11-08-2021
Ateş düştüğü yeri yakar...
2020 yılını "uğursuz" ilan ettik. Gelmedik kalmadı başımıza. Kovid-19 pandemisi nedeniyle hayatımızda ekonomik, sosyal, psikolojik koşullar büyük bir değişime uğradı.
Evler okul, işyeri oldu... Birçok işletme kepenk indirmek zorunda kaldı. Sosyal hayat çekirdek aile ya da çok dar bir çevre ile sınırlandırıldı.
Normale dönüş için umutlar 2021 yılına çevrildi. Ancak görünen o ki içinde bulunduğumuz yıl da geçen yılı aratmayacak kadar felaketlerle dolu.
2021'de Kovid-19 salgınına karşı aşı oranlarının yükselmesiyle insanlık biraz da olsa rahat bir nefes aldı. Ama artan tedbirsizlikler, dikkatsizlikler, gevşemeler, ekonomik zorunluluklar ve virüsün mutasyona uğramasıyla dünya genelinde vakalar yeniden yükselişe geçti.
Pandemide dördüncü dalgaya geçişi izlerken birden dört bir yanımızı saran ateşin ortasında kaldık.
Türkiye'de birbiri ardına yanan ormanlar, evler, boşaltılan yerleşim bölgeleri, hayatını kaybeden canlılara kilitlendi gözler. Bir kor düştü herkesin yüreğine... Büyük bir çaresizlik kapladı...
Derken, ülkemiz Yunanistan'da yükseldi alevler. Bu kez de Yunanistan'da kontrol altına alınamayan yangınlara, korku dolu anlara, boşaltılan köylere kilitlendik.
İtalya, Arnavutluk, Kuzey Makedonya, ABD... Dünyanın dört bir tarafı yanıyor aslında...
Ege'nin iki yakasında da iki ayrı halk aynı kaderi paylaşıyor bir kez daha. Komşu komşunun külüne muhtaç diyoruz ya... Aynı coğrafyayı, aynı havayı, aynı güneşi, ayı, yıldızları paylaşıyoruz aslında. Mutluluklarımız, acılarımız da aynı. Yitirdiklerimiz karşısında duyduğumuz üzüntü, yas da benziyor birbirine. Farklı dili konuşuyor belki Ege'nin iki kıyısı, ama duygu dilleri aynı.
Ortak noktalar, siyasi meseleler ve müdahalelerle zedeleniyor. İşin içine siyaset girince, işin rengi de değişiveriyor. Yumuşayan yürekler soğuyor, kader ortaklığı unutuluyor; sırtlar birbirine çevriliyor.
Bu gel gitlerin en büyük mağdurları ise şüphesiz biz azınlıklar oluyoruz. Türk - Yunan ilişkileri kötüleşince ilk etkisini bizler hissediyoruz.
Batı Trakya Türkleri uluslararası bir antlaşma sonucu Yunanistan'da bırakıldı. Tıpkı İstanbul Rumları gibi... Yıllar önce belirlenen ve fikrimiz alınmadan bize sunulan bir kaderin bugün hala günah keçileri olmanın nedenini anlamak çok güç.
"Sadakatle uygulandığı" iddia edilen Lozan Antlaşması'nın bize tanıdığı haklar delik deşik.
Son dönemde yaşananlara bir bakacak olursak... Eğitim Bakanlığı bir yasa çıkarıyor; "Azınlık eğitiminin özel statüsüne saygı" gereği azınlık bunun dışında tutuluyor.
Okullar kapatılıyor.... Lozan Antlaşması, azınlık eğitiminin özerkliği bir kenara itiliyor. "Genele ne uygulanıyorsa, size de o" deniyor bu kez de.
Kısacası, tarihsel çekişmelerin, hesaplaşmaların bedelini biz ödüyoruz.
Oysa ki.... Coğrafya ortak, kader ortak, sevinçler, acılar ortak... Ateşin düştüğü ve yaktığı yer ortak. Bu ortaklığın en önemli elçileri de biz azınlıklarız.
Artık "ateşin düştüğü yeri yakmasını" beklemeden dostluk köprülerinin bir daha yıkılmamacasına kurulması hepimizin ortak dileği.
11 Ağustos 2021 Çarşamba 16:34