01-12-2025
Ülfet; uzlaşma ve kaynaşma kültürü
İnsan; sosyal bir varlıktır. Yaşadığı toplumda çevresiyle uyum içinde yaşadığı ölçüde mutlu olur. Başına gelmesini istemediği kötülüğün, çevresinde birlikte yaşadığı insanlara da gelmesini arzu etmemelidir.
Ülfet; dostluk, cana yakın olma; "münasip kimselerle güzel bir şekilde görüşüp konuşma, uzlaşıp kaynaşma" anlamında bir terimdir. İnsanlar toplum içinde yaşadıkları için birbiriyle tanışıp görüşmeye, uzlaşıp kaynaşmaya, iyi geçinmeye mecburdurlar.
Ülfetin karşıtı uzlet’tir. Uzlet, insanlardan uzaklaşmak, bir köşeye çekilip kendi başına yaşamak demektir. Uzlet insan yaratılışına ters düşer. Allah Teâlâ bizi, birbirimizle görüşüp tanışmak için yaratmıştır (Hücûrat, 49/13). Şu halde, geçerli bir sebep olmadan inanların toplumun dışında yaşamak istemeleri doğru değildir. Toplumun içinde, fakat, onlarla hoşça geçinerek, uzlaşıp kaynaşarak hayatlarını sürdürmeleri dini ve ahlaki bakımdan daha uygundur. Peygamber (s.a.s) insanlardan kaçmamış, tam aksine onların içine girmiş, beraber yaşamış ve kendileri ile en güzel şekilde münasebetler kurmuştur.
Allah Teâlâ mü’minlerin kalplerini birleştirmiş, onların gönlüne dostluk ve ülfet doldurmuştur (Âlû İmran, 3/103). Bunun devam ettirilmesi Müslümanların görevidir. Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde; "Mü’min ülfet eden ve kendisi ile ülfet edilendir. Ülfet etmeyen ve kendisi ile ülfet edilmeyen kimsede hayır yoktur. İnsanların en hayırlısı insanlara yararlı olanıdır" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II) buyurmuştur. Başkalarını sevmeyenlerin onlarla ülfet etmesi mümkün değildir. Çünkü sevgiden yoksun gönüller başkaları ile konuşup görüşmek, dostluk kurmak istemezler.
Aslında ülfet, Allah Teâlâ’nın kullarına bağışladığı büyük bir nimettir. Bu nimetin Allah Teâlâ’nın kadrini bilmeli, hakkını vermelidir. Zira, bu nimetten mahrum olanlar uzlete çekilmek, diğer insanlardan uzaklaşmak, yalnız ve sıkıntılı bir hayat geçirmek zorunda kalırlar. Bu da insan tabiatına ters düşer. Halbuki ülfet insanları birbirine yaklaştırır, düşmanlıkları yok eder, dostlukların doğmasına vesile olur, düzenli işleyen bir cemiyet hayatının doğmasını mümkün kılar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Seni aldatmak isterlerse, bil ki şüphesiz Allah sana kâfidir. Seni ve inananları yardımıyla destekleyen, kalplerini uzlaştıran O’dur. Eğer yeryüzünde olan her şeyi sarf etsen bile, sen onların kalplerini uzlaştıramazdın, ama Allah onları uzlaştırdı. Doğrusu O, güçlüdür, hakîmdir" (el-Enfâl, 8/62-63).
Yukarıdaki âyet ve hadislerden ülfetin, hem Allah Teâlâ’nın, şükrünün edâ edilmesi gereken bir nimeti, hem de iyi insan olmanın bir şartı olduğu anlaşılmaktadır. İnsanın toplum hayatında gerçek huzuru yakalayabilmesi başkalarıyla uzlaşma ve kaynaşma, İslami tabirle ülfet etme başarısıyla doğru orantılıdır. Toplumsal uzlaşma ve kaynaşma bilinci yeterli düzeyde olmayan insanlar hem kendilerine hem de başkalarına yarardan çok zarar verirler.
Toplumsal barış ve uzlaşmayı sağlayan faktörlerin başında din duygusu gelmektedir. İnsandaki din duygusu zıtlıkları önleyerek yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamakta, kalpleri yumuşatmakta, düşmanlıkları sona erdirmektedir. Bu manada dinin direği olan namazı zikretmek lazımdır. Zaten namazsız din duygusu düşünülemez. Yüce Rabbimiz de Ankebut suresininin 45. ayetinde şöyle buyuruyor: “Sana vahyedilen kitabı okuyup tebliğ et, namazı hakkıyla ifa et. Muhakkak ki namaz, insanı, ahlâk dışı davranışlardan, meşrû olmayan işlerden uzak tutar. Allah’ı namazla anmak, elbette en büyük fazilettir. Allah bütün işlediklerinizi bilir.”
Toplumsal uzlaşmada fertlerin kendileri dışındaki insanların varlığını kabul etme, onların hak hukukuna riayet etme ve onlara yüce Allah’ın birer eseri olarak sevgi besleyebilme bilinci çok önemlidir. Başkalarının varlığını ve haklarını görmezlikten gelmek, dinimizin ruhuna aykırıdır. Toplumsal uzlaşmanın alternatifi kaostur/kargaşadır. Kur’an’ın fitne diye tabir ettiği kaos ise, toplum hayatının sonu demektir.
1 Aralık 2025 Pazartesi 16:42