07-04-2015
İnsanın aldanmasının başlıca sebepleri
İnsanları aldatarak yanlış yollara sevk eden ve hakikati görmelerine perde olan sebeplerin başlıcaları şunlardır:
Etrafa gafletle bakmak; İnsanları hakikatten uzaklaştıran önemli bir sebep şu muhteşem kâinata ve onda cereyan eden harika olaylara gaflet ile, üstünkörü bir nazar ile bakmaktır.
Çölde, uzaktan bakıldığında serabın su zannedilmesi gibi, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hurafe de gaflet ile ve basit nazar ile hakikat zannedilir. Hem uzak mesafelerden bakıldığında bir yıldız mum kadar görüldüğü gibi, bir hakikat da uzaktan temaşa edildiğinde gereği gibi idrak edilemez. Rabbanî ve İlâhî hakikatlere karşı laubali kalmak ve lâkayd davranmak, hakikatleri perdeler ve sonunda insanı aldanışa götürür. Evet, insan gaflet ve yüzeysel bakmakla bu âlemi baştanbaşa kuşatan harika nizamı, mükemmel intizamı, gözleri kamaştıran güzelliği göremez. Meselâ, bu kâinatın bir fabrika gibi kolay ve ahenkli idare edilmesine ve düzenine bakamaz. Hava ile bütün hayat sahiplerinin emzirilmesi, gece ve gündüzün ve mevsimlerin birbiri ardı sıra, hikmetle dizilmesi, bulutlardan yağmurun sağılması, güneşten ziyanın süzülmesi gibi harika icraatı temâşâ edemez. Elementlerin bitkilerin imdadına hikmet ve rahmetle koşturulmasını, bitkilerin hayvanların yardımına gönderilmesini ve hayvanların da insanların ihtiyacına hizmet ettirilmesini ibret nazarıyla seyredemez. Bütün tohum ve çekirdeklerden çeşit çeşit bitkilerin ve ağaçların maharetle yaratılmasını tefekkür edemez. Her bir çiçek ve yaprağın, her bir çekirdek ve meyvenin birer sanat harikası olduğunu idrak edemez. Bütün hayvanların ayrı ayrı mahiyetlerini, birbirlerinden farklı hissiyatlarını, muntazam beslenmelerini, doğup ölmelerini düşünemez.
Sonuç olarak, bu âlemde tecelli eden sonsuz kudretin bir Kâdir'den, bütün varlıkları kuşatan ilmin bir Alîm'den, bütün varlıkların hikmetli ve faydalı şekillerinin bir Hakîm'den geldiğini kavrayamaz.
Bir diğer aldanma sebebi de, insanın yaratılışındaki gaye ve sırları, nereden gelip, nereye gittiğini ve bu dünyadaki vazifesinin ne olduğunu düşünmemesidir. Cenâb-ı Hak, insanı bu kâinat içinde en mümtaz bir mahiyette yaratmış, ona âlemdeki hikmetleri teftiş edebilecek bir akıl, iyi ile kötüyü, hak ile bâtılı ayrıt edebilecek bir vicdan, bütün ilimlere ayna olabilecek bir istidat, diğer bir ifadeyle kabiliyet ihsan etmiştir. Ona bütün tatlar âlemini tadabilecek bir dil, güzelliklerin bütün çeşitlerini görebilecek bir çift göz, her çeşit nağmeleri işiten iki kulak lütfetmiştir.
Cenâb-ı Hak, en üstün varlık olarak yarattığı bu insanı kendisine dost ve muhatap kılmış, gönderdiği semavî kitaplar ve peygamberlerle ona emir ve yasaklarını bildirmiş, huzur ve istikamet yollarını göstermiştir.
İnsan kendisine verilen bu ulvî nimetlerin kıymetini takdir edemezse, onları ihsan eden Rabbinden gaflet eder. O'nun tarafından en güzel biçimde yaratıldığını, her an O'nun terbiye ve gözetimi altında bulunduğunu ve O'nun nimetleriyle beslendiğini unutur. Böylece O'na karşı yapması gereken vazifelerden yüz çevirir. Kendisini başıboş zanneder. Allah'ı tanımak için verilen bütün istidat ve kabiliyetini yerinde kullanmamakla vehimlere ve hurafelere kapılır; böylece hem dünya hem de ahiret saadetini mahveder.
İnsanın aldandığı sebeplerden birisi de dünyanın fanî ve aldatıcı yüzüne tutkuyla bağlanması ve ebedî hayat olan ahireti unutmasıdır. İnsan kendisine verilen sonsuz nimetlerin, sadece nefisinin tatmini için verildiği vehmine kapılır. Cenab-ı Allah'ın rızâsı yerine insanların teveccühüne itibar eder. Ahiret mükâfatları yerine, dünyevî makamları arar, onlara talip olmak için her türlü yola başvurur. Aşırı zevk ve sarhoş edici eğlencelerle ile istikametli düşünme kabiliyetini kaybeder. Gitgide bu hayat tarzını bir gaye haline getirir. Sonunda, İlâhî ve Rabbani hakikatlere karşı anlayışları kısırlaşır, muhakemeleri yüzeysel kalmaya başlar. İbadetleri gösteriş niyetiyle yapmaya başlar. Hakikatsiz vehimlere çabuk aldanırlar.
Bunlardan kurtulmanın yolu; yaratılış gayemizi düşünerek Cenâb-ı Hak'kın bize verdiği üstün meziyetlere sahip çıkmak ve korumak için Allah'ın rızasını kazanmaya çalışmaktır. Allah'ın rızasını kazanmak da bize emrettiği başta namaz olmak üzere diğer ibadetleri ihlâsla yerine getirmek, yasak ettiği haram yollara sapmamakla olur. Huzur istiyorsak, bunun reçetesi budur.
Allah hepimizden razı olsun.