25-10-2024
Yine bir “Dön baba dönelim, hacılara gidelim’’ mi?
İskeçe son günlerde bir provokasyon girişimiyle gündeme geldi. Türklerin en yoğun olarak yaşadığı Aşağımahalle’deki Çınar Camiine cuma namazı için cübbe ve sarıklarıyla, yani müftü kıyafetiyle gelen tayinli müftü naipleri, cemaatin ve orada bulunan azınlık kuruluşları temsilcilerinin tepkisiyle karşılaştı.
Bunun aksi de düşünülemezdi. Yani oraya gelen veya gönderilen müftü naipleri böyle bir tepkinin olacağını bile bile geldiler.
Caminin hemen yanıbaşında yer alan ve o gün açılışı yapılan İskeçe Medresesi konusu da ayrı bir mesele. Açılışı “şereflendiren”, Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı Genel Sekreteri Yorgos Kalancis, Eğitim Bakanlığında yıllardan bu yana görev alan, azınlıkla ilgili konulara “hakim” bir bürokrat.
Gerek camide yaşananlar, gerekse medresenin açılışı; iki konu da azınlığın derin yaralarına temas ediyor. Biri dini liderlerin belirlenmesi, diğeri de azınlık eğitimindeki koşullar.
Yunan yönetimleri, yıllardır uluslararası anlaşmalara ve halkın iradesine karşı çıkarak, dini liderlerin tayini konusunda ısrar ediyor ve bu yolda yasal düzenlemelere gidiyor. Eğitim konusunda ise okulların sayısı azaltılıyor, azınlık eğitimi “yetersiz” yaftasıyla kötüleniyor, okullardaki eğitim kalitesinin aşağı çekilmesi için sistematik çabalar sarfediliyor…
Aslında azınlık genel bir rahatsızlık unsuru. Kimliğini reddedip, kendisine dayatılan politikaları, kararları, yasaları kabul etmediği sürece “öteki tarafın” adamı algısından kurtulamıyor.
Eşit koşullarda yaşamanın tek koşulu aslında, kendisine sunulan şartlara kayıtsız şartsız teslim olmaktan geçiyor.
500’ün üzerinde öğrencisi bulunan İskeçe Azınlık Ortaokulu – Lisesinin fiziki koşullarını bilmeyen var mı? Bilmeyenleriniz için; “insan olanın” gerçekten vicdanını sızlatacak durumda. Hiçbir çocuğa reva olmayan bu fiziki koşulların düzeltilmesi için yapılan başvurulara, bırakın yerine getirmek, cevap bile verilmiyor.
Ama diğer tarafta 50-60 kişilik öğrencisi olan medrese için akan sular duruyor.
Azınlık içinde azınlığa karşı çevreler yaratmak, çok eskilere dayanan bir devlet politikası. Bunun bir çok örneklerini yaşadık, yaşıyoruz.
İskeçe Azınlık Ortaokulu - Lisesi için istenince olmuyor, ama Medrese için oluyor.
İsminde Türk kelimesi geçen dernekler yasaklanıyor ya da kurulmasına izin verilmiyor, ama Pomak derneği destekleniyor.
Kısacası, devletin sinir uçları diyor ki; biz ne dersek o…
Türkiye – Yunanistan arasındaki görüşmelerde azınlık konuları da şüphesiz gündeme geliyor. Her iki tarafın da birbirinden beklentileri var.
Örneğin, Atina için Heybeliada Ruhban Okulunun yeniden faaliyete geçmesi çok önemli. Yunanistan bu konuyu uluslararası toplumu ilgilendiren evrensel dini özgürlük veya insan hakkı meselesi şeklinde takdim etme çabasında.
Ankara’nın ise “Rum azınlık uluslararası toplumun meselesi, Batı Trakya Türk azınlığı ise sadece Yunanistan’ın iç meselesidir” gibi bir anlayışı kabul etmesi söz konusu değil.
Türkiye’deki siyasi ve diplomatik çevreler, Yunanistan’ın Türk azınlığın etnik kimliğini inkar etmeye, seçilmiş dini liderlerini tanımamaya, eğitim imkanlarını fiilen kısıtlamaya, azınlık vakıflarının içini boşaltmaya, özetle Türk azınlığı sindirmeye yönelik çabalarına artık son vermesi gerektiğinin altını çiziyor.
Ankara’daki hakim görüş, “Türkiye nasıl Rum azınlığını bir zenginlik ve iki ülke arasında dostluk köprüsü olarak görüyorsa, Türk azınlığın da Yunanistan tarafından aynı şekilde görülmesi.” yönünde.
Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu üyelerinin geçtiğimiz günlerde anavatan Türkiye’nin başkentine gerçekleştirdiği ziyarette en üst düzeyde kabul görmeleri de Ankara’nın Batı Trakya Türklerinin arkasında olduğu mesajını veriyor.
Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 8 Kasım’da Atina’da olacak. Gelecek yılın başında da iki ülke liderleri yeniden bir araya gelecek.
Sorunlar devam etse de iki ülke arasında diyolog sürüyor. Her iki ülke de birbirine kapıları aralamış durumda. Yılların sorunlarının hemen çözülemeyeceği bilinciyle çözüm yolları arayışlarını sürdürüyorlar.
Peki bu durumdan rahatsızlık duyan çevreler yok mu? Bu görüşmelerden azınlık için olumlu bir sonucun çıkması olasılığından tedirgin olanlar yok mu?
İşte bu süreçte ipleri germek isteyenler de olabilir.
İki ülke arasındaki yakınlaşma, bakalım Batı Trakya’daki Türk Azınlığına ve sorunlarına nasıl yansıyacak? Yazımı başladığım gibi sevdiğim bir halk deyimiyle bitireyim. Yeni bir sayfa açılacak mı, yoksa ‘Dön baba dönelim, hacılara gidelim’ mi olacak hep birlikte göreceğiz.