Anasayfa
<
31-10-2016

İnsanın insana yaptıkları...
Son yıllarda özellikle Suriye’de yaşanan iç savaşın ardından başlayan ve neredeyse tüm Avrupa’yı etkisi altına alan göç dalgası, Avrupa’da ırkçılık akımını da güçlendirdi.
Suriye’de savaştan kaçan ve hayata yeniden tutunmak için Batı’nın kapılarını zorlayan insanlara, yeni bir yaşam kurmayı hayal ettikleri ülkelerin çoğunda ne yazık ki dostane bir yaklaşımın olduğunu söylemek mümkün değil.
Avrupalıların önemli bir kısmı, Doğu’dan Batı’ya yönelik göç dalgasını “nedenleri” ile değil, “sonuçları” ile değerlendiriyor. Yani “neden-sonuç ilişkisinde” göç dalgasını yaratan nedenler görmezden gelinirken, yarattığı ve yaratacağı (tabi ne yazık ki sadece kendileri için) sonuçlar tartışma konusu yapılıyor.
Nüfusu giderek çeşitlenen Avrupa’daki bu durum, göçmen ve Müslümanlara karşı tepkilerin büyümesine neden oluyor ve buna bağlı olarak da ırkçı sağın yükselişine çanak tutuyor.
Hatırlayacaksınız, Fransa’da Marine Le Pen’in Ulusal Cephe Partisi 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde birinci çıkarak parlamentoya 23 milletvekili gönderdi.
Daha birkaç yıl önce kurulan “Almanya İçin Alternatif” isimli aşırı sağcı parti, Alman eyalet meclislerinin yarısında sandalya sahibi.
İtalya’da göçmen karşıtı Kuzey Ligi, son yerel seçimlerde ciddi bir oy aldı.
Hollanda’da Müslüman karşıtı söylemleriyle tanınan Geert Wilders’in Özgürlük Partisi ülke içinde bir hayli popüler.
2014 genel seçimlerinde, milliyetçi ve göçmen karşıtı İsveç Demokratları üçüncü parti oldu.
İsviçre Halk Partisi, geçen yılki seçimlerde meclisteki 200 sandalyeden 65’ini aldı.
Avusturya’da aşırı sağcı Özgürlük Partisi adayı Nobert Hofer geçen Nisan ayında neredeyse cumhurbaşkanı oluyordu.
Avrupa’ya şüpheyle yaklaşan Danimarka Halk Partisi, geçen seneki genel seçimlerden ikinci sırada çıktı.
İngiltere’nin sağcı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi, Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük parti durumunda.
Ortaya bu verileri koyunca, ürkütücü bir tablo ortaya çıkıyor. Ve ister istemez insana Samuel Huntington’un “medeniyetler çatışması” tezini hatırlatıyor.
Geçtiğimiz günlerde “medeniyetin kalbi” Fransa’da yaşanan bir olay tüyler ürperticiydi. Manş denizi kısıyında bulunan Calais kentindeki Jungle sığınmacı kampının tahliyesi sırasında, sığınmacıları taşıyan otobüslerin koltuklarının kalın ve şeffaf plastikle kaplanmasından bahsediyorum.
Sebebi: “Hijyen endişesi” ve “salgın hastalık” riski.
Kulağa ne kadar masum geliyor değil mi?
Ortadoğu, gerek jeo-politik konumu, gerekse fosil enerjisi kaynakları nedeniyle tarih boyunca büyük devletlerin güç mücadelesinin merkezinde yer aldı.
Ortadoğu dünya petrol rezervlerinin yüzde 60’dan fazlasına ve doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 35’ine sahip.
Bu veriler bile başlıbaşına Ortadoğu’da bugün yaşanan kaos ve keşmekeşin nedenleri anlamak için yeterli bence.
Bugün kapımıza hayatta kalmak için dayanan göçmenleri düşman bellemek yerine, bu insanların neden yerinden yurdundan olduklarını algılamak doğru olan değil mi?
Bize benzemeyen, bizimle aynı dili konuşmayan, aynı dine inanmayanlara karşı düşmanca duygular geliştirmek yerine, empati kurup onları anlamaya çalışmak gerekmiyor mu?
İnsan olmak bunu gerektiyor. Ama insanoğlu, insanlık vasıflarının sadece sözlükte yeralan tanımlamadan ibaret olduğunu ne yazık ki defalarca kanıtladı.
Başkalarının mutluluğu ve refahı için insanlar feda edildi.
İşte insanın, insanlık anlayışı bu…

31 Ekim 2016 Pazartesi 12:57