Anasayfa
<
15-07-2015

Dananın kuyruğu kopuyor...
Pazar günü yapılan referandumda HAYIR galip geldi. Halk, Başbakan Aleksis Çipras'ın "elimi güçlendirin" mesajına kulak verdi ve ezici bir çoğunluk kreditörlerin 25 Haziran tarihli anlaşma koşullarını kabul etmediğini haykırdı.

Referandum, ülkede bankaların kapalı olduğu bir ortamda yapıldı. Bu belirsiz ortamda ve Grexit tehdidi altında yapılan halk oylamasında, seçmenin tercihi net bir şekilde "HAYIR" oldu.

Geçen pazar referandum sonuçlarına kilitlenen halk, bu pazar da, görünen o ki, Brüksel'e kilitlenecek. AB Zirve Toplantısı'nda, deyim yerindeyse dananın kuyruğu kopacak. Gelişmelerin çok hızlı olduğu bu günlerde pazardan önce neler olur, tahmin etmek mümkün değil. Şimdilik gözler pazar günü AB'nin zirvesinin gerçekleştireceği toplantıda.

Geçen hafta HAYIR mı, EVET mi galip gelecek tartışmaları yaşanırken, bu haftanın ana gündem maddesini ANLAŞMA SAÄžLANACAK mı, SAÄžLANMAYACAK mı oluşturuyor.

Ben anlaşmanın sağlanacağına inananlardanım. Tabii anlaşma sağlanması rahat nefes alacağımız anlamına gelmiyor. Sağlanacak anlaşma bir sürü zorlukları ve yükümlülükleri de beraberinde getirecek. "Kara kaşımıza, kara gözümüze verilmediğini" bildiğimiz borcu ödemek için belimiz ne kadar bükülecek, kamburumuz daha ne kadar çıkacak, anlaşma koşullarının ortaya çıkmasıyla belli olacak.

"Eurodan çıkalım, drahmiye dönelim" ihtimallerinin ise beni daha çok korkuttuğunu itiraf etmeliyim. Ekonomi çarklarının nasıl işlediği konusuna pek hakim olmamakla birlikte, devalüasyon, enflasyon gibi terimler karşısında ürktüğümü gizlemeden edemeyeceğim.

Geçen hafta referandumu da değerlendirirken, "yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal" demiştim ya... Aynı durum ve vaziyet aslında devam ediyor.
Yerli, yabancı gazetelerde çıkan haberler, ekonomi ve siyasi çevrelerden gelen yorumlar öylesine çelişkili ki, hangisine inanacağını şaşırıyor insan. Hele sosyal medyadaki kirliliğin haddi hesabı yok. Sosyal medyadaki bu kirlilik fısıltı gazeteciliğiyle de birleşince, insanın içinin şişmemesi mümkün değil.

Yunanistan ekonomisinin çökmesi, Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nden çıkması, sadece Yunanistan'ın değil, tüm Avrupa'nın sorunu. Şimdiye kadar uygulanan memorandumların ise başarı getirmediği bir gerçek. Ortak Avrupa'nın yıkılmaması arzu ediliyorsa, AB'nin çıkarı bu birliğin yaşamasından yana ise Yunanistan'ı içine düştüğü bataklıktan kurtarmak için elini uzatacak olan yine Avrupa'nın kendisi olmalıdır.
Yunanistan da buna karşılık olarak sorumluluklarını üstlenmeli, üretmeyen ve keyif çatan ağustos böceği imajından kurtulmaladır. Üreten, çalışan bir toplum haline dönüşmediği sürece Yunanistan'ın içine düştüğü ekonomik krizden çıkması ya da yakın gelecekte yeni krizler yaşamaması mümkün değildir.

Sınırları genişleyen, kendi pazarını arttırmak adına ciddi ekonomik sorunları olan ülkeleri bünyesine katan AB'nin, görünen o ki şımarık çocuğuna eski ilgiyi gösterecek bir lüksü yok.

Diğer taraftan, her zaman Avrupa'nın kendisini kurtaracağına inanan Yunanlı ise rehavetten kurtulamadı. Ekonomik kalkınma için gerekli atılımları, "Avrupa nasıl olsa bizi kurtarır" düşüncesiyle yapmadı. Bu psikolojik durum da ekonomik kriz sürecini bana göre uzattı.

Her ne kadar "tavernalar, cafeler dolu" diye eleştiriler yükselse de eski "dolce vita" yok. Halkın yüzde 44'ü yoksulluk seviyesinde. İşsizlik korkunç boyutlarda. İnsanlar faturalarını, vergilerini ödeyemiyor. Temel ihtiyaçlarını karşılamak ailelerin önemli bir kısmının temel kaygısı. Büyük meblağların ise yurt dışına çıkarıldığı, bankalardan çekilen paraların yüzde 40'ının yabancı hesaplara aktarıldığı haberleri ise endişe verici.

İşte bu belirsizlik altında, Yunanistan'ın tamamen batağa mı saplanacağı, yoksa sonunda ışık görünen bir tünelde mi yürüyeceği önümüzdeki günlerde netlik kazanacak. Öyle ya da böyle, kesin olan tek bir şey var. O da bizi bekleyen zor günlerin olduğu.
Dibe vurmadan düze çıkılmaz. Bu dipten düze çıkmak için kuşkusuz kemer sıkacağız, bedeller ödeyeceğiz. Azınlık olarak, ülkemizin iyi günlerine ortak olamadık. Ama ülkemizin acısını herkes gibi biz de yaşıyoruz. Hatta bir parça daha fazla yara alarak, daha büyük zorluklarla karşılaşarak.






15 Temmuz 2015 Çarşamba 14:48