyerek kendi elimizle azınlık okullarının kapanması sürecine katkıda bulunduğumuzu unutmamak gerekir. Bize düşen azınlık okullarının niteliğinin yükseltilmesi için çaba harcamaktır. İki dilde eğitim veren okullar modası geçmiş bir okul modeli değildir; dünyada pek çok ülkede bu tür okullar vardır ve başarılı sonuçlar elde etmektedirler.”

FERHAN KIRLIDÖKME MOLLAOĞLU

Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ferhan Kırlıdökme Mollaoğlu, Batı Trakya Türk azınlığının en önemli sorunlarından birinin şüphesiz eğitim olduğunu belirterek, azınlık için azınlık okulunun son derece önemli olduğunu vurguladı.

“EN ÖNEMLİ MESELEMİZ EĞİTİM”
Ferhan Kırlıdökme Mollaoğlu şöyle konuştu: “En önemli sorunumuz şüphesiz eğitim. Hem en önemli sorunumuz, hem de en önemli meselemiz; yani konumuz eğitim. Ben birçok Batı Trakyalı gibi buna inanıyorum. Birçok Batı Trakyalı gibi ben de bu sorunun içinde büyüdüm. Her ne kadar ilk ve orta öğretimimi hangi okulda devam edeceğime dair ailemin herhangi bir tereddüdü olmasa da, çocuk kafamla ‘Acaba devlet okuluna gitse miydim?’ ya da ilkokul veya ortaokuldan ‘Türkiye’ye gitsem ne olurdu?’ diye sessizce sorguladım. Birçok Batı Trakyalı çocuk gibi azınlık okullarındaki sorunları bire bir yaşadım. İlkokulda Yunanca öğrenirken çekilen güçlükler, ortaokul giriş sınavı, lisede kurul sınavları ve üniversite. Daha fazlasını söylemek malumun ilamından öteye geçmeyecektir.

Sonra bugüne bakıyorum. Yılların kazandırdığı deneyim ve donanımın verdiği tarafsızlık ve soğukkanlılıkla mevcut durumun fotoğrafını çekmeye çalışıyorum. Birden karşıma geçmişe nazaran farklı bir tablo çıkıyor. Çocukların daha kolay Yunanca öğrenmeleri için özel hazırlanmış kitaplar, Yunanca öğretiminin desteklenmesi için kurslar mevcut. Ayrıca azınlık çocuklarının üniversite öğrenimine devam etmesi için hem Yunanistan hem de Türkiye birçok kolaylık sağlamış. Dahası ilk ve orta öğrenimim boyunca hasretle beklediğim ders kitapları Türkiye’den gelmiş ve okullara dağıtılmış. Bu kitapların ‘öğretmen kitapları’ da var. Yani artık öğretmenler dersleri nasıl işleyeceklerini, konuya nasıl yaklaşacaklarını, öğrencilere ne tür ilave ödev ve alıştırmalar yaptıracaklarına dair kılavuzlara da sahip. İyi de o zaman ne eksik? Neden hala Batı Trakyalılar en önemli sorunumuz eğitim diye haykırıyorlar ve en önemlisi de niye azınlık okullarındaki eğitimin kalitesizliğinden şikayet ederek çocuklarını devlet okullarına göndermeyi düşünüyorlar? Yıllar içinde ne olmuştur da Batı Trakya Müslüman Türkleri kendilerine Lozan Barış Antlaşması ile sağlanmış ana dilde eğitim hakkından adeta ‘feragat ediyormuşçasına’ bir davranış içinde bulunuyorlar?

Denebilir ki, geçmişte de birçok aile çocuğunu azınlık okuluna göndermemiştir. Hatta çocukluğunuzda siz de bunu sorguladığınızı itiraf ettiniz. Burada esasen unutulmaması gereken husus, o yıllarda, Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının çocuklarını azınlık okullarına göndermeme yönünde bir tercihte bulunmadığıdır. Çocukları öğrenim görebilsin diye azınlık ailesi böyle davranmak zorunda kaldığıdır. Yani şartlar bunu dikte etmiş, bir tercih söz konusu olmamıştır. Ayrıca bir tercih olsa bile bunun ilkokul öğrenimi için geçerli olduğunu söylemek mümkün değildir. Yani eskiden ilkokuldan itibaren Yunan okuluna yani devlet okuluna giden azınlık üyesi çocukların sayısı yok denecek kadar azdı.”

“AZINLIK OKULLARINI ‘KÖTÜ OKUL’ OLARAK GÖSTEREN BİR PROPAGANDA ŞEKLİ VAR”

Azınlık okullarının “kötü okul” olduğu yönünde yanlış ve abartılı bir görüşün özellikle azınlık velileri üzerinde oluşturulmaya çalışıldığına dikkat çeken Mollaoğlu, “Şüphesiz aileler çocuklarının öğrenimi konusunda mutlak söz sahibidirler. İnsanların tercihlerini eleştirmek, yadsımak kimsenin hakkı ve harcı değildir. Zaten kimsenin de böyle bir amacı yoktur. Ancak bazı söylemlerin ‘etik’ ve ‘bilimsel’ olup olmadığını tartışmak gerekir.
Bir kişinin çocuğuna istediği şekilde ve istediği yerde eğitim gördürmesi doğal hakkıdır ve herkes tarafından saygı gösterilmesi gereken bir durumdur. Kanaatimce, ‘Biz anne ve baba olarak çocuğumuzu azınlık okulunda okutmak istemiyoruz’ demek yeterli ve dürüst bir cevap olacaktır. Fakat ailenin bu tercihi yaparken davranışını gerekçelendirmek maksadıyla ‘bu okullar kötü’ gibi çeşitli söylemlerle karalama politikalarına alet olması ‘etik’ bakımından ele alınması gereken bir husustur. Azınlık okullarını ‘kötü okul’ olarak gösteren veya göstermek isteyen bir propaganda şekli var son yıllarda. Velilerin kendilerini buna kaptırmamaları gerekir. Ayrıca pek çoğumuzun, özellikle bu azınlık ilkokullarında okuyarak iş, aş sahibi olduğumuzu düşünürsek kendi kendimizi inkar anlamına gelir ki, bu da hem birey hem de toplum olarak saygınlığımızı azaltır. Saygınlığı olmayan bir bireyin veya bir toplumun da karşısındakinden saygı görmesi neredeyse imkansızdır.” ifadelerini kullandı.

