22-12-2025
Yeni bir yıl, yeni bir muhasebe dönemi
2025 yılını geride bırakarak 2026 yılına kavuşuyoruz. Her bir yeni yıl başlangıcında arkamızda birçok şey bıraktığımızı fark ederiz. Zaman o kadar hızlı akmıştır ki, 12 ay nasıl geçti diye şaşırırız. Aslında her yeni gün, her yeni ay, her yeni yıl bize ahireti, yeniden dirilişi hatırlatmalıdır. Zira Müslümanın ayırıcı özelliği, dünyayı, ahiret bilinciyle algılamak ve değerlendirmektir. İnsan ahiret bilincinden yoksun kaldıkça, ahireti unuttukça bu dünyayı doğru kavrayamamaktadır. Bunun için de erişemeyeceği hayallerin peşinden gitmektedir. Bu da onu maneviyat boşluğuna itmektedir.

2025 yılını geride bırakarak 2026 yılına kavuşuyoruz. Her bir yeni yıl başlangıcında arkamızda birçok şey bıraktığımızı fark ederiz. Zaman o kadar hızlı akmıştır ki, 12 ay nasıl geçti diye şaşırırız. Aslında her yeni gün, her yeni ay, her yeni yıl bize ahireti, yeniden dirilişi hatırlatmalıdır. Zira Müslümanın ayırıcı özelliği, dünyayı, ahiret bilinciyle algılamak ve değerlendirmektir. İnsan ahiret bilincinden yoksun kaldıkça, ahireti unuttukça bu dünyayı doğru kavrayamamaktadır. Bunun için de erişemeyeceği hayallerin peşinden gitmektedir. Bu da onu maneviyat boşluğuna itmektedir.
Zamanın nasıl aktığını fark etmemizi engelleyecek pek çok meşguliyet artık hayatımızın bir parçası hâline gelmiş durumda. Bu durum karşısında ah vah etmek, zaman akıp gidiyor diye hayıflanmak yerine, o geçmiş zamanda bir şeyler yapamadıysak, Rabbimiz’in huzuruna çıkacak yüzümüz olsun diye en azından gelecekte bir şeyler yapabilmenin kaygısını taşımalıyız. Zira dinimiz İslam’ın ahirete iman etmeye yaptığı özel vurgu, bu şuuru bizim benliğimize yerleştirmek içindir. Bu vurgu, işte bu dünyanın imtihan yeri olduğunu, iyiliklerinin de, kötülüklerinin de ellerimiz ile yaptıklarımızla şekillendiğini bilmemizi, bunun için sorumluluk kuşanmamızı ve yaptıklarımızın mutlaka bir karşılık bulacağını hatırlatmaktadır. Rabbimiz Haşr suresinin, 18. Ayetinde bize bu hakikati şöyle hatırlatmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
O hâlde bizler, maneviyat yüklü Üç Ayların da içinde olduğumuz 2026 yeni bir yıla başlarken, geride bıraktığımız 2025 yılının hızla geçip gitmesine üzülmekten öte, ahiret gününde, yaptıklarımızla ilgili Allah karşısında hesap verirken, Allah’ın emirlerine uygun olmayan hangi eylemleri işledik diye düşünmek durumundayız. İhlasla kendimizi sorgular ve yaptığımız çirkinliklerden Allah’a sığınırsak geçmiş için üzülmek yerine, geleceğimizi değerlendirmeye başlarız.
Kutsal Kitabımız Kur’an, gece ve gündüzün sürelerini düzenleyenin Allah olduğunu bildirerek zamanın asıl sahibinin Kendisi olduğunu dikkat çeker. Zamanın sahibi olarak Allahu Teâlâ’yı kabullenmek ise, zamanı, O’nun ölçüleri doğrultusunda kullanmakla mümkün olur. Zamanlar, Allah’ın ölçüleri doğrultusunda geçirilmezse, onun asıl sahibine karşı nankörlük ve O’nun emanetine ihanet edilmiş olur. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhârî, Rikak) Buna göre, her anımızdan sorguya çekileceğimizi unutmayalım.
Her an, bir daha geri gelmeyecek şekilde bize bahşedilmiş yeni bir fırsattır. Hz. Ali’nin dediği gibi; “Ey insan, senin için dün geçmiştir bir daha geri gelmez, yarın ise kesin değildir. Dem bu demdir. O hâlde bu ânın kıymetini bil, onu en güzel şekilde değerlendir. Zira elden çıkan zaman bir daha geri gelmeyecektir.”
Nitekim cehennemlikler, ısrarla dünyaya geri döndürülmek isteyecekler ancak bu isteklerine olumlu cevap verilmeyecektir: “Birine ölüm gelip de; ‘Rabb’im! Beni yakın bir süreye kadar ertelesen de sadaka versem, iyilerden olsam.’ diyeceği zaman gelmezden önce, size verdiğimiz rızıklardan sarf edin. Bir canın eceli gelip çatınca, Allah onu aslâ geri bırakmaz; Allah, işlediklerinizden haberdardır.” (Münâfikûn, 10-11)
Yüce Rabb’imiz, ömürlerini değerlendiremeyenlerin pişmanlıklarını bize önceden haber veriyor ki, onların durumuna düşmeyelim. Mademki son pişmanlık fayda vermeyecek, mademki insan dünyaya bir kere gelir, bir daha gelmeyecek; o hâlde onu en güzel şekilde değerlendirmek gerekmez mi? Mademki dünyaya bir kez geldik, bir daha gelmeyeceğiz, o hâlde o ömrü pişmanlık duymayacağımız şekilde yaşamalıyız. Ne dinimizle ne Türklüğümüzle bağdaşmayan davranışlardan ve özellikle yılbaşı eğlencesi adı altındaki çılgınlıklarından uzak durmalıyız. Yeni yıla girerken, yeni ümitlerle girmeyi ve dünyada var olan zulümlerin bertaraf edilmesini, barış ve huzurun hakim olmasını, Batı Trakya Türk Azınlığındaki insan hakları ihlallerinin son bulmasını dilerim. Bu vesileyle içinde bulunduğumuz Üç Ayları ve mübarek geceleri tebrik ederim.