Anasayfa


20-11-2018
Prof. Sirigos: “Azınlık köylerinde devlet ilkokulları açılmalıdır”
Atina Pantio Üniversitesi uluslararası hukuk profesörü Aggelos Sirigos, azınlık köylerine acilen devlet ilkokulları açılması gerektiğini söyledi.
20 Kasım 2018 Salı



Eski Rodop milletvekili ve eski bakan Evripidis Stilyanidis’le azınlığın yaşadığı bölgelerde devlet okulları açılması için çok uğraş verdiklerini, bazı köylere okul açıldığını ancak bu okulların gerektiği gibi faaliyetine devam edemediğini anlatan Sirigos, azınlık köylerinde devlet ilkokullarının açılması halinde Pomakların büyük çoğunluğunun devlet okullarını tercih edeceğini söyledi.

Sirigos, 16 Kasım Cuma akşamı Gümülcine’de bir panelde konuştu. Gümülcine’deki eski valilik binasında gerçekleşen etkinlik, Rodop Yedek Subaylar Derneği ve Yunanistan Emekli Subaylar Birliği Rodop Şubesi tarafından Doğu Makedonya - Trakya Eyaleti’nin desteği ile gerçekleşti.

“Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Kıbrıs, Türkiye” konulu etkinliğe Yeni Demokrasi Partisi Rodop ili eski milletvekili, eski Eğitim Bakanı ve eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Evripidis Stilyanidis, Doğu Makedonya - Trakya Eyalet Başkanı Hristos Metios’un yanı sıra Yunanistan ordusuna mensup aktif ve emekli subaylar, basın mesupları ve vatandaşlar katıldı.

Etkiliğin yapıldığı salonda Aggelos Sirigos’un kaleme aldığı “Türk – Yunan İlişkileri” isimli kitabın satışı da yapıldı.

Etkinlik, Yunanistan Yedek Subaylar Federasyonu Başkanı danıştay avukatı ve Hamburg Üniversitesi öğretim görevlisi Filipos Kostaras’ın gönderdiği mesajın ve Prof. Dr. Angellos Sirigos’un özgeçmişinin okunması ile başladı.

Sirigos “Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Kıbrıs, Türkiye” konulu panelde yaptığı konuşmada, Türk – Yunan ilişkilerinin Lozan Anlaşması’nın ardından Kıbrıs sorununun başladığı 1955 yılına kadar olumlu havada geçtiğini, Kıbrıs sorunuyla birlikte iki ülke arasında gerginliklerin de başladığını belirtti.

Sirigos, “Türkiye objektif olarak bakıldığında bölgede son derece güçlü bir ülke. Bunun en önemli sebeplerinden biri İstanbul ve Çanakkale boğazlarındaki hakimiyeti sebebiyle Karadeniz’e geçişleri de kontrol altında tutması. Bu durum kabul etmeliyiz ki jeopolitik ve stratejik anlamda Türkiye’ye büyük bir güç kazandırıyor. Türkiye bunun yanı sıra oldukça zor ülkeler olan Suriye, Irak ve İran ile sınırını olan bir ülke. Nüfüs ve yüzölçümü açısından oldukça büyük bir ülke. Bu durum Türkiye’yi batı ülkelerinin gözünde de önemli hale getiriyor. Ancak son dönemde bu durumun değişmeye başladığını gösteren veriler olduğunu söyleyebiliriz. Bazı verilere göre artık Yunanistan ve Kıbrıs’ın bölgede daha güçlü konuma gelmeye başladığını söyleyebiliriz. Özellikle 2011 yılında Kıbrıs çevresinde bulunan doğal gaz yatakları dünyadaki güçlü ülkelerin dikkatini çekmeye başlıyor. İlerleyen yıllarda Kıbrıs ile İsrail ve Mısır arasında bulunan yer altı kaynakları bölgeyi oldukça önemli hale getiriyor. Hepinizin bildiği gibi önümüzdeki günlerde 10 numaralı parselde doğalgaz arama çalışmalarına başlamak üzere, Exxon Mobil şirketine ait bir gemi bölgede bulunuyor. Bu çalışmalar neticesinde bölgede büyük miktarda doğalgaz kaynağı bulunursa bölgedeki tüm dengeler değişecek. Böyle bir durumda Türkiye’nin Doğu Akdeniz Bölgesi’nde 1974 yılından bu yana Kıbrıs konusundaki üstünlüğü sorgulanır hale gelecek.” diye konuştu.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gün geçtikçe batı dünyasından uzaklaştığını iddia eden Sirigos, “Günümüz Türkiyesi yani Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’sinin bölgede söz sahibi olmasını batılı ülkeler kabul edebilecek mi? Recep Tayyip Erdoğan’ın sürekli olarak batının kontrolünden çıkan ve uzaklaşan Türkiye’sinin bölgede söz sahibi olması kolay kabul edilebilir bir durum olmayacak.” ifadelerini kullandı.

