Anasayfa
<
15-05-2023

Seçimlere günler kala...
21 Mayıs Pazar günü sandık başına gidiyoruz. Kutsal vatandaşlık görevimizi yerine getirmeye günler kala siyasi kürsülerde söylemlerin, suçlamaların tonu her ne kadar yükselse de sakin bir seçim döneminden geçiyoruz.

Aynı sakinliğin azınlığa yönelik de geçerli olduğu düşüncemizde ise ne yazık ki yanıldığımız ortaya çıkıyor.

"Türkiye'nin azınlık seçimlerine karıştığı", "maaşlı gazeteciler ve azınlık kurumları", "sahte' müftüler" gibi söylemler; kısacası her seçim öncesi alışılagelen teraneler yine gündemde.

Azınlığın kendi adaylarını destekliyor olması, hatta azınlık milletvekili adaylarının azınlık seçmenine Türkçe konuşması bile rahatsızlık unsuru olabiliyor.

Anlayacağınız, sistem azınlık sorunlarıyla uğraşan milletvekili istemiyor. Aksinin ayrıştırıcı ve gettolaştırıcı ve antidemokratik bir yaklaşım olduğunu iddia ediyor.

Tabii ki asıl ayrıştıranın, gettolaştıranın ve antidemokratik bir uygulama içinde olanın kendisi olduğu gerçeğini örtbas etmeye çalışarak.

Azınlık hep tek taraflı olarak suçlanıyor... Azınlığın hak ve hukukunun peşinde olanlar "vatan haini", "dış mihrakların uzantıları", "kamu düzenini tehdit eden unsurlar" yaftasını yiyor.

Devlet, kendisine tabi, kendi şekillendireceği, kendi istediği kalıplarda bir azınlık beklentisinden asla vazgeçmiyor.

Azınlık milletvekili adaylarının seçmenine Türkçe hitap etmesi, azınlık seçmeninin Türk adaylara oyunu vermesi "ayrıştırıcı" unsurlar olarak algılanıyor da, azınlığın kimliğini reddeden, ötekileştiren, fırsat eşitliği tanımayan, uluslararası anlaşmalardan kaynaklı yükümlülükleri ihlal eden düzen ise ne hikmetse eleştirilmiyor.

Kısacası devletimiz nezdinde "en iyi azınlık bireyi"; kimliğinin, ana dilinin, uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan haklarının peşinde olmayan.

Yani devletimizin azınlık insanından beklentisi iyi bir "Müslüman Yunanlı" olması.

Bu noktada asıl sorgulanması gereken, azınlığın kendi vekillerine yönelme eğilimini eleştirmek yerine, devlet ve siyasi yapının azınlığa karşı ne kadar demokratik olduğu ve davrandığı...

Azınlığı gettolaşmak ve ayrışmakla suçlamak yerine, "Biz azınlık için ne yaptık?" ya da daha doğru bir şekliyle "Biz azınlık için bir şey yapmaya hazır mıyız?" sorusunu sormak olmalı.

Azınlığı kimliğiyle, inanç ve düşünceleriyle kabullenemeyen, içine almayan sistem sürdükçe, azınlığın kendini koruma refleksleri de doğal olarak devam edecektir.

Peki soruyorum; bölgemizden hangi Yunanlı milletvekili mecliste azınlık dernekleriyle ilgili "AİHM kararlarını niye uygulamıyoruz" diye sorabildi? "Azınlık kendi dini liderini seçmek istiyor, bunun için adil yöntemler belirleyelim" diyebildi? Hangi aday İskeçe Azınlık Lisesinin bodrumdan bozma sınıflarında eğitim yapmanın bir ayıp olduğunu dile getirebildi? "Azınlığın kendi dilinde eğitime destek vermeliyiz" diyebildi?

2007 ve 2008'de çıkan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen isminde "Azınlık" ve "Türk" kelimesi geçen derneklerin hala faaliyetlerine izin verilmiyorsa, azınlığın kendi dini liderini belirlemesine imkan tanımak yerine müftülükleri tam bağımlı devlet kurumlarına çeviren yasal düzenlemelere gidiliyorsa, azınlığın çağdaş okul binaları ve çağdaş azınlık eğitimi talepleri hala görmezden geliniyor ve azınlık okullarını kapatma politikası güdülüyorsa, azınlık insanına farklı kimlikler dayatılıp biçiliyorsa; işte bu noktada asıl sorgulanması gereken ülkedeki demokrasi anlayışıdır.

Batı Trakya Türk Azınlığı, Türkiye'nin garantörlüğünde uluslararası bir anlaşma olan Lozan Antlaşması'yla Yunanistan sınırları içerisinde bırakılmıştır.

Lozan Antlaşmasının yanı sıra Avrupa müktesebatı da farklının korunmasından, çoğulculuktan ve hoşgörüden yanadır.

Azınlık seçmeni pek tabii ki bu seçimlerde menfaatlerini gözeten, azınlığın değerlerini benimseyen, koruyan ve sahip çıkan adaylarına oy verecektir. Kendi çıkarlarına ve ihtiraslarına yenilmeyenlerin peşinden gidecektir. Bu da böyle biline...

15 Mayıs 2023 Pazartesi 14:04