08-07-2023
25 Haziran ve azınlık...
25 Haziran seçimleri öncesinde yaşanan süreç, Yunanistan siyasi tarihinde kuşkusuz önemli bir iz bıraktı. 21 Mayıs seçimlerini takip eden günlerdeki gelişmelerle Batı Trakya Türkleri Yunanistan'ın gündemine oturdu. Başbakan Kiriakos Miçotakis'in "Proto Thema" gazetesine yaptığı açıklamalarla başlayan ve YDP ile SİRİZA arasında yoğunlaşan tartışmalarla konu günlerce gündemde kaldı.
25 Haziran seçimleri öncesinde yaşanan süreç, Yunanistan siyasi tarihinde kuşkusuz önemli bir iz bıraktı. 21 Mayıs seçimlerini takip eden günlerdeki gelişmelerle Batı Trakya Türkleri Yunanistan'ın gündemine oturdu. Başbakan Kiriakos Miçotakis'in "Proto Thema" gazetesine yaptığı açıklamalarla başlayan ve YDP ile SİRİZA arasında yoğunlaşan tartışmalarla konu günlerce gündemde kaldı.
Türkiye'nin Gümülcine Başkonsolosluğunun azınlık seçmenine müdahale ettiği suçlamalarıyla alevlenen tartışmalarda, Lozan Antlaşması hükümlerine göre azınlığın dini kimliğine vurgu yapıldı, "Müslüman Azınlık", "Müslüman Elenler" vs. kavramlarla azınlığa kimlik biçildi.
Aslında bu kimlik meselesi tam bir paradoks. Batı Trakya'daki azınlığa gelince Müslüman Azınlık, ama İstanbul'daki azınlığa gelince Elen Azınlık... Lozan Antlaşması'ndan bahsediyorsak eğer, ki öyle, ilgili hükümlerde azınlıklar için kullanılan tanımlamalar gayet net. "Müslim" ve "Gayrimüslim".
Tarihi detaylarda boğulmadan; her iki ülkede nüfus değişimi dışında tutulan topluluklar, Lozan Antlaşması'yla o ülkede kalan azınlıkları oluşturdu. Mübadele de, Lozan'da 30 Ocak 1923 tarihinde Türk ve Yunan temsilciler arasında imzalanan "Türk ve Rum Ahalinin Mübadelesine Dair Mukavelename ve Protokol" ile kesinleştirildi.
Bir başka deyişle... Yunanistan'daki Türk ahalisi Türkiye'ye, Türkiye'deki Rum ahalisi de Yunanistan'a göç etmek zorunda kaldı. Batı Trakya'daki Türk ahalisi ile İstanbul, Bozcaada ve Gökçeda'daki Rum ahalisi de azınlık statüsünde bulundukları ülkede yaşamaya devam etti.
İşin ilginç tarafı, ağzını doldura doldura Batı Trakya'daki azınlığın "Müslüman Azınlık" ya da "Müslüman Elenler" olduğunu söyleyen ülkemiz üst düzey yetkilileri, sıra İstanbul'daki azınlığa gelince Lozan Antlaşması'nı bir kenara bırakarak gözlerimizin içine baka baka Elen azınlıktan bahsediyorlar.
Peki sormak isterim, Lozan Antlaşması'nın hükümleri bizim için geçerli de İstanbul'daki Rumlar için geçerli değil mi?
Azınlığın üç ayrı gruptan oluştuğu, herkesin kendini tanımlama hakkı olduğu ancak toplu olarak bir tanımlamanın mümkün olmadığı söylemlerine gelince...
Pomak ve Romanlardan bahseden ülkemiz yetkilileri neden Türk demekten kaçınıyorlar da "Türk kökenli" (Turkogenis) gibi bir ifadeye sığınıyorlar.
Neden Pomak, Roman derneklerini tanıyor, kurulmalarını teşvik ediyor ve destek veriyorlar da, isminde Türk ifadesi geçen yılların derneklerinin yeniden açılmasına, yeni derneklerin de kurulmasına izin vermiyorlar?
Seçimlerden önce Rodop iline gelen ve dağ köylerine yaptığı ziyarette azınlık seçmenine ayar veren Bakoyanni'nin, "aba altından sopa göstermek" yerine, başkanı olduğu Trakya Kalkınma Komisyonu'ndan neden azınlık lehine sonuçların çıkmadığının hesabını vermesi gerekmiyor mu?
Rodop ilinde yaşadığı yenilgiyi hazmedemeyen YDP'nin azınlığı suçlamak yerine azınlığa yaklaşımını, politikalarını sorgulaması doğru olan değil mi?
Yunan devletinin ve siyasi partilerinin, "Türk Azınlıktan bahsedenleri" dışlaması ve "milli çıkarları zedelemekle" suçlaması yerine artık azınlıkla, azınlığın kimliğiyle uzlaşmasının zamanı gelmedi mi?
"Ulusal çıkarlar" öne sürülerek azınlık üzerinden yaratılan mitler ne çağımıza, ne de demokrasi kavramının doğduğu bu topraklara yakışıyor.