“ABD TÜRKİYE’Yİ KAYBETMEK İSTEMİYOR”

Türkiye’nin batı ile olan ilişkisini ani bir kararla kesemeyeceğini de dile getiren Sirigos, “Ancak Recep Tayyip Erdoğan zamanla batıya olan bağımlığını azaltmak için çalışmalar yapıyor. Yerli savunma sanayisine büyük yatırımlar yapıyor. Burada dikkate alınması gereken bir konu daha var. ABD, Türkiye’nin ellerinden kayıp gittiğini görmek istemiyor. Çünkü bu konuda 1970’li yıllarda İran ile acı bir deneyim yaşadılar. İran’ı kaybederek bölgede önemli ölçüde güç kaybetmiş oldular. Şimdi de Türkiye’yi kaybederek aynı duruma düşmeyi asla istemiyorlar. O yüzden şu anda ABD zaman kazanmak için durumu idare ederek Erdoğan’ın Türkiye’nin başından gidip daha rahat çalışabilecekleri bir liderin gelmesini bekliyor. Tabii bu durum ABD’nin ‘yarın’ için çalışmalar yapmadığı anlamına gelmiyor. ‘Yarın’ derken neyi mi kastediyorum? Recep Tayyip Erdoğan herşeyi göze alarak ani bir şekilde batıdan ayrılabilir. İşte bunu gözardı etmeyen ABD bölgedeki gücünü korumak için alternatif arayışlarına devam ediyor. Örnek verecek olursak, çok garip bir şekilde medyada fazla yer almayan bir hamleleri oldu. Bundan bir kaç gün önce Kıbrıs Dışişleri Bakanı ABD’ye giderek mevkidaşı ile görüştü ve stratejik işbirliği anlaşması imzalandı. Buna bağlı olarak önümüzdeki Aralık ayında yaşanacak bir gelişme daha var. Yunanistan Dışişleri Bakanlığı temsilcisi 13 Aralık günü ABD Dışişleri Bakanı ile bir görüşme yapacak. Bu görüşme istifa eden eski Dışişleri Bakanı Nikos Kocias’ın bakanlığı döneminde planlanmıştı. Ancak şimdi bu görüşmede Yunanistan’ı kimin temsil edeceği belli değil. Benim görüşüm Amerikalılar ile yapılan görüşmelerde en üst düzeyde temsilci gönderilmesi yönünde. Yani şu anda Dışişleri Bakanlığı görevini de üstlenen Başbakan Çipras bu görüşmede olmalı. Kimin gideceğini göreceğiz. Ancak burada önemli olan bu görüşmenin yapılması ve ikili stratejik işbirliği anlaşmasının imzalanmasıdır. Kıbrıs ile imzalanan anlaşmadan sonra Yunanistan’ın da ABD ile stratejik işbirliği anlaşması imzalaması bir planın parçası. Tabii tüm bu gelişmeler Yunanistan ile Kıbrıs’ın Türkiye’nin yerini alarak ABD’nin bölgedeki birincil müttefikleri olacağı anlamına gelmiyor. En azından şimdilik. Bizler Yunanistan olarak ABD için her koşulda B planı konumundayız. ABD’nin A planı hep Türkiye olmuştur. Bu bir günde değişecek bir durum değil. Ancak Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan batıdan uzaklaşmaya devam ettiği sürece B planı olan bizler A planı haline gelebiliriz. Burada tabii bir konuya daha değinmek gerekiyor. Bizim Yunanistan ve Kıbrıs olarak ABD’nin B planı haline gelmemizde son yıllarda İsrail ve Mısır ile geliştirdiğimiz ilişkilerin büyük rolü var.” ifadelerini kullandı.

