Anasayfa

19-03-2018
"Kendin çal, kendin oyna" demokrasisi...
Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı'nın en çok konuşulan sorunlarından biri eğitimidir. Konuşulan derken, azınlık haricindeki çevrelerin konuşmasından bahsediyorum. Hakkında en çok laf edilen, laf edilmenin de ötesinde plan, program yapılan azınlık meselelerinin ilk sıralarında gelir azınlığın eğitim konusu.
19 Mart 2018 Pazartesi

Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı'nın en çok konuşulan sorunlarından biri eğitimidir. Konuşulan derken, azınlık haricindeki çevrelerin konuşmasından bahsediyorum. Hakkında en çok laf edilen, laf edilmenin de ötesinde plan, program yapılan azınlık meselelerinin ilk sıralarında gelir azınlığın eğitim konusu.

Batı Trakya Türklerini mercek altına alan, azınlık konularıyla ilgilenmeyi seven Yunan siyasi ve akademik çevrelerinin özel ilgi gösterdiği iki azınlık meselesi vardı. Bunun başında müftülüklerin aile ve miras konularında uyguladığı İslam hukukuydu. Yunanistan entellektüelleri bu konuyla uzun yıllar boyunca çok yakından ilgilendiler. Hatta Batı Trakya ve azınlık sorununu "Batı Trakya'daki şeriat uygulaması"yla özdeşleştirdiler. Devletin atadığı ve azınlığın kabul etmediği "tayinli müftülerin" uygulamalarındaki yanlışları düzeltmeye yarayacak bir sistemi istemek yerine, "Avrupa'nın bu köşesinde şeriat uygulanıyor" naralarıyla kendilerince azınlığı ve özellikle de azınlık kadınlarını "antidemokratik uygulamalardan" kurtarmaya çalıştılar yıllarca.

Ve sonuçta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesmi'ne miras hukukuyla ilgili bir davanın gitmesi, müftülüklerin yetkilerini sınırlandırmak için yetti. Dava sonucu çıkmadan daha müftülüklerin İslam hukukuyla ilgili yetkileri çıkartılan kanunla sınırlandırıldı.

Ne hikmetse azınlık dernekleri veya müftülük gibi sorunlarla alakalı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında aynı hassasiyet gösterilmiyor. Neden acaba? İşimize geleni uygularız, gelmeyeni uygulamayız diye bir durum mu var?

Siyasi ve akademik çevrelerin pek sevdiği bir diğer azınlık meselesi de "azınlık eğitimi" veya "azınlığın eğitimi"dir. Hakim bir görüş var. Daha doğrusu görüşten çok bir algı yaratma gayreti. Buna göre azınlık; gettoda yaşayan, Yunanca'yı öğrenemeyen, topluma entegre olamayan, toplumsal baskı altında yaşayan, kötü eğitim alan, tabiri caizse "kurtarılmaya muhtaç" bir zümreden oluşuyor. Bu görüşe göre; azınlık eğitimi ve azınlık okulu "kötü okul" ve "kötü eğitim sistemi"dir. Ve dolayısıyla değiştirilmelidir.

Bu anlayış son 20 yıldan bu yana görüşünü ve felsefesini "azınlık okulu kötü okuldur" şeklinde pratiğe dökmektedir. Öte yandan devlet ise azınlık okulunun iki ayağından birini oluşturan Türkçe ayağıyla ilgili olarak hiç bir adım atmayarak bu "misyona" katkı sağlamaktadır. Devlet ve kendini azınlığın eğitim meselesine "adayan" malum çevreler azınlık çocuğunun daha iyi Yunanca öğrenmesi için plan üzerine plan yaparken, Türkçe eğitiminin değer kaybetmesine göz yummuş hatta bu süreci hızlandırmıştır. "Hızlandırılan" bir diğer önemli konu da azınlık velilerinin çocuklarını azınlık okulundan alarak, devlet okuluna gönderilmesi sürecidir. Gerek devlet, gerekse "eğitim çevreleri" bunu kendine misyon edinmiş ve bunun için gönüllü bir şekilde çalışmaktadır. Devlet okullarında eğitim gören çocukların sayısı verilirken, bu gururla açıklandığı gibi, azınlık okulunun kötü okul olduğu tezini de desteklemek için kullanılmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde Gümülcine'de yapılan bir eğitim kongresi vardı. Ele aldığı konu azınlık eğitimiydi. Kongreye konuşmacı olarak azınlık mensubu birilerinin davet edilmemesi aslında hiç sürpriz değil. Zira bu anlayış "Azınlığa rağmen, azınlık için" veya "Azınlık olmadan azınlık için" şeklinde özetlenecek bir bakış açısına dayanıyor. Bu anlayışa göre azınlık kendisi için neyi "iyi" ve neyin "kötü" olacağına karar veremez. Düşünün ki bir toplumun önemli bir meselesi konuşuluyor, ancak hakkında konuştuğumuz o topluma söz vermiyorsunuz. "Ben senin için düşünürüm, planlarım ve uygularım, sen zahmet etme" demek istiyorlar herhalde.

Kongrede azınlık eğitimiyle alakalı en önemli tespit veya talep aslında bir süredir dile getiriliyor bazı çevrelerce. Yani pek yeni bir şey değil. Ama artık daha sistematik ve daha yoğun bir biçimde yapılıyor. Nedir o? "Azınlık okulunun yanına, yani azınlık köylerine devlet okulu da açılsın" görüşü. Bu görüşü savunanlar azınlık velilerine "tercih hakkı" verileceğini iddia ediyor. Azınlık velisi karar verecekmiş. Çocuğunu azınlık okuluna mı göndersin, devlet okuluna mı göndersin.

Aslında bu görüşün ardında şu var: "Biz azınlık okulunun kapatılmasını istiyoruz. Çocukların Türkçe öğrenmelerini istemiyoruz. Bazılarının ana dili bile değil (bu zaten açıkça dile getiriliyor). Dolayısıyla kaldır ortadan şu azınlık okulunu." Tabii tüm bu tartışmalar yapılırken azınlığın kurumlarına sorulmuyor. Azınlığın görüşü de sorulmuyor. Azınlık olmadan azınlık için ahkam kesilen bir durum sözkonusu.

Ne diyelim? Bu da farklı bir demokrasi anlayışı olsa gerek. "Kendin çal, kendin oyna" demokrasisi!...


Haberler


Kadına yönelik şiddet, toplumun her ekonomik grubu ve eğitim seviyesinden ferdini etkiliyor

GAT’tan kadına yönelik şiddet için farkındalık videoları

Mustafaoğlu: ‘Eşitlikçi bir dünya için kadınlarımızı ve çocuklarımızı koruyalım’

Şapçı Konferans Merkezi bakıma alınıyor

SİRİZA seçimlerinde İskeçe’de Famellos bir oy farkla birinci

BTAYTD Kadınlar Kolu’ndan Demircikte etkinlik

Kasselakis partisinin adını açıkladı

Rodop’ta SİRİZA üyeleri Sokratis Famellos’u tercih etti

Bulgaristan, Şengen Bölgesi’ne tam katılıma hazırlanıyor

Yassıköy Belediyesi kanal ve hendekleri temizliyor

Milletvekili Ferhat’tan yurt dışı emeklileri için soru önergesi

Batı Trakya’da Öğretmenler Günü kutlaması