Anasayfa
<
06-03-2017

Diyalog ve güven eksikliği...
Şubat ayı, azınlık eğitimiyle ilgili gelişmelerle geçti. İlkin, SÖPA'nın kapatılmasından sonra bir yılan hiyakeyesine dönen, azınlık okullarının Türkçe müfredatında görev alacak eğitmenlerin nasıl yetiştirileceği konusunda bir gelişme yaşandı. Daha önce kurulan, ama siyasi irade eksikliği nedeniyle bir türlü resmi hale dönüştürülemeyen Selanik Aristotelio Üniversitesi bünyesindeki Azınlık Eğitim Bölümü nihayet resmiyete kavuştu. 9 Şubat'ta meclisten geçen yasa tasarısıyla resmi bir bölüm haline gelmesi, tepkileri de beraberinde getirdi. Trakya Dimokritos Üniversitesi'nin başı çektiği bu tepkiler sürerken, azınlığın yeni bölümü değerlendirecek fırsatı bile olmadan eğitimle ilgili bir başka konu gündeme oturdu.

Azınlık Eğitim Bölümü'nün resmi hale getirilmesi tabii ki olumlu bir gelişme. Ancak bu yapının nasıl işleyeceği, azınlığın ana dili ve eğitim dili olan Türkçe'nin bu bölümde nasıl ve ne şekilde öğretileceği merak konusu. Yeni bir SÖPA vakasıyla karşı karşıya kalmak azınlıktan kimsenin arzusu değil.

Daha bu konulara cevap bulamadan, azınlık eğitimini ilgilendiren bir başka konuda soru işaretlerine yanıt arar duruma geldik.

Eğitim Politikaları Enstitüsü'nün, azınlığın yaşadığı bölgelerde bu yıl 6, gelecek yıl da 12 devlet anaokulunda yürürleğe koyacağı pilot uygulamadan bahsediyorum.

Milletvekillerimiz, bu konuda ümitli ve iyi niyetli. Pilot uygulamayı, iki dilin de kullanıldığı anaokulu ortamını yaratma konusunda bir adım olarak görüyorlar.

Bunun, azınlığın anaokulu talebini yerine getirmek için bir ön hazırlık ve deneme süresi olarak görüyorlar. Eğitim dilinin Türkçe ve Yunanca olduğunun altını çizerek, endişe edecek bir şey olmadığı telkininde bulunuyorlar.

Azınlığın diğer kesiminde ise kuşkucu ve endişeli bir yaklaşım var.

Ben kendimi bu ikinci kesime daha yakın hissediyorum. Nedenlerini de çok net bir şekilde açıklamaya çalışacağım.

Anaokulu, ülkemizde 2005 - 2006 eğitim yılından bu yana zorunlu eğitimin bir parçası oldu. Bunun anlamı da, anaokulunun, oyun oynama, şarkı söyleme, resim yapma gibi aktivitelerin ötesinde, ilkokula hazırlama gibi bir misyonun da olması.

Batı Trakya'daki azınlık eğitimi iki dilli. Bu da ilkokula başlayacak azınlık çocuğunun, okul öncesi dönemde her iki dilde de bir hazırlığa ve desteğe ihtiyacı olduğu anlamına geliyor. Ana diline hakim olan bireyin, ülkesinin resmi dilini de en iyi bir şekilde öğrenebileceği, bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek.

Eğitim Politikaları Enstitüsü'nün pilot uygulaması ise, tıpkı daha önceki azınlık eğitimini düzeltme girişimlerinde (örneğin, Müslüman Çocukların Eğitim Programı) olduğu gibi tek taraflı. Yani çocuğun ana dilini geliştirmeye değil, resmi dili daha iyi öğrenmesine yönelik bir çaba.

Azınlığın hassasiyetleri ortada. Atılan adımlarda biraz olsun bu hassas noktalara dikkat edilmesi çok da zor değil.

Azınlığı kuşkuculuk, öküz altında buzağı aramakla suçlamak hiç kimsenin haddine değil. Bu böyle bile olsa, bundan sorumlu olan azınlığın kendisi değil.

Tecrübelerim, beni bugüne kadar utandıran, yanıldığım bir durumla karşı karşıya bırakmadı. Yani şüpheyle karşıladığım her şeyin altında hep bir bit yeniği çıktı.

Peki, devletime, ülkemin yöneticilerine güvenmediğim, güvenemediğim için suçlu ben miyim?

Eğitim Politikaları Enstitüsü, pilot uygulamayla ilgili şüphelere yer vermeyen bir dil kullansaydı, azınlık içerisideki kaygıların, şüphelerin hiçbiri olmazdı.

Pilot uygulama karşısında azınlığın önemli bir kısmının takındığı tavır, sadece ve sadece eleştirmiş olmak amaçlı değil. Tüm bunların arkasında daha ciddi bir sorun var. Azınlığın, devletine karşı yaşadığı güven bunalımı...

Yönetim, ne yazık ki güveni sağlayacak adımlar yerine, güvensizlik ortamını daha da pekiştirecek adımlar atıyor. Azınlıkla konuşmuyor, görüşünü almıyor, dinlemiyor. Ona rağmen, onun için birşeyler yapıyor.

Peki, bırakın vatandaş - devlet ilişkisinde, iki insan arasındaki ilişkide bile böyle bir durumu kabul etmek imkansız.

Kendi adıma iyi niyetli olmak istiyorum. Ama iyi niyetli olmamı, olumlu düşünmemi gerektiren bugüne kadar yaşadığım bir tecrübe yok.

Bu güven bunalımını yok etmek de benim, benim gibilerin işi değil. Bu devletin işi...

6 Mart 2017 Pazartesi 10:22