“ABD İLE İTTİFAK KONUSUNA DİKKAT ETMELİYİZ”

ABD ile müttefiklik yapılması durumda Yunanistan olarak çok dikkatli olunması gerektiğini söyleyen Sirigos konuşmasına şu şekilde devam etti: “Son günlerde Savunma Bakanı Pannos Kammenos’un ülkemize yeni ABD üsleri kurulacağı konusundaki açıklamalarını da göz önünde bulundurursak, ABD’nin bizimle ciddi bir stratejik işbirliği planı içinde olduğunu söyleyebiliriz. Ancak burada bizim çok dikkatli olmamız gerekiyor. Ülkemizi başka bir ülkenin üssü haline getirmememiz gerekiyor. Eğer stratejik işbirliği yapılacaksa bu iki tarafın da kazanacağı şekilde olmalı.”

“SEÇİM DÖNEMİNE GİRMEMİZ BENİ ENDİŞELENDİRİYOR”

Prof. Dr. Sirigos konuşmasının devamında Yunanistan’ın önümüzdeki süreçte ciddi bir seçim sürecine girdiğini ve bu dönemde zaaflar oluşabileceğini söyleyerek, “Bizler seçim dönemlerinde genel olarak milli konulardan uzaklaşıp daha çok seçimlere odaklanıyoruz. Bu da açıkçası beni endişelendiren bir durum. Çünkü bu gibi dönemlerde Türkiye bu durumu fırsat bilerek saldırganlığını arttıyor. Örneğin 27 Nisan 2012 tarihinde Türkiye Doğu Akdeniz’de ciddi hamleler yaptı. Tarihe dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu tarihten 10 gün sonra ülkemizde seçimler yapılacaktı. Türkiye’nin bu hamlesi için seçimlerden 10 gün öncesini seçmesi kesinlikle tesadüf değildir. Bizim milli meselelerden çok kendi içimizdeki siyasi mücadeleye odaklanacağımızı gayet iyi biliyorlardı. Şimdi önümüzdeki haftalar için Kıbrıs’taki kardeşlerimize Türk tarafı ile masaya oturup Kıbrıs sorununun çözümü için görüşmeler yapılması konusunda ciddi baskılar var. Ben görüşmelere katılmamalarını söylemiyorum. Mutlaka görüşme masasına oturmalılar ancak biz Yunanistan olarak Kıbrıslı kardeşlerimize her türlü desteği vermeliyiz, onların yanında olmalıyız.” dedi.

Sirigos’un sunumunun ardından soru cevap bölümüne geçildi.

“AZINLIK KÖYLERİNE DEVLET OKULLARI AÇILIRSA POMAKLAR BU OKULLARI TERCİH EDECEKTİR”

Sirigos’un azınlık eğitimi konusunda ortaya koyduğu görüşler de dikkat çekti. Sirigos, “Bence bölgedeki en azından büyük azınlık köylerine devlet okulları açılmalı. Azınlık okuluna mı, yoksa devlet okuluna mı gideceklerine kendileri karar versinler. Onlara bu seçeneği sunmamız lazım. Benim şahsi görüşüm bu fırsat verildiği takdirde özellikle İskeçe’deki Pomak çocuklarının ezici çoğunluğu devlet okullarını seçecektir.” ifadelerini kullandı.

