04-08-2025
Burhan Baran’dan Bektaşi–Alevi yasasına tepki
İskeçe Bağımsız Milletvekili Burhan Baran, Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı tarafından sunulan ve Batı Trakya’daki Bektaşi –Alevi soydaşlara tüzel kişilik tanınmasını öngören yeni yasa tasarısına ilişkin açıklamada bulundu.

İskeçe Bağımsız Milletvekili Burhan Baran, Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı tarafından sunulan ve Batı Trakya’daki Bektaşi –Alevi soydaşlara tüzel kişilik tanınmasını öngören yeni yasa tasarısına ilişkin açıklamada bulundu.
Baran, yasa tasarısının dini özgürlükler adına olumlu bir adım gibi sunulsa da, Batı Trakya Müslüman azınlığının bütünlüğünü tehdit ettiğini vurguladı.
Milletvekili Baran, “Her bireyin inancını yaşama ve inancı doğrultusunda örgütlenme hakkı tartışmasız bir ilkedir. Ancak bu yasa, bireysel haklardan çok azınlık yapısında yönetsel bir yeniden yapılandırmayı gündeme getiriyor.” dedi.
Burhan Baran’ın açıklaması şöyle:
“Yunanistan Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı’nın Yeni Yasa Tasarısı Üzerine Bektaşi – Alevi Topluluğuna Tüzel Kişilik Tanınması ile ilgili fikirlerimi kanun tasarısı meclise sunulmadan önce 18 Temmuz 2025 tarihinde yayınlanan Embros gazetesindeki demecimde de açıkça dile getirmiştim.
Yunanistan Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı tarafından sunulan ve kamuoyunda dikkat çeken yeni yasa ile birlikte, Bektaşi – Alevi dini topluluğunun tüzel kişilik kazanmasının önü açılmış bulunmaktadır. Bu düzenleme, ilgili dini gruba, ibadet yerlerini düzenleme, kendi inanç esaslarına göre eğitim verme ve vakıf yönetme gibi haklar tanımaktadır. Yasa ilk bakışta dini özgürlüklerin genişletilmesi yönünde atılmış olumlu bir adım olarak sunulsa da, uygulama boyutunda taşıdığı riskler ve bölgesel bağlamda doğurabileceği sonuçlar nedeniyle daha dikkatli değerlendirilmelidir.
İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ VE TÜZEL KİŞİLİK HAKKI: TEMEL BİR İLKE
Elbette tartışmaya yer bırakmayacak şekilde net olan husus, her bireyin inancını yaşama, kendini dini kimliğiyle tanımlama ve inancı doğrultusunda örgütlenme hakkının, çağdaş demokratik devletlerin temel ilkelerinden biri olduğudur. Hiçbir dini grup, inancını yaşadığı için dışlanmamalı; aksine devlet, bu özgürlükleri güvence altına almalıdır.
Ancak burada yalnızca bireysel veya toplu ibadet hakkı ile sınırlı bir meseleyle karşı karşıya değiliz. Bu düzenleme, özünde bir yönetsel yeniden yapılandırma teşebbüsüdür ve özellikle Batı Trakya’daki Müslüman azınlık topluluğunun statüsünü doğrudan ilgilendirmektedir.
LOZAN ANTLAŞMASI VE AZINLIKLARIN STATÜSÜ
Lozan Antlaşması uyarınca, Batı Trakya’daki Müslüman azınlık tek ve bütüncül bir dini yapı olarak tanınmaktadır. Bu yapı, hem tarihsel hem hukuki açıdan kurumsallaşmış olup, dini liderlikten eğitim yapısına, vakıf yönetiminden temsiliyet sistemine kadar belli esaslar çerçevesinde işlerliğe sahiptir.
Yeni yasa ise bu bütünlüğü zedeleyebilecek niteliktedir. Bektaşi – Alevi topluluğunun ayrı bir tüzel kişilik olarak tanınması, uzun vadede azınlık içindeki birlik ve temsiliyet yapısını zayıflatabilecek, hatta ikili bir dini yapı görünümüne yol açabilecektir. Bu durum, Lozan’ın tanıdığı kolektif hakların anlamını ve kapsamını tartışmaya açabilir.
GÜVENCE ALTINA ALINAN YAPILAR MI, YENİ BÖLÜNMELER Mİ?
Tarihte ne Bektaşi – Alevi topluluğunun varlığı ne de onların vakıfları veya inanç sistemleri Yunan devletinin müdahalesine açık bir konu olmuştur. Dolayısıyla bu yasa tasarısı, bu topluluğun haklarını korumak gibi bir gerekçeyle meşrulaştırılamaz. Bu noktada asıl sorulması gereken soru şudur: Gerçekten var olan bir ihtiyacı mı karşılıyoruz, yoksa sosyo-politik bir mühendislik mi yürütülüyor?
Açıkça ifade etmek gerekir ki, bu düzenleme iyi niyetli bir girişim olarak değil; azınlık içinde bölünme yaratmayı hedefleyen stratejik bir hamle olarak görülmektedir. Dini azınlıkları ayrıştırarak yöneten politikalar, geçmişte birçok ülkede denenmiş ve toplumsal barışı zedelemiştir. Bu tür adımlar, dini çoğulculuğu teşvik etmekten çok, toplumsal yapıları parçalamaya hizmet eder.
SONUÇ
Yunanistan’da yaşayan her dini topluluğun inanç özgürlüğü temel bir haktır. Ancak bu özgürlük, anayasal düzeyde tanınan bir azınlık yapısının iç işleyişine ve birliğine zarar verecek biçimde uygulanmamalıdır. Bektaşi – Alevi topluluğuna verilen tüzel kişilik statüsü, kağıt üzerinde bir özgürlük adımı gibi görünse de, gerçekte Lozan Antlaşması’nın koruması altındaki Müslüman azınlık yapısını zayıflatmaya yönelik bir müdahale olarak okunmalıdır.
Bu nedenle söz konusu yasa, sadece bir iç düzenleme değil, uluslararası yükümlülüklerle de çelişen bir siyasi adımdır. Toplumsal barışın ve azınlık haklarının korunması için bu tür girişimlerin samimi, kapsayıcı ve diyalog temelinde yürütülmesi elzemdir.”