16-11-2025
İskeçe’de Yunanistan - Türkiye ilişkileri üzerine söyleşi
Trakya Sanat ve Gelenek Vakfı (İΘΤΠ), 15 Kasım Cumartesi günü Türk - Yunan ilişkilerinin dinamikleri üzerine bir söyleşi düzenledi. Etkinliğe konuşmacı olarak eski Bakan Yardımcısı, Yeni Demokrasi Partisi Milletvekili ve akademisyen Angelos Sirigos ile uluslararası ilişkiler uzmanı Konstandinos Filis katıldı.

Trakya Sanat ve Gelenek Vakfı (İΘΤΠ), 15 Kasım Cumartesi günü Türk - Yunan ilişkilerinin dinamikleri üzerine bir söyleşi düzenledi. Etkinliğe konuşmacı olarak eski Bakan Yardımcısı, Yeni Demokrasi Partisi Milletvekili ve akademisyen Angelos Sirigos ile uluslararası ilişkiler uzmanı Konstandinos Filis katıldı.
ANGELOS SİRİGOS
İlk sözü alan Sirigos, bölgenin jeopolitik öneminin giderek arttığını belirterek, enerji ve ulaşım projelerinin stratejik rolüne dikkat çekti.
1990’larda gündeme gelen Burgas–Dedeağaç boru hattı girişiminin bölgeyi güçlendirme amacı taşıdığını hatırlatan Sirigos, bugün tartışılan Dedeağaç–Odessa demiryolu hattının aynı vizyonu ileri taşıdığını söyledi. Projenin hayata geçmesiyle Odessa–Dedeağaç arasındaki taşımacılık süresinin birkaç günden 10–15 saate ineceğini, bunun da “jeopolitik bir kırılma” yaratacağını ifade etti.
Sirigos, Avrupa Birliği’nin Baltık bölgesindeki “Rail Baltica” projesine atıfta bulunarak, Balkanlar için de benzer bir stratejik altyapının gerekli olduğunu vurguladı. Ege–Karadeniz bağlantısının söz konusu projelerle tümüyle yeniden şekilleneceğini belirtti.
ABD’nin bölgedeki varlığına ilişkin değerlendirmesinde Sirigos, Washington’un artık Yunanistan ve Türkiye’yi karşıt taraflar olarak görmediğini, önceliğini ticaret yolları ve stratejik akışların kesintisiz işlemesine verdiğini söyledi. Buna rağmen mevcut gelişmelerin Yunanistan’ın jeopolitik ağırlığını artırdığını ileri sürdü.
Yunanistan’ın hedefinin “bölgenin vazgeçilmez jeopolitik aktörü” olmak olduğunu söyleyen Sirigos, bunun enerji taşımacılığı, hidrokarbon aramaları, elektrik iletim projeleri ve uluslararası ulaşım ağlarına entegrasyonla mümkün olacağını ifade etti. Hindistan–Orta Doğu–Avrupa koridorunun bu açıdan büyük önem taşıdığını vurguladı.
Girit’in güneyindeki iki deniz parseli için Chevron tarafından yapılan izin başvurusuna da değinen Sirigos, Libya ve Türkiye’nin hak iddialarına rağmen şirketin Yunanistan’dan izin talep etmesinin, Atina’nın argümanlarının uluslararası hukukla uyumlu görüldüğünü gösterdiğini savundu.
Yunanistan–Türkiye ilişkilerinde gerilimin yalnızca tarihsel nedenlerle açıklanamayacak kadar karmaşık olduğunu belirten Sirigos, güncel rekabetin daha geniş jeopolitik dinamiklerden beslendiğini kaydetti.
KONSTANDİNOS FİLİS
Sirigos’un ardından konuşan Filis, iki ülke geriliminin yalnızca tarihsel reflekslerden değil, son yıllarda oluşan jeopolitik ve stratejik farklılıklardan kaynaklandığını söyledi. Tarihsel önyargıların ve eğitim sistemlerinin karşılıklı algıları etkilediğini kabul etmekle birlikte, güncel sorunların çok daha geniş bir çerçevesi olduğunu vurguladı.
Filis, Yunanistan’ın kamu diplomasisinde yeterince etkili olamadığını ifade ederek, Türkiye’nin bölgesel politikasını “doğrudan revizyonist” bir çizgi olarak tanımladı. Ankara’nın Ege’deki egemenlik hakları konusunda fiili bir ikiye bölünme istediğini, bunun uluslararası hukuk ve coğrafi gerçekliklerle bağdaşmadığını söyledi. Türk–Libya mutabakatını ise “akılsızlık sınırında” bir örnek olarak nitelendirdi.
Türkiye’nin adalara yalnızca altı mil karasuyu tanıyan, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge hakkı vermeyen tezlerinin dünyada benzeri olmadığını söyleyen Filis, Türkiye’yi anlamanın da önemli olduğunu kaydetti.
