02-08-2023
Hicret; ümide açılan kapıdır
Allah elçilerinin sonuncusu, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) insanları, şirki ve küfrü, vahşet ve zulmü terk edip sadece Yüce Yaratana ibadete, adalete, merhamete, insanî erdemlere davet etmek için 40 yaşında iken 610 yılında Mekke'de Peygamberlik verildi Mekkeli müşrikler bütün insanlığa rahmet olarak gönderilen bu Yüce Elçi'ye akla hayale gelmedik işkence ve zulmü reva gördüler. O'na kucak açma, O'nunla insanlık onuruna yeniden ulaşma yerine; O'nu dışladılar, hayatına kastettiler. Bu ağır baskılar altında tebliğ ve davet görevini yerine getiremeyeceğini anlayan Kâinatın Efendisi, Miladi 622 yılında Mekke'den Medine'ye hicret etti. Bu hicret asla bir kaçış olmadığı gibi; sıradan bir göç de değildi.
Allah elçilerinin sonuncusu, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) insanları, şirki ve küfrü, vahşet ve zulmü terk edip sadece Yüce Yaratana ibadete, adalete, merhamete, insanî erdemlere davet etmek için 40 yaşında iken 610 yılında Mekke'de Peygamberlik verildi Mekkeli müşrikler bütün insanlığa rahmet olarak gönderilen bu Yüce Elçi'ye akla hayale gelmedik işkence ve zulmü reva gördüler. O'na kucak açma, O'nunla insanlık onuruna yeniden ulaşma yerine; O'nu dışladılar, hayatına kastettiler. Bu ağır baskılar altında tebliğ ve davet görevini yerine getiremeyeceğini anlayan Kâinatın Efendisi, Miladi 622 yılında Mekke'den Medine'ye hicret etti. Bu hicret asla bir kaçış olmadığı gibi; sıradan bir göç de değildi.
Hicret; İslâm davasının hedefe giden yolunda bir dönüm noktasıdır. Hicret; İslam toplumunun teşkilatlanması, bir güç haline gelmesi ve çevresine kendini kabul ettirmesi sürecinin ilk adımı olmuştur. Hicret; her vesile ile birlik, beraberlik ve dayanışmayı vurgulayan İslam'ın hayat bulmasına yol açan önemli bir olaydır. Hicret; ezelî ve ebedî hakikatlerin er geç kabul göreceğinin, bıkmadan, usanmadan insanların gayret etmelerinin, ümit kesmemenin güzel bir örneğidir.
Hicret böyle önemli olduğu içindir ki, Hz. Ömer (r.a.), onu hicri takvim başlangıcı yapmıştır. Kameri aylara göre Muharrem Ay'ının ilk günü Hicri yılbaşı olarak kabul edilir. Buna göre; Temmuz ayının 19'nda 1 Muharrem 1445 Hicri yılına girmiş olduk.
Hicret; her şeylerini Allah için, göz kırpmadan terk eden Mekkeli Muhacirler ile onları bağırlarına basan, muhtaç oldukları halde onları kendilerine tercih eden Medineli Müslümanların, Ensarın destanıdır. Böyle bir kardeşlik örneğini, Batı Trakya Müslüman Türkleri'nde 1940'lı yıllarda çetecilerden kaçmak için köyden köye yapılan göçlerde görüyoruz. Örneğin, İskeçe Balkan kolundan; Ilıca'lardan, Demircik'ten hicret edip kendileri muhtaç oldukları halde evlerini açan, yemeklerini paylaşan Şahin'li, Elmalı'lı kardeşliği gibi. Babalarımız, yaşadıkları bu sıkıntılı yılları muhacirlik diye anlatırlardı.
Hicretle yaşanan destanlarda; fedakârlık, kardeşlik, ahde vefa, birlik ve beraberlik, değerlerin paylaşımı, özgürlük aşkı, adalet, saygı ve hoşgörü temel konular olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hicreti süsleyen tablolarda çağımız insanı için alınacak birçok ibretler ve dersler vardır. Bencilliğin, maddeperestliğin, çıkarcılığın, adaletsizliğin tahrip ettiği insanlığın aydınlığa çıkışı; hicretle başlayan ve yeşeren insanî değerlerin, fedakârlık ve kardeşlik örneklerinin hayat bulması ile mümkündür. Günahlarla, isyanlarla kirlenen gönül dünyamızın, kulluğa, itaate, ibadete yönelmesinin de gerçek hicret olduğunu unutmayalım.
Hicri yılın başlangıcı olan bu Muharrem ayının İslâm tarihinde büyük önemi vardır. Peygamber Efendimiz Muharrem ayının 9, 10 ve 11. günlerinde oruç tutmuş, Müslümanlara da bu günlerde oruç tutmalarını tavsiye etmiştir. Yine bu aya mahsus geleneksel olarak aşure pişirilmektedir.
Ancak Muharrem ayı, Müslümanlar açısından çok daha özel bir öneme sahiptir. Sevgili Peygamberimiz'in "dünyanın iki çiçeği", "cennet çocuklarının efendileri" diye övdüğü, Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın ciğerparelerinden biri olan Hz. Hüseyin ve 70'den fazla arkadaşı 10 Muharrem 61'de (10 Ekim 680) siyasi ihtiraslar uğruna Kerbela'da önce susuz bırakılmış, ardından da hunharca şehit edilmiştir. Bu elim olay, Hz. Peygamberi ve O'nun Ehl-i Beyti'ni seven biz müminleri derinden yaralamış, bölgesi, kültürü, mezhep ve meşrebi ne olursa olsun yediden yetmişe bütün Müslümanları derin acılara sevk etmiştir.
Bu vesileyle, başta Hz. Hüseyin olmak üzere bütün Kerbela şehitlerini rahmetle anıyoruz. Bu çok üzücü acı olaydan ders çıkaran bir ümmet olmamızı, mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun İslam âleminde ve içerisinde yaşadığımız Batı Trakya Müslüman Türk toplumunda kardeşlik, birlik ve beraberliği tesis edilmesini Yüce Rabbimden niyaz ederiz.