25-10-2024
İslam’da sosyal çevre sorumluluğu
İnsanın yaratılışı sorumluluk üzerine kurulmuştur. İslâm’ın yaratılış inancına göre, görülen âlemde, sorumluluğu yüklenme bilincine sahip olan tek yaratık insandır. İslâm bilginleri Ahzâb sûresinin; "Biz emaneti, dağlara taşlara teklif ettik, onlar bu emaneti taşımaya yanaşmadılar. Bunu insan yüklendi" (33/72) âyetinde söz konusu edilen emanetten maksadın en genel anlamda "sorumluluk" olduğunu belirtmişlerdir. Zâriyat sûresinde; "cinleri ve insanları, bana ibadet etsinler diye yarattım" (51/56) buyrularak, sorumluluğun en önemli boyutuna işaret edilmektedir. Ancak insanın sorumluluğu yalnız Allah’a ibadet yönündeki sorumluluktan ibaret değildir. Hatta sorumluluğun sırf Allah’a hasredilmesini Hz. Peygamber hoş karşılamamış ve insanın daha başka sorumlulukları bulunduğunu çeşitli vesilelerle ifade etmiştir. Nitekim bütün zamanını ibadet ve taatle geçiren bir sahabiye Peygamberimiz (s.a.s.); "Sırf ibadetle meşgul olman doğru değildir. Kendinin kendi üzerinde, çoluk çocuğunun senin üzerinde hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını vermelisin" diyerek sorumluluğun diğer bazı boyutlarına dikkat çekmiştir.
Sosyal çevre sorumluluğu, bireyin hem topluma hem de doğaya karşı olan görev ve sorumluluklarını kapsar. İslam, insanın sosyal çevresine, diğer insanlara ve doğaya karşı duyarlı, adaletli, ahlaki ve merhametli davranmasını öğütler. Şimdi çevrenin bu iki yönünün korunması ile ilgili olarak Peygamber Efendimizin sözlerine kulak verelim: "İman, altmış küsur şubedir. Bu şubelerden birisi insanlara sıkıntı verecek şeyleri gidermektir. Bu manada yol ortasında bulunan bir taşı kaldırmak imanın gereğidir." (Buhari, İman,3) "İçinizden her kim, çirkin bir davranış veya hoş olmayan bir şey gördüğünde, onu eliyle değiştirsin. Bunu eliyle değiştirmeye gücü yoksa diliyle nasihat ederek değiştirsin. Buna da gücü yetmiyorsa, gönlünde o şeye veya harekete buğzetsin (tepkisini canlı tutsun). Bu sonuncu tavır, imanın en zayıf şeklidir." (Müslim, İman 78) Çevre sorumluluğu bilincinin gereğini yerine getirebilmek için, her şeyden önce kişi hak ve özgürlükleriyle çevre sorumluluğu bilinci arasında çok iyi bir dengenin kurulması gerekmektedir. Diyelim ki su kaplumbağasını öldüren ya da sokağa tüküren veya çöp döken birini gören kimsenin onu ikaz etmesi ve yapmak istediği işe engel olması yerinde ve gerekli bir davranıştır. Ama aynı sorumlulukla çevremizde aç, açık insanları unutmamak, manevi kirlenme ve bozulmaya, insan ilişkilerinin özünü ve ahlâkî temelinin yitirilmesine seyirci kalmayıp bu yönde gerekli önlemleri de almak lazımdır. O zaman ancak denge kurulabilir ve huzurlu bir toplum meydana gelebilir.
İslam’da sosyal çevre sorumluluğu, bireyin yalnızca kendi çıkarlarına yönelik değil, tüm toplumun refahına ve çevrenin korunmasına yönelik sorumlulukları da içerir. Bu sorumluluk, adalet, merhamet, paylaşma, yardımlaşma, hoşgörü ve çevreye saygı gibi temel İslami değerler üzerine kuruludur. Hem insanlarla hem de doğayla barış içinde bir yaşam sürmek, İslam’ın toplumsal ve çevresel düzenine uygun hareket etmek anlamına gelir. Bu noktada Hz. Peygamber’in şu benzetmesine kulak vererek sosyal çevreyle ilgili sorumluluklarımızı hatırlamak iyi olur. "Bir gemiyi paylaşan ve bir kısmı üstte bir kısmı altta bulunan insanları düşünün. Altta bulunanlar, su ihtiyaçlarını karşılamak için gemiyi delmek istediklerinde, üsttekiler buna mani olmazlarsa gemi batar ve hepsi birden boğulur; eğer mani olurlarsa hepsi de kurtulur" (Buhari, Şirket, 6) Hepimiz dünya gemisindeyiz. Bu gemiyi batıracak davranışlara sessiz ve ilgisiz kalmamak gerekir. Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu olarak; millî ve dinî hasletlerimizle var olmak istiyorsak, birlik ve beraberlik ruhu içinde hareket etmek zorundayız. Varlık sebebimiz olan Müslümanlık ve Türklük gemisini iyi korumalıyız. Zarar verenleri de uyarmalıyız. Yoksa sadece zarar verenler değil, lakayt kalıp seyirci olanlar da yok olup gidecektir. Aman, uyanık olalım ve sorumluluk bilinciyle hareket edelim!.