25-05-2025
BABAM ÖZER ÖĞRETMEN
1980’li yıllardaydık. 11 – 12 yaşlarındaydım. İskeçe Arenmahalledeki evimizdeydik. Televizyonda TRT 1 açıktı. Türk televizyonunun “ayna gibi” çektiği ender günlerden biriydi. Cumartesi veya Pazar akşamıydı. “Ramizem” türküsü söyleniyordu televizyonda. Türkü başlayınca babamı bir çoşku kapladığını gördüm. Ellerinde tempo tutuyor, türkünün sözlerini söylüyor, adeta yaşıyordu türküyü. Bir çocuğun babasını gözlemlediği o güçlü anlar, zihnime adeta kazındı. Bıyıkları bile gülüyordu sanki. Anladım ki babam için bu türkünün özel bir önemi vardı. Onu böylesine duygu seline kapılmasına neden olacak, o coşkuyu sonraki yıllarda ben de yaşadım. Ben de kapıldım aynı gönül kabarmasına. “Bu ne türküsü baba?” diye sorduğumda , “Yugoslavya tarafına ait” dediğini hatırlıyorum. Daha Yugoslavya’nın dağılmadığı yıllardı. Çok sonradan araştırınca gördüm ki Kosova, Prizren yöresine ait bir türküydü “Ramizem”. Çocukluğumuzda yaşadığımız bazı olaylar vardır ki, aradan yıllar geçse de net bir şekilde hafızamızdaki yerini korur. Bunlar sadece bir olay değil, çocuğun kişiliğini, yaşamını da bir ölçüde şekillendiren anlardır.

1980’li yıllardaydık. 11 – 12 yaşlarındaydım. İskeçe Arenmahalledeki evimizdeydik. Televizyonda TRT 1 açıktı. Türk televizyonunun “ayna gibi” çektiği ender günlerden biriydi. Cumartesi veya Pazar akşamıydı. “Ramizem” türküsü söyleniyordu televizyonda. Türkü başlayınca babamı bir çoşku kapladığını gördüm. Ellerinde tempo tutuyor, türkünün sözlerini söylüyor, adeta yaşıyordu türküyü. Bir çocuğun babasını gözlemlediği o güçlü anlar, zihnime adeta kazındı. Bıyıkları bile gülüyordu sanki. Anladım ki babam için bu türkünün özel bir önemi vardı. Onu böylesine duygu seline kapılmasına neden olacak, o coşkuyu sonraki yıllarda ben de yaşadım. Ben de kapıldım aynı gönül kabarmasına. “Bu ne türküsü baba?” diye sorduğumda , “Yugoslavya tarafına ait” dediğini hatırlıyorum. Daha Yugoslavya’nın dağılmadığı yıllardı. Çok sonradan araştırınca gördüm ki Kosova, Prizren yöresine ait bir türküydü “Ramizem”. Çocukluğumuzda yaşadığımız bazı olaylar vardır ki, aradan yıllar geçse de net bir şekilde hafızamızdaki yerini korur. Bunlar sadece bir olay değil, çocuğun kişiliğini, yaşamını da bir ölçüde şekillendiren anlardır.
Babam Özer Ahmetoğlu. Bu dünyadan göçüp giden ancak göçüp gittiğine bir türlü inanamadığınız babanız için bir yazı yazsanız nasıl bir yazı yazılır?
1945’in bir Ağustos günü İskeçe’de dünyaya gelen sevgili babacığım, dünyaya gözlerini açtığı evde, İskeçe Arenmahalle’deki evimizin ikinci katında bu dünyaya veda etti. Bu satırların yazıldığı gün babamın vefatının üzerinden 42 gün geçti. Bugüne kadar onunla ilgili, vefatıyla ilgili paylaşım hariç tek satır yazamadım. Yazamadım çünkü babamın artık aramızda olmadığını, onun bu fani dünyadan göçüp gittiğine inanamadım. Eve gidince sanki karşıma çıkacakmış gibi geliyor. Sanki evin telefonu arayınca hattın diğer ucundaki ses babamın sesi olacakmış gibi hissediyorum. Yaşamınızın tamamında bulunan bir insanın, aniden aramızdan ayrılması her şeyden önce bir şok. Son dönemlerinde ciddi sağlık sorunları yaşasa da, ölüm gelip çatınca duygular çok farklı oluyor.
Benim için de öyle oldu. 9 Nisan sabahı telefonda annemin telaşlı sesiyle hayatımda bir dönemin kapandığını hissettim. İlerleyen dakikalarda o üzücü, hüzünlü durumla karşılaşınca, bir taraftan bunun hayatın doğal bir sonucu olduğu gerçeği ile sevdiğiniz yakınınızın hayatta kalmaya devam etmesi umudunun arasında bir durumla karşı karşıya kalıyorsunuz.
Babam, aynı zamanda ilkokul öğretmenim Özer Ahmetoğlu, ikinci dünya savaşının bittiği günlerde 1945 yılında İskeçe’de dünyaya gelir. İlkokulu, İskeçe Merkez Türk Azınlık İlkokulunda tamamdıktan sonra anavatan Türkiye’de Eskişehir Yunus Emre Öğretmen Okulunda eğitimine devam eder. Ve İstanbul Ortaköy Öğretmen Okulundan mezun olarak memleketine döner. Askere gider. Askerdeyken 21 Nisan 1967 Cuntası olur. Birkaç ay sonra askerden terhis olur ve İskeçe’ye döner.
1967’nin Kasım ayında İskeçe Merkez Türk Azınlık İlkokulunda göreve başlayan babam, 2006 yılı Haziran ayına kadar aralıksız 39 yıl bu okulda öğretmenlik yaptı. Yüzlerce, hatta binlerce öğrenci yetiştirdi. Uzun yıllar İskeçe Türk Birliğinin futbol takımında oynadı, kaptanlığını yaptı. Bir dönem İskeçe Türk Birliği başkanı oldu. İskeçe’nin AOX futbol takımında oynadı.
Benim de ilkokul öğretmenimdi babam. Evde baba, okulda öğretmen oldu. Okulda baba “torpiline” geçit vermedi.
Futbol tutkunuydu babam. İyi bir Fenerbahçe taraftarı, Türkçe aşığı, Türk sanat müziği sevdalısıydı. Hoş sohbet ve son derece sosyal bir insandı. Günümüzde az rastlanan düzen ve disiplin sahibiydi. Özellikle öğretmenlik yaptığı yıllarda babamı traşsız ve kravatsız görmek pek mümkün değildi. Türk milli kimliğine, kültürüne, milli ve manevi değerlere bağlılık onun yaşamındaki önem sıralamasında en ön sıralardaydı. Toplumsal değerlere saygı hayatının merkezindeydi.
Çocuk yaşlardan itibaren babamla toplumsal, tarihi ve siyasi konularda yaptığımız sohbetler, ona sorduğum sorulara aldığım cevaplar bugün hala hafızamda. Ve o yaşadığım anlar benim için bir ilham kaynağı, bir yol gösterici oldu.
Tüm bu saydıklarımı, vefatından sonra başsağlığı için İskeçe’nin dört bir yanından, Almanya’dan, Türkiye’den, Yunanistan’ın Atina, Selanik gibi farklı bölgelerinde yaşayan öğrencilerinin söyledikleri ve anlattıklarından bir kez daha anladım.
Babam Özer Ahmetoğlu benim için için hayat boyu sürecek rehberliğin adıdır. Aradan 40 gün geçse de buna alışmak kolay değil. Seni umutmayacağız BABAM. Mekanın cennet olsun.