Anasayfa
<
02-05-2017

Azınlık olmanın ağırlığı...
Gümülcine ve İskeçe'deki azınlık liselerinde sene sonu sınavlarında uygulanan kurul sisteminin kaldırıldığı haberi beni lise yıllarıma götürdü. Yani 30 küsur yıl öncesine...

Söz konusu uygulamanın ilk kurbanlarından biri olarak o dönem yaşadıklarım film şeridi gibi canlandı gözümün önünde. İçim bir kez daha cız etti.

Lise birinci sınıf öğrencisiydim. Sınıf geçmek için belirleyici olan ve eğitim yılı içerisindeki tüm müfredattan sorumlu olduğumuz sene sonu sınavları için geçerli olacak yeni uygulama açıklandığında hepimiz şok geçirmiştik. Türkçe olarak gördüğümüz fen ağırlıklı derslerden sene sonunda Yunanca olarak sınava girecek, bu sınavlarda soruları ağırlıklı olarak okul dışından gelen bir komisyon belirleyecek ve değerlendirecekti.

Öğrencilik yıllarımız, azınlık olmanın ayrıcalık değil, ayrımcılık üzerine kurulduğunu bize kanıtlamıştı. Azınlık ortaokulunda, lisesinde okumanın bedeli vardı. Hem de ağır bir bedel. Küçücük kafalarımızda bu gerçekle yüzleşmiş ve yapılan ayrımcılığa göğüs germek için bir mücadele içine girmiştik.

Azınlık okullarında matematik, fizik, kimya gibi dersler Türkçe olarak yapılır. Yeni uygulama bizi bu derslerin bilmediğimiz terminolojisiyle karşı karşıya bırakıyordu. Bu nedenle panik içerisinde olmamız da çok doğaldı.

Üstelik, hafızam beni yanıltmıyorsa, söz konusu uygulama sene ortasında açıklanmıştı. Yani yıl sonu sınavlarına yeni yöntemle hazırlanacak hemen hemen hiç zamanımız yoktu. Bu çok büyük bir haksızlıktı. Dersleri boykot ettik, bu uygulamaya tepki göstererek sınıflarımıza girmedik. Tepkimizin hiçbir anlamı yoktu. Karar çoktan alınmıştı. Uygulanan devlet politikası, azınlık okullarının kapatılması yönündeydi. Ve böylesi "ciddi" bir karardan geri adım atmak olası değildi.

Kurul sınavlarının uygulamaya konmasıyla, öğrenciler arasında deyim yerindeyse tam bir kıyım yaşandı. Yıl sonu sınavlarında Türkçe olarak gördüğümüz derslerden Yunanca sınava girmek yetmiyormuş gibi, sorulan çoğu sorular da Yunan devlet okullarının müfredatından geliyordu. Yani hem terminolojiyi, hem de sorumlu olmadığımız bir müfredatı da öğrenmekle yükümlüydük.

Sonuçta birçok arkadaşım bu kıyımın kurbanı oldu. Pırıl pırıl çocuklar yoktan sebeplerle sınıfı geçemeyip, devlet okullarına gitmek durumunda kaldılar. Bu koşullar altında lise son sınıfa sadece yedi kişi ulaşabildik. Bu kadar çaba, emek sarfettiğimiz okulumuzdan mezun olmak ise neredeyse hiçbirimize kısmet olmadı. Ankara'da girdiğimiz lise denklik sınavları ile lise diploması sahibi olarak üniversite eğitimimize devam edebildik.

Üniversite yıllarımın yarısını, Celal Bayar Lisesi'nden diploma alabilmek için uğraşarak geçirdim. Üniversitedeki derslerimi yıl sonu sınavlarında veriyor, yaz tatilimi, Yunanca matematik, kimya, fizik, biyoloji çalışarak geçiriyordum. Üniversite ikinci sınıfı bitirdiğim yazın sonunda girdiğim lise bütünleme sınavlarında tüm dersleri vermeyi başarabildim. Bu inatlaşmam da, öğrenci olarak maruz kaldıklarıma meydan okuma arzumdan başka bir şey değildi. Hiçbir zaman hazmedemediğim bu sisteme karşı direnmiş ve sonuçta kazanmıştım. O günkü mutluluğumu tarif etmem mümkün değil.

Azınlık okulunda eğitimime devam etme tercihime bu kadar ağır bedel kesilmesinin bende açtığı yaraları tarif etmem de imkansız.

Celal Bayar Lisesi'ne her adımımı attığımda, bu acılar canlanır içimde. Bütün o haksızlıklar.

Aradan onca yıl geçmiş olmasına rağmen, anne - baba acısı gibi durur içimde o yıllar. Yüreğim sızlar, gözlerimin dolmasına engel olamam, hıçkıra hıçkıra ağlamak isterim. Çocukluğumu, gençliğimi deli dolu yaşamama izin vermeyen o sistemin acımasızlığını, vicdansızlığını hala sorgularım.

Üniversite yıllarım çok geride kaldı. Hayata atıldım. Meslek hayatımdan çeyrek yüzyılı geride bıraktım. Evlendim, çocuk sahibi oldum. Ömrümün yarıdan fazlasını tükettim sayılır.

Ama o yara hala orada durur. Dokununca kanamaya hazırdır.

Azınlık öğrencisi için bir kabustan, güzel bir rüyaya dönüşmesini umuyorum yeni kararın. Yanlışların geç de olsa farkedilmesi güzel. Ama geçip giden yılların, heba olan güzelliklerin, kırılan gönüllerin hesabını kim verecek?

2 Mayıs 2017 Salı 13:07