Anasayfa
<
15-02-2016

Trakya’nın bekçileri…
Batı Trakya Türklerinin sorunlarına bir yenisi daha eklendi galiba. Galiba diyorum, çünkü bunun sorunlar zincirine katılıyor olmasını ne iç dünyam, ne de mantığım kabul ediyor.

“Trakya’nın Bekçileri” ilkin DEB Partisi’nin yeni merkez binasına yapılan saldırıyla ismini duyurdu. Partinin yeni merkez binasına maddi hasar vermenin yanı sıra, merhum Dr. Sadık Ahmet’in kazada hayatını kaybettiği ve bina içerisinde sergilenen aracı da çalındı.

Ardından, DEB Partisi’nin merkez binasının açılış töreni öncesi dağıtılan broşürlerle örgüt yeniden kendinden bahsettirdi.

Tam unutulmaya yüz tutmuştu ki, Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu Başkanı ve İskeçe Müftüsü Ahmet Mete’nin yakın çalışma arkadaşlarından din görevlisi Hüseyin Cihan’ın kaçırılması olayıyla yeniden gündeme geldi.
Hedef, Müftü Ahmet Mete… Kaçırılan kişinin üzerinden Mete ve ailesine yönelik tehditler, aslında azınlığın ta kendisine yönelik.

Korunması gereken “serhat boyları” olarak lanse edilen, “milli tehlike” çanlarının çalındığı iddialarıyla sık sık gündeme gelen Batı Trakya için gerçekten bekçiliğe soyunan bir illegal örgütten mi bahsediyoruz? Eğer durum böyle ise vahim. Ve bu durumun acilen açıklığa kavuşturulması, azınlığın can ve mal güvenliğini tehdit edebilecek en küçük bir şüpheye dahi mahal verilmemesi gerekiyor.

Bir avuç içi kadar yer Batı Trakya… İstenildiği zaman kuş bile uçurtulmaz… Yani, bölgedeki polis ve istihbarat birimlerinin eğer böyle bir örgütlenme ve yapılanma var ise bunu hızla ortaya çıkarması gerekiyor.

Ülkedeki ekonomik krizin siyasi hayatta yarattığı kaos ortada. Ancak bu kaotik ortamın yaratacağı boşluklardan doğacak kötü niyetli her türlü girişimin önüne geçmek de devletin sorumluluğu.

Bugüne kadar uygulanan politikalar, azınlığı çoğunluğa karşı “öteki” olarak tanıttı. Ülke bütünlüğüne, huzuruna yönelik ciddi bir tehlike olarak algılandı azınlık. Var olan sorunlarına çözüm istemesi, haddini aşan, antidemokratik bir girişim olarak lanse edildi. Siyasi yapının ayrıştırıcı tutumu, basının azınlığına olan algı ve yaklaşımı vs. “kötü” imajını pekiştirdi. Durum böyle olunca bekçiliğe soyunmak isteyecek uç noktaların bir gün harekete geçebileceğini tahmin etmek gerekirdi.

Bir bölgenin bekçiliği, gizli örgütlenmeler altında hareket eden, can ve mal güvenliğini tehdit eden ne idüğü belirsiz kişi veya gruplar tarafından yapılamaz. Bu bekçilik görevi sadece ve sadece devlete aittir. Devletin temel sorumluluğu vatandaşlarını, ayrım yapmadan korumak, kollamak, onların can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Devlete rağmen başka bir yapılanma kendi yöntemleriyle buna soyunuyor ve devlet de buna dur diyemiyorsa bu da devletin bir zafiyetidir.

Batı Trakya’daki azınlık insanı olup bitenler karşısında endişeli. Ancak bu endişeyi dindirecek, sakinleştirecek yetkili bir açıklamanın gelmemesi beni hayli üzüyor ve tedirgin ediyor.

Batı Trakya bölgesinde azınlığın siyasi kaynaklı ciddi sorunları var. Ama bu sorunlara insanların canlarını acıtacak, yüreklerini yakacak yeni sorunlar eklenecek ise bu bölgenin barış ve huzuru açısından hiç de hayırlı olmayacaktır.

Geç kalınmadan DUR demek lazım…

15 Şubat 2016 Pazartesi 13:14