Türk kamuoyunda, Yunanistan’ın 1830’dan bu yana toprak ve nüfusunu beş kat büyütmüş bir ülke olarak “revizyonist” görüldüğünü söyledi. Türkiye’nin ise Avrupa Birliği ile Yunanistan’ın sahip olduğu türden kurumsal bir ilişki geliştiremediğini, Almanya başta olmak üzere Avrupa ekonomisiyle güçlü ticari bağlar kurmasına rağmen bu farkın Ankara’da rahatsızlık yarattığını ileri sürdü.
Türkiye’nin genç nüfusu, güçlü savunma sanayisi ve geniş jeopolitik etki alanıyla bölgedeki dengeleri etkilediğine dikkat çeken Filis, Ege’deki ada yapılanmasının Ankara’da “stratejik sıkışmışlık hissi” yarattığını iddia etti.
İki ülkenin 1952’den beri NATO müttefiki olduğunu hatırlatan Filis ancak tarihsel ve jeopolitik nedenlerle farklı yönlere savrulduklarını söyledi.
ANGELOS SİRİGOS – İKİNCİ TUR
Söyleşinin devamında tekrar söz alan Sirigos, deniz yetki alanları tartışmasında 12 deniz mili uygulamasının temel bir uluslararası norm olduğunu, Türkiye’nin bu konudaki tutumunun uluslararası hukukla uyumlu olmadığını savundu.
Sirigos, deniz hukuku tartışmalarının tarihsel sürecini anlatarak, geçmişte kıyı devletlerinin karasularını top menzili üzerinden belirlediğini, bunun zamanla üç mile, ardından farklı ülkelerde 10, 12 ve 200 mile kadar çıktığını belirtti. Bu karmaşanın, 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi ile giderildiğini söyledi.
Türkiye’nin sözleşmeyi imzalamamış olmasına rağmen metnin zaman içinde evrensel teamül haline geldiğini vurgulayan Sirigos, “İmzalamış olun ya da olmayın, 12 mil artık uluslararası hukukun bağlayıcı normudur.” dedi.
Dünya üzerinde denize kıyısı olan 153 devletten 149’unun 2020 yılı itibarıyla karasularını 12 mile çıkardığını, yalnızca Bosna-Hersek, Singapur ve Ürdün’ün coğrafi nedenlerle bu hakkı kullanamadığını söyleyen Sirigos, “2020’ye kadar altı milin üzerinde karasuyu bulunmayan tek ülke, deniz hukukuna en çok atıf yapan Yunanistan’dı.” dedi. Yunanistan’ın 2021’de İyon Denizi’nde 12 mil uygulamasına geçerek bu tabloyu değiştirdiğini ancak Ege’de aynı adımı atamamasının sebebinin Türkiye’nin savaş tehdidi olduğunu söyledi.
Sirigos, bunun Atina’nın hakkından vazgeçtiği anlamına gelmediğini belirterek, 12 mil uygulamasının artık yalnızca siyasi değil, pratik bir zorunluluk haline geldiğini ileri sürdü. Egedeki balık stoklarının azalmasının nedenlerinden birinin, AB düzenlemeleriyle korunan alanların altı mil içinde kalmasına karşın, balıkların yumurtlama bölgelerinin çoğunun altı mil dışında bulunması olduğunu belirtti.
Karasularının 12 mile çıkarılmasının “yarın sabah yapılacak bir iş” olmadığını vurgulayan Sirigos, bunun için askeri kapasitenin güçlendirilmesi ve büyük devletlerle diplomatik uyumun önemine dikkat çekti.
Ayrıca Yunanistan’ın 10 millik hava sahası ile 6 millik karasuları arasındaki uyumsuzluğun ciddi bir hukuki zaaf yarattığını, bunun tek çözümünün karasularının genişletilmesi olduğunu ifade etti.
ABD VE RUSYA’NIN TUTUMU
Sirigos, ABD ve Rusya’nın geçmişte 12 mile itirazları bulunsa da bugün bu durumun geçerliliğini yitirdiğini söyledi. Sözleşmedeki “transit geçiş” mekanizması sayesinde 24 saat kesintisiz deniz trafiğinin garanti altına alındığını, böylece büyük güçlerin itiraz gerekçelerinin ortadan kalktığını belirtti.
TÜRKİYE’NİN TEZLERİNE ELEŞTİRİ
Sirigos, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ankara kriterleri” söylemine atıfta bulunarak, Türkiye’nin adalara hiçbir deniz yetki alanı tanımayan yaklaşımının uluslararası hukukta eşi benzeri olmadığını ileri sürdü. Uluslararası mahkemelerin 30’dan fazla kararında adalara karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge tanındığını ancak coğrafi koşullara bağlı olarak kısmi etki uygulanabileceğini belirten Sirigos, “Ama hiçbir zaman sıfır olmaz; Türkiye’nin iddiası benzersizdir.” dedi.
Son olarak AB’nin yeni savunma programları bağlamında, Türkiye’nin bu yapılara entegre olup olamayacağı sorusunun önemine dikkat çeken Sirigos, Avrupa savunma mimarisi şekillenirken Yunanistan’ın hangi ortaklarla hareket edeceğinin belirleyici olacağını ifade etti.