23-10-2023
İnsanlarla olan ilişkilerde edep
Toplum içinde insanlarla ilişkilerimizin iyi olması için, edepli olmak zorundayız. Zaten insan tabiatına uygun olan da edepli olmasıdır.
Toplum içinde insanlarla ilişkilerimizin iyi olması için, edepli olmak zorundayız. Zaten insan tabiatına uygun olan da edepli olmasıdır. Mevlâna bu hususta ne güzel söylemiştir:
"Hayvan ile insan arasındaki fark edeptir"
Şöyle bir şiiri de vardır:
"Edep bir tâç imiş Nûr-i Hadâ'dan.
Giy o tâcı, emin ol her belâdan."
Edep; Arapçada "E D B" diye üç harften oluşan bir kelimedir. Bu harflerin açılımını yaparsak; "Eline, Diline, Beline" sahip çıkmak şeklinde ifade edebiliriz. Bu da edebin özünü oluşturur. Kısaca şöyle açıklayabiliriz: elimizden yani bizden çıkacak her türlü davranışımızda kötü yolu tercih etmeden hayırlar içerisinde bir hayat tarzı geçirmek, dilimizden yani sözü doğru, gönül kırmadan güzel söylemek ve belimizden yani, gayri meşru ilişkilerden kaçınarak ailevi hayata önem vermek gelmektedir.
Edep; bütün hayır ve meziyetlerin toplamı olup, utanılacak tavır ve davranışlardan uzak durmaktır.
Edep; toplum içinde insanı ahlâkî açıdan yaralayacak ve başkaları nezdinde küçültecek; dedikodu, gıybet, sû-i zan, nemime, iftira, alay etmek gibi ahlâkî marazlardan uzak durmaktır.
Edep; kardeşlik duygularını zedeleyecek, birlik ve beraberliği bozacak tavırlardan kaçınmaktır.
Toplumda kötü davranışların yayılmaması için edep sahibi olan insan her zaman etrafındakilere uyarıda bulunur. Hep iyi olan şeyleri yaymaya çalışır. Çünkü toplumda kötülüğün yayılmasını önlemek, en azından kötülüğe bulaşmamak kadar önemli bir görevdir.
Toplum düzeni birlik, beraberlikle ve dayanışma ruhuyla sağlanır. Bazı organları hasta olan bir insan vücudu nasıl zayıf ve güçsüz düşerse; maneviyatın zayıfladığı, birlik ve beraberlik ruhunun kaybolduğu toplumlar da öyle güçsüzleşir. Bu da bizi yok etmek isteyen kötü mihrakların işine yarar. Bunun için bir milleti yıkmak isteyenler, önce o milleti meydana getiren fertler arasına ayrılık tohumları ekerek onları birbirine düşürmeye çalışırlar. Birlik ve beraberliklerini bozarlar. Maddi ve manevi güçlerini kardeşlerine karşı kullanan ve düşmanlarını unutanlar kolayca başkalarına yem olurlar. Bu gerçek öteden beri bilindiği için, dünyaya hükmetmiş nice toplumlar, düşmanları tarafından önce içerden parçalanmış, sonra tarihten silinivermişlerdir. Cenâb-ı Hak, Kur'an-ı Kerimede; "Allah ve Rasûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Bir de sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir." Enfâl (8), 48 diye buyurmaktadır.
Yüce Rabbimiz bu ayet-i kerimeyle Müslümanlara bu değişmez gerçeği hatırlatmakta ve böyle bir feci sona uğramamak için Allah'ın ve Peygamberin emirleri çerçevesinde birlik ve beraberliğin korunmasını emretmektedir.
Fakat gel gelelim ki, insan zaman zaman o üstünlük vasfını kötüye kullanmaya kalkışmaktadır.
Yaradan tarafından kendisine yüklenilen sorumluluğu unutarak benlik hastalığına kapılıp gururunun esaretine düşmektedir. Böyle olunca artık ölçü kaçar, dengeler bozulur. Huzur ve saadetten uzak birbirinin kuyusunu kazıyan kör ihtiraslarının peşine düşmüş bir toplum ortaya çıkar. Burada artık şeref ve haysiyet; insanın manevi üstünlüğü, sahip olduğu kimliği, dini ve milli değerleriyle değil, zenginlikle veya makam mevki ile değerlendirilir. Kim zenginse veya bir makam mevki sahibi ise üstün odur. Fakirler ise zenginlere amade olacaklardır. Bu durum, bir nevi çağdaş köleliktir. Aslında köle olan kendileri ama farkında değiller. Çünkü kör bir ihtirasın peşine düşen kimse, kafasını kuma gömen deve kuşu misali, karanlıklar içinde, hakikatlerden uzak bir hayat yaşamaya mahkum olmuştur.
İnsanlarla olan ilişkilerin iyi olması, model şahsiyet Hz. Peygamber'in gösterdiği biçimde İslâm'ın güzelliklerini edeple yaşmaktan geçer. Bu aynı zamanda insanın tabiî yaşayış biçimi olduğunu unutmayalım.
Haydi edeple kalın...