18-02-2019
Doğruluk
Doğruluk yalancılığın zıddıdır. Doğruluktan kasıt, söz söylemede, söz vermede, yaşantıda, iş hayatında, aile hayatında doğru olmak, yalancılıktan uzak durmaktir. Doğruluk kişiyi iyiliğe, yalancılık ise kötülüğe sevk eder. Bu nedenle hayatımızı doğruluk üzerine kurmalıyız. Çünkü yalan üzerine kurulan hayatlar, yıkılmaya mahkümdur. Hergün beş vakit namazda okuduğumuz Fatiha sûresinde Rabbimiz şöyle dua etmemizi bildiriyor: "(Allah'ım!) Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil." (Fâtiha : 6-7)
Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki sözde ve işde doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (dosdoğru) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya; günaha sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır."
Doğruluk ne kadar önemli ise doğru insanlarla beraber olmakta o kadar önemlidir. Yaşam yalnız başına geçirilebilecek tarzda yaratılmamıştır. Birliktelik kaçınılmazdır. Bu birlikteliklerin en güzel şekilde devam edebilmesinin yolu ise doğruluktur.
Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerimde bizlere şöyle emretmektedir: "Ey inananlar! Allah'a karşı saygılı olun ve özü-sözü doğru olanlarla beraber bulunun." (Tevbe, 9/119)
"O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir." (Hud, 11/112)
Doğruluğu hayat prensibi haline getirmiş olanlar için nice müjdeler vardır. Kur'an-ı Kerimde bir ayet-i kerimede bu müjdeler şöyle bildirilmektedir: "Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler." (Fussilet, 41/30)
Doğruluk hayatın temel ilkesidir. Dünya hayatının güzel bir şekilde geçirilmesine vesiledir. Doğru sözlü olmayanların, işlerinde doğru çalışmayanların aile yaşantısında doğru davranışlar sergilemeyenin sonu hüsranlıktır. Birkaç örnekle konumuzu daha iyi anlamaya çalışalım. Aile yaşantısında doğruluğu benimsemeyenler sonunda sıkıntıya düşmüşlerdir. Eve geç gelen koca doğru söz söylemeyerek eşine karşı nerde olduğunu saklar ise, evinde olanlar için kocasına doğru bilgileri kadın sunmaz ise böyle bir hayat yavaş yavaş eşlerin birbirinden uzaklaşmalarına sebep olacaktır.
Çocuklar tertemiz birer varlıklardır. Bizler onları şekillendirmekteyiz. Bu sebeple onların yanında doğru davranışlar ve doğru sözler sergilememiz geleceğimiz için gereklidir.
İş hayatında doğruluk ilkesi ışığında çalışmamak kul hakkını ihlal etmek demektir. İş imkanı bulmuş isek bu bize verilen bir emanettir. Doğruluk ilkesi çerçevesinde verilen işi doğru düzgün yapmazsak emanete hıyanetlik etmektir.
Doğruluk konusunda Peygamber Efendimiz bizlere en büyük örnektir. O'nun hayatında yalana asla rastlanmamıştır. Sadece kendine inanalar değil, inanmayanlar dahi onun doğruluğunu tasdik etmişler ve Peygamber olmadan daha kendisine Muhammedü'l-Emin demişlerdir. Kabe'nin tamirinde Kureyşliler "Hacer-i Esved"i yerine koyma sırası gelince anlaşamadılar. Kureyş’in bütün kolları, bu şerefin kendilerine âit olmasını istiyordu. Anlaşmazlık dört gün sürdü, kan dökülmek üzereydi ki, Harem kapısından ilk girecek zâtın hakem yapılarak, onun vereceği karara uyulmasını" teklif edildi. Bu teklifin kabul edilmesiyle Haremin kapısından gerecek olan beklenmeye başlandı. Kapıdan Hz. Muhammed (s.a.s) girince buna o kadar sevindiler ki, "el-Emîn," geldi! O'nun vereceği karara razıyız dediler. Hz. Muhammed (s.a.s.), üzerine Hacer-i Esved-i koyduğu yaygının uçlarını Kureyşin ileri gelenlerine tutturdu; hep berâber, konulacağı yere kadar taşıdılar. Hz. Peygamber (s.a.s.)’de taşı alıp yerine yerleştirdi. Anlaşmazlığın bu şekilde çözümlenmesi herkesi memnûn etti. Böylece büyük bir felâket önlenmiş oldu.
Doğru sözlü, doğru özlü olmamak kişiye zarar verdiği gibi ibadetlerine de zarar vermektedir. İman ile yalan asla bir araya gelmez. Asıl olan insanla yalan asla bir araya gelmemelidir. Bu sebeple ibadetlerimizi korumak, imanımızı ahlaken kemale erdirmek için ahlakımızı güzelleştirmemiz gerekmektedir. Ahlaki ilkelerden olan ve kişiye nimetlerin en güzelini kazandıran doğruluk ise hiçbir zaman terk etmeyeceğimiz bir davranış şeklidir.
Yazımızı Sevgili Peygamberimizin tavsiyeleriyle sonlandırıyoruz. Efendimiz şöyle buyuruyor. "Şüpheliyi bırak, şüphe vermeyene bak. Zira gönül, (sözde ve işde) doğrudan huzur, yalandan kuşku duyar." (Riyazü's-Salihin)
Yüce Rabbim özü ve sözü doğru olanlardan eylesin.
18 Şubat 2019 Pazartesi 14:58