Panele dinleyici olarak katılan bir üniversite öğrencisinin, “Pomak denen ve sürekli olarak baskı altında olan bu topluluğu nasıl koruruz, onları refaha nasıl erdiririz?” sorusuna Sirigos şu yanıtı verdi: “Pomaklar meselesi gerçekten karışık bir mesele. Şu gerçeği göz ardı etmeyelim. Pomaklar yazısı olmayan bir dil kullanıyorlar. Bu konuda bazı çalışmalar yaptık, ancak istenilen sonuca bir türlü ulaşamadık. Bu durumda dillerini okullarda okutmak imkansız hale geliyor. Diğer bir konu ise Pomakların kendisinin tam olarak ne istediğidir. Özellikle İskeçe’de bu dil çok kullanılıyor. Rodop ilinde çok azaldı, çünkü buradaki Pomakların çoğunluğunun dili Türkçe’yle değiştirildi. Benim görüşüm bu insanlara hangi dili öğrenmek istiyorsunuz diye sorulsa ezici çoğunluğu Yunanca dilini öğrenmek istediğini söyleyecektir. Bizler sayın Stilyanidis ile birlikte bu bölgelere devlet okulları açılması için çok uğraş verdik. Bazı köylere de açtık, ancak bir şekilde o okullar gerektiği gibi faaliyetlerine devam edemedi. Pomak çocukları eğitim konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Öncelikle evde anadillerini öğreniyorlar. Sonra okula gidip iki yabancı dil olan Türkçe ve Yunanca öğreniyorlar. Çağımızın gerçekleri göz önüne alındığında bir de İngilizce öğrenmeye çalışıyorlar. Bütün bunlara ek olarak da Kuran okuyabilmek için Arapça öğrenmek zorunda kalıyorlar. Gördüğünüz gibi toplam beş dil ediyor. Bunu bu çocukların kaldırması mümkün değil. Bana göre çözüm nedir derseniz; bence bir an önce bölgedeki en azından büyük azınlık köylerine devlet okulları açılmalı. Azınlık okuluna mı, yoksa devlet okuluna mı gideceklerine kendileri karar versinler. Onlara bu seçeneği sunmamız lazım. Benim şahsi görüşüm bu fırsat verildiği takdirde özellikle İskeçe’deki Pomak çocuklarının ezici çoğunluğu devlet okullarını seçecektir.”

240 İmam Yasası konusuna da değinen Sirigos, “Bir başka adım da 240 İmam Yasası’dır. Yine sayın Stilyanidis’le ele aldığımız bir konuydu. Bu yasa çocuklara devlet okullarında dinlerini ve Kur’anı öğrenme imkanı veriyordu. Köyün imamı çocuklara Kur’an öğreteceğim derken yaklaşık 3 saat ders yapıyor ve bu çocuklar başka kurslara gidemiyor. Eğer devlet okullarına din dersini koyarsanız o zaman Kur’an kurslarına ihtiyaç kalmayacak. Umarım bu konuda istenilen başarıya ulaşırız. Bir diğer konu Türkçe dilinin devlet okullarına dahil olması. Bence bu konuda bir sakınca yok. Hem azınlık, hem çoğunluk çocukları için Türkçe’yi seçmeli ders olarak devlet okullarına koyabilmeliyiz. Velilere bu konuda seçenek sunmalıyız. Son yıllarda açıkça görüyoruz ki artık azınlık aileleri çocuklarını devlet okullarına götürmeye başladı. Azınlık okullarına ilgi giderek azalıyor. Üstelik yapılan onca baskıya rağmen bu aileler devlet okulunu seçiyor.”

Haberler


Güney Meriç’te muhteşem Hıdırellez kutlaması

GTGB eski başkanlarından Rıdvan Hatipoğlu vefat etti  

ABD’deki üniversite öğrencileri Gazze’deki sivillerle dayanışma için açlık grevi başlattı

İTB Gençlik Kolu üyeleri futbol maçında buluştu

Milletvekili Ferhat doludan zarar gören bölgeyi ziyaret etti

ABTTF Mihaloliakos’un tahliye kararına tepki gösterdi

GTGB olağan genel kurula gidiyor

DEB Partisinden Mihaloliakos’un serbest bırakılma kararına tepki

Dolu yağışı ekili alanlara zarar verdi

Yassıköy Belediyesinde yangınla mücadele toplantısı

Dedeağaç’daki FSRU’nun ticari kullanımı erteleniyor

İskeçe Azınlık Ortaokulu – Lisesinin bina sorununun çözümü için başbakana mektup