Anasayfa
<
07-01-2021

2020’den bize kalanlar…
Bir yılı daha geride bıraktık. Ama geçen yılın üzerimizde bıraktığı etkileri yaşamaya devam ediyoruz.

Hiç kimsenin unutmayacağı, unutamayacağı bir yıl oldu 2020. Acı kahvemizi ağız tadıyla yudumlayacağımız dostlarımızı aldı bizden… Sevdiklerimizle kucaklaşmayı, sarılmayı, dokunmayı yasakladı bize. Anne – babalarımıza, kardeşlerimize, çocuklarımıza hasret bıraktı çoğumuzu. Endişelerimiz arttı… Sağlığımız, geleceğimiz; herşey bir anda belirsiz oluverdi... Temizlik delisi, hastalık hastası olduk…

Ama en kötüsü, katlanılması en zor olanı da, sevdiklerimizi yitirdik. Vedalaşamadan, son kez birbirimizin yüzünü göremeden, ellerini ellerimizin içine alamadan, helalleşemeden sevdiklerimizi ebediyete uğurladık.

Sokaklar, evler, doğumlar, cenazeler… Herşey sessizliğe gömüldü.

Tabii tüm bu yaşananlara rağmen vurdumduymazlığı elden bırakmayan bir grup da var. Onları da bu pandeminin “sorumsuzları” ilan ediyorum.

Unutmadan; Kovid-19 salgını, toplumsal hoşgörüsüzlükleri de su yüzüne çıkardı. Ezan sesi, Ramazan davulu tartışmalarının ötesinde, azınlık insanı bazı çevrelerce virüsün yayılmasının sorumlusu bile ilan edildi.

Pandeminin yanı sıra 2020 genelde Batı Trakya Türk Azınlığı için iyi bir yıl olmadı.

Azınlığın etnik kimliği, geçen dönem içinde daha fazla hedef haline dönüştü. Azınlığın kimliğini ifade etmesine yönelik tepkiler her zamankinden daha yoğundu. Azınlık temsilcileri, kurumları bu konuda hedef oldu, hedef gösterildi. Türk – Yunan ilişkilerinde yaşanan gerginlikten payımıza düşeni fazlasıyla almış olduk.

2020’nin en büyük sürprizi ise yılın bitmesine birkaç gün kala Gümülcine Medresesi’ndeki “isim operasyonu” oldu. Sağlıkla, geçim derdiyle boğuştuğumuz, daha basit bir tabirle canımızla uğraştığımız bir dönemde Gümülcine’deki Medrese-i Hayriye’nin tabelası bir oldu bittiyle değiştirildi. Bir gecede “Müslüman Medresesi” oluverdi.

Son yıllarda medrese cehpesinde yaşanan gelişmelere hızlıca şöyle bir göz attığımızda, Encümen Heyeti’nin, Okul Aile Birliği’nin ve öğrencilerin medresenin bir “azınlık okulu” olduğu yönündeki farkındalıklarını belirtme şekillerinin ve kararlılıklarının, belli çevreleri rahatsız ettiğini gözlemliyoruz.

Görünen o ki, medrese uzun zamandır birileri tarafından mercek altında.

2018 yılının sonunda başlayan ve 2019 yılında da devam eden yaklaşık üç ay süren medrese öğrencilerinin gerçekleştirdiği boykotu hatırlıyor musunuz? Bu eylemin nedeni medresedeki Türkçe derslerinin ve din derslerinin sayısının hatırı sayılır ölçüde azaltılmasıydı. Bu karara gerek Encümen Heyeti, gerekse öğrenci velileri ve öğrenciler net tavır koydular ve karşı çıktılar.

Okullarının kapısına kilit vuran öğrencilerin tek isteği, Gümülcine’de diğer azınlık okullarında uygulanan ders programının Medrese-i Hayriye’ye de uygulanmasıydı.

Mesaj gayet netti: “Biz, Türçe’nin olmadığı veya azaltıldığı bir okul istemiyoruz.”