“TÜRKÇE’Yİ EVDE ÖĞRETECEĞİM GÖRÜŞÜNÜN GEÇERLİLİĞİ YOK”

Çocuğun birinci dili olarak Türkçe’nin ancak okulda öğretilebileceği ve dil becerilerinin okulda geliştirilebileceğini ifade eden Ferhan Kırlıdökme Mollaoğlu, “Dahası ‘Ben çocuğuma evde Türkçe öğretirim.’, ‘İki veya dört saat seçmeli ders olarak Türkçe okuyacak, bu yeterli olur’ gibi görüşlerin de bilimsel bir geçerliliği yoktur.
Burada söz konusu olan Türkçe kurs ortamında öğrenilen İngilizce, Almanca veya diğer bir dil gibi yabancı dil değildir. Çocuğun birinci dilidir, yani ana dilidir. Bunun öğrenilmesi ve dil becerilerinin geliştirilmesi için de ideal ortam okuldur. Bir kişinin ana dilini iyi öğrenmesi ikinci dili öğrenmesine -ki bu durumda Yunanca oluyor- asla engel değildir. Her iki dili eşit düzeyde öğrenmesi ve kullanması mümkündür. Zaten Batı Trakya’daki azınlık okullarındaki eğitimin iyileştirilmesi yönünde atılacak her türlü adımın temel hedefi ‘ideal iki dilli’ bireyler yetiştirmek olmalıdır. Pek çok bilimsel araştırma, iki dilli eğitim modelinin ileri ve çağdaş bir sistem olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca iki dilli eğitim sistemi içinde yetişen çocukların daha etkili bir düşünce yapısına sahip oldukları ve kavrama yeteneklerinin de akranlarına göre daha çabuk geliştiği bilimsel araştırmalarla ispatlanmıştır. Yani azınlık okullarında uygulanan iki dilli eğitim modeli iddia edildiği gibi kötü bir model değildir. Yani bir kalemde çöpe atılacak bir eğitim modeli değildir.

Bu ifadelerin ‘Azınlık okullarıyla ilgili hiçbir eleştiri yapılmasın’ veya ‘her şey güllük gülistanlık ama Batı Trakyalılar artık çocuklarını bu okullara göndermek istemiyorlar’ şeklinde anlaşılmasını istemem. Azınlık okullarının hem önemli hem de büyük sorunları vardır. Bunları tartışmak, yeri gelince eleştirmek kanaatimce herkesin boynunun borcudur. Ancak tartışma ve eleştiri ifadelerinin başına ‘yapıcı’ sıfatını eklemekte fayda görüyorum. Yani eleştirelim, fakat bir çözüm önerimiz de olsun ve çözüm odaklı çalışalım.” diye konuştu.

“AZINLIK OKULU BİZİ ‘BİZ’ YAPAN KURUMLARDIR”

Azınlık okulunun toplumun kültürel devamlılığı ve gelişimi açısından birincil derecede öneme sahip olduğunu kaydeden Mollaoğlu sözlerini şu ifadelerle tamamladı: “Azınlık okulları ‘bizi biz’ yapan kurumlardır. Bu okullarda ‘biz’ sadece Türkçe ve Yunanca değil, aynı zamanda dinimizi ve kültürümüzü de öğrendik. Çünkü okullar çocuklara sadece bilgi aktarmazlar. Aynı zamanda ‘değerler’ de verirler. Şimdi şöyle düşünelim. Bir çocuk ilkokuldan itibaren azınlık okuluna gitmiyor. Yani ‘ağaç yaşken eğilir’ atasözüne atfen kendi öz benliğinden farklı bir ortamda ‘eğiliyor’. Sonra ne oluyor? Önce ailesine, sonra yaşadığı topluma yabancılaşıyor. Bunu söylerken tabii ki genelleme yapmak istemem, ancak bilimsel veriler bize bunu söylüyor. Peki biz çocuklarımız için böyle bir gelecek mi istiyoruz? Bence sorulması ve üzerinde durulması gereken husus bu.”

Haberler


Bakan Yardımcısı Aleksandropulu’dan çalışma ziyareti

Turizm alanında iş arayanlar için JOBmatch devrede

Hakan Fidan’ın yeni yardımcıları belli oldu

İklim değişikliği ve etkileri konuşulucak

İskeçe Azınlık Ortaokulu ve Lisesi öğrencilerinden resim, maket, kolaj ve origami sergisi

Ozan Ahmetoğlu, Eurovision’da azınlık gençlerinin yaşadığı olayı Deutsche Welle’ye değerlendirdi

Fatih Terim ile Panathinaikos’un yolları ayrıldı

’Romeo ve Juliet’ Atina’da perde açtı

Yunanistan’da halkın yüzde 51’i demokrasi açığından şikayetçi

Gümülcine eski adalet sarayının restorasyonu için umut ışığı

Atatürk’ü Anma ve Barış Koşusu törenle başladı

Burhan Baran İnhanlı Belediyesindeki çiftçilerin sorunlarını meclise taşıdı