27-01-2025
Ama öküzün altında buzağı var!
İskeçe Azınlık Ortaokulu – Lisesi, yıllardır devam eden okul binası sorununu çözmek için muhatap arıyor. Okul Encümen Heyeti ve Okul Aile Birliğinin kararlı mücadelesi ise bir türlü sonuç vermiyor. Aziz Nesin hikayelerini aratmayacak kadar trajikomik bir durum yaşanıyor. Yapılan başvurular ne duyuluyor, ne görülüyor, ne de yanıt verilmeye değer bulunuyor!
İskeçe Azınlık Ortaokulu – Lisesi, yıllardır devam eden okul binası sorununu çözmek için muhatap arıyor. Okul Encümen Heyeti ve Okul Aile Birliğinin kararlı mücadelesi ise bir türlü sonuç vermiyor. Aziz Nesin hikayelerini aratmayacak kadar trajikomik bir durum yaşanıyor. Yapılan başvurular ne duyuluyor, ne görülüyor, ne de yanıt verilmeye değer bulunuyor!
İskeçe Milletvekili Hüseyin Zeybek’in sözlü sorusu üzerine konu geçen aralık ayında meclis genel kurulunda ele alındı. Ancak bu kez de yürek burkan bir tabloyla karşılaştık. Eğitim Bakan Yardımcısı Zetta Makri, verdiği cevapta özetle şunları söyledi:
- Okul bina sorununun bakanlığın yetkisinde olmadığı;
- Okuldaki öğrenci sayısının yeni bir okul binası inşasını gerektirmediği ve mevcut binanın fazlasıyla güvenli olduğu.
Dahası, bu ülkenin vatandaşı olan çocukların eğitim aldığı bir kurumu devletin 50 yıldır desteklemesini bir lütuf olarak göstermesi, cevap verirken kullandığı üslup da dikkat çekiciydi.
Şahsen, Zetta Makri’nin meclis genel kurulunda söylediklerini, daha genel bir perpektiften değerlendirme ihtiyacı hissediyorum. Eğitim Bakan Yardımcısının verdiği cevap, aslında azınlık eğitimine yönelik genel bir tutumu gözler önüne seriyor. Söyledikleri, çok daha basit ve acı bir gerçeği ortaya koyuyor: “Azınlık okullarını desteklemek istemiyoruz. Var olan sorunları gidermek gibi bir niyetimiz yok. Aksine, mevcut durumu daha da zorlaştırmak üzere elimizden geleni yapıyoruz.”
Hiç kimse beni öküz altında buzağı aramakla suçlamasın. Azınlığa karşı uygulanan sistematik politikaların başında eğitim konusu geliyor.
Azınlık okulları, kültürümüzü ve kimliğimizi yaşatmanın önemli parçalarından biri. Ama maalesef, ülkemizde bu okulları korumak ve desteklemek yerine, kapanmaları için zemin hazırlanıyor.
Azınlık eğitimiyle ilgili çıkarılan yasalar, bu konunun sistematik olarak ele alındığının bir kanıtı.
Ben de bir zamanlar azınlık okulunda okuyan bir öğrenci olarak, bu sorunların köklerinin ne kadar derin olduğunu biliyorum. Bundan 40-50 yıl önce de, Celal Bayar Ortaokulu ve Lisesinde öğrenciyken, azınlık eğitim sisteminin nelerle mücadele ettiğini birebir yaşadım.
Celal Bayar Ortaokulu ve Lisesi, deyim yerindeyse öğrenciler için tam bir “kıyım” kurumuydu.
Ortalama 40 kişilik dört sınıfla başladığımız ortaokulun lise son sınıfına geldiğimizde yalnızca 7 kişi kalmıştık. Hiçbirimiz liseden mezun olamadık. Peki, bunun sorumlusu biz mi, yoksa bizleri sistemin dışında bırakmaya yeminli olan politikalar mıydı?
O yıllarda, ana dilimizde aldığımız derslerin yıl sonu sınavlarına Yunanca girme zorunluluğu getirildi. Bu yasal düzenleme ile amaçlanan neydi?
En başarılı öğrencilerin bile Yunanca derslerden yüksek not alamaması, geçer not alanların da bir elin parmağını geçmeyecek kadar az olması… Sınıfın geri kalan öğrencilerinin yaprak gibi dökülmesi…
Büyük baskılar altında geçirdiğim bu yıllar, bana ve yaşıtlarıma bir şey öğretti: Farklıydık ve bu farklılığın bedelini ödemek zorundaydık. Ancak tüm bu zorluklara rağmen azınlık okullarında okumaktan asla pişman olmadım. Bugün dönüp baktığımda, azınlık okulunun bana verdiği kimlik ve bilinçle gurur duyuyorum.
TRT için bir dönem hazırladığımız “Biz Buradayız” programı için Celal Bayar Lisesinde çekim yaptığımızda, o yılların üzerimde bıraktığı derin izleri bir kez daha hissettim. Okul binasında dolaşırken gözlerim doldu. Kalbim sızladı.
Bugün geldiğimiz noktada, okullarımız kapatılıyor, iki dilli anaokulu taleplerimiz görmezden geliniyor, azınlık çocuklarının 19. yüzyıl sonundan kalma bir tütün deposunda eğitim görmeleri “güvenli ve yeterli” kabul ediliyor.
Ana dilimiz olan Türkçede eğitim, toplumumuzun devamlılığı ve kimliğimizin yaşatılması için vazgeçilmezdir. Bu hak, sadece geçmişimizi değil, geleceğimizi de koruma mücadelemizin temel taşlarından biridir. Çocuklarımızın aydınlık bir geleceğe adım atabilmeleri ve kimliklerinden ödün vermeden yaşayabilmeleri için bu yolda yürümeye mecburuz. Çünkü kaybettiğimiz her okul, yalnızca bir bina değil, bir gelecektir.