Bu tartışmaların sürdüğü sırada, altı çizilen bir diğer husus da, bu kurumun bir azınlık eğitim kurumu olmasıydı.

Medrese-i Hayriye, 2019-2020 eğitim yılının ilk gününe de gerginlikle başladı. Yunanistan tarafından Gümülcine Müftü Naibi olarak atanan ancak Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı tarafından tanınmayan Cihat Halil, okuldaki törene katılmak isteyince öğrenciler tarafından engellendi. Medresedeki Türkçe derslerin azaltılmasını öngören kararda müftü naibinin de imzası olduğunu ifade eden öğrenciler, tayinli müftü naibinin okula girmesine izin vermedi.

Bu olayı kısa bir süre sonra okul müdürü ve müdür yardımcısının görevden alınması izledi.

Batı Trakya’daki medreselere en ağır darbe de geçen yaz indirildi. Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı kanunla, tayinli müftüler, medreselerin encümen başkanlığına getirildi.

Söz konusu kararnameye de Medrese-i Hayriye Encümen Heyeti ve Okul Aile Birliği’nin tepkisi çok net oldu: “Medresenin gaspına ortak olmayacağız.” Yapılan açıklamalarda, Lozan Antlaşması başta olmak üzere azınlığın yasal haklarının hiçe sayıldığı, atılan adımın iyi niyetli bir adım olmadığı ve bunun kabul görmeyeceğinin altı çizildi.

Medrese’deki ilk tabela değişikliği 2009 yılına götürüyor bizi. Medreseyi köksüzleştirmeye yönelik bu gayretle, okulun adı Gümülcine Medresesi Ortaokul ve Lisesi’ne dönüştürülüyor.

Bu arada, SİRİZA hükümetinin Eğitim Bakanı Gavroglu’nun imzasıyla yayımlanan bir bakanlık kararında, “Trakya’daki Müslüman Medreseleri’nin müdür ve müdür yardımcılarından” bahsedildiği dikkat çekiyor. Yeni Demokrasi’nin iktidarda olduğu geçen Ağustos ayında ise medreseye gönderilen yazıda, “bundan böyle okulun isminin - kısaltmalar olmaksızın - tam ve eksiksiz şekilde Gümülcine Müslüman Medresesi olarak kullanılacağı” tebliğ ediliyor.

Sonuç olarak; ülkede koronovirüs nedeniyle her şeyin durduğu ve Hristiyan hemşehrilerimizin en önemli yortularından biri olan Noel’i kutlamaya hazırlandıkları sırada, medresede oldu bittiyle bir tabela operasyonu yaşanıyor.

Ne yalan söyleyeyim, bu olay bana, 1990 yılında yine bir “Noel hediyesi” olarak azınlığa sunulan 2345/1920 sayılı ve tarihli yasayı iptal eden ve müftülük kurumunun bağlı olacağı esasları düzenleyen 182 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameni’nin çıkarılış şeklini hatırlattı.

Lafı fazla uzatmadan; 2020’nin son günlerinde azınlığa sunulan bu oldu bitti ile hedeflenen ne? Medrese’nin azınlık okulu kimliğini değiştirme operasyonunun altında ne yatıyor? Azınlık üzerinde oynanan yeni bir oyun mu söz konusu? Azınlık okullarının geleceği ile ilgili yeni bir “projenin” habercisi mi?

Bu soruları çoğaltabiliriz. Ama işin özünü söyleyecek olursak, azınlığa verilen mesaj şu: “Size rağmen sizin için politikalar üretmeye devam edeceğiz. Sizin iradeniz değil, bizim irademiz geçerli olacak. Fikrinizi, düşüncenizi, hak ve hukukunuzu önemsemiyoruz. Bu ülkede yaşıyorsunuz, kuralları da biz belirliyoruz. Bu kurallara uymayanlar, beğenmeyenler çekip gidebilirler.”

İşte azınlığa yıllarca yaklaşımın özeti bu cümlelerde saklı. Ne yazık…

7 Ocak 2021 Perşembe 21:26