01-09-2015
Huzurlu bir hayat için
Aemleri bilinen ve ilinmeyen her şeyi yoktan yaratan ve varlıkları terbiye bimiz, kullarının aile ve toplum hayatlarında güven ve huzur içinde olmalarını istemektedir.
O, bu amacın gerçekleşmesi için insanlığın var oluşundan itibaren
peygamberler ve kitaplar göndermiş, emirler ve yasaklar bildirmiştir.
İnsanoğlunun hayatında en önemli husus, güven dolu, huzurlu bir yaşam sürebilmektir. Bu da ancak Allah'ın emir ve yasaklarına uymakla elde edilir.
Dinimizde ibadetlerin gayesi insanları dengeli, güvenli ve huzurlu bir hayat yaşamayı eğitmektir.
Çünkü ibadetler, ruhumuzun huzura kavuşmasına ve davranışlarımızı ölçülü kullanmamıza neden olur.
Özellikle beş vakit namaz insanı günlük bir programa, hayatı disiplin altına almaya ve zamanı iyi kullanmaya alıştırır. Bu nedenle ibadetlerde esas olan samimiyet ve devamlılıktır. Yoksa "ben çok ibadet edeceğim" deyip bir müddet sonra terk etmek dengelerin bozulmasına sebep olur.
Bir grup hanım Peygamberimiz (s.a.s.)'e gelip kocaları çok ibadet ettikleri için onları ihmal ettikleri şeklinde şikâyette bulunduklarında; Peygamberimiz o kişileri azarlamış ve "hanımlarınızın da hakkı var.
İbadet edeceksiniz ama aile hayatını da ihmal etmeyeceksiniz." diyerek uyarıda bulunmuştur.
Hiçbir şeyde ölçüyü kaçırmamak gerekir. Ölçüyü bozan da küçük bir şeydir. Meselâ yemekte fazla tuz konulduğu zaman lezzetli de olsa o yemek artık yenmez. Dozu kaçırmamak lâzımdır. Doz; sınırı aşmak demektir. Aslında doz denilen şey gerçeğin ölçüsüdür. Çiçeğe iyilik yapacağım diye, fazla su verilirse gelişme hemen durur. İlaçta doz sınırı aşılırsa, zehir halini alır.
"Söz" de ilaç gibidir. Az olursa faydalı, çok olursa zararlıdır. Söze dikkat etmeli. Söz söylemede az söylemek ve çok söylemek dengeyi bozduğu gibi, hangi sözü nerede kullanılacağında da denge gerekir. Güzel bir söz var; "Her sözün doğru olmalı fakat her doğruyu söylemek senin hakkın değildir." İlaca benzeyen bir başka şey de acıma duygusudur. Ölçülü ve dikkatli kullanmalıdır. Meselâ bir anne; çocuğunu hep yanında olmasını ister. Ama çocuğu topluma faydalı ve saygın bir meslek sahibi olması için zorlu bir tahsil hayatı geçirmelidir. Çocuğumun uzak diyarda, gurbet ellerde olmasına dayanamıyorum deyip onun tahsilini engellemeye kalkmak acıma olmaktan çıkar, çocuğunun geleceğini karanlığa boğar.
Her şeyin ifratı zararlıdır. Aşırı arzu, aşırı gıda, aşırı spor, aşırı iyimserlik, aşırı güven, hatta aşırı sevgi; tüm aşırılıklar bu espriye girer. Ne israf, ne cimrilik. her şeyi değerince yer vererek hayatta dengeyi korumalı. İsraf, küçümsemenin bir sonucudur. "Bir damla sudan ne çıkar?" bir kez dedi mi insan, musluktan akan sular barajları tüketir. Saniyede bir damla, ayda bir ton demektir. Efendimiz, ırmakta abdest alan bir sahabiye, suyu israf etmekte olduğunu söyler. Sahabi de; "Ey Allah'ın Rasulü, ırmakta abdest alırken de israf olur mu?" diye sorar. Sevgili Peygamberimiz de; "Evet, ırmakta da olsa israf olur" buyurdu.
Huzur içte sağlanan dengenin meyvesidir. Bu denge içersinde büyür ve yücelir ruh. Her dengesizlik yokluk alemine bir davetiyedir.
Biyolojik olarak dengeli olmak yetmez, ruh alanında da denge lazım insana. Denge hayatımızın birçok alanlarında ortaya çıkmaktadır:
Madde ve mana arasındaki denge. Şuursuz ve şuurlu bir hayat arasında denge. Gaflet ve uyanıklık arasındaki denge. Korku ve ümit arasındaki denge. Öğrenme ve öğrendiklerini hayata taşıma arasındaki denge. Dünya ve ahiret arasındaki denge. İnsanî münasebetlerimiz arasındaki denge. Kendi varlığımızla dünya arasındaki denge.
Kur'an-ı Kerim'de bize hep dengeden bahsetmekte bizi dengeli olmaya çağırmaktadır. Kur'anda meseleler ele alınırken ve insanlara hitap edilirken; orta yolu, dengeli ve ölçülü davranmayı, ifrat ve tefritten kaçınmayı öngörmektedir. Bu da bizi huzurlu bir hayata kavuşturur.
Kur'ân insanı, Rabbini tanıyan, O'nunla irtibatı kesmeyen ve hep O'nunla olan kimsedir. Böyle bir insan, Allah'a güvenip inanan, O'na bağlanan, içini O'na döken, O'nu anmakla huzur bulan kimsedir. Bu ise ibadeti O'na hasretmekle ve duayı yalnızca O'na etmekle gerçekleşir. Dindar insan, asıl kaynağı olan yaratıcısı ile tanışık ve barışık kimsedir. Yine dindar kişi, iç dünyası ile barışık olan kimsedir. Yaratıcısı ile barışık olan, kendisi ile barışık olur, kendisi ile barışık olan diğer insanlarla barışık olur. Bu yüzden dindar kişi ölçülü, dengeli, verimli ve uyumlu kişidir. O halde topluma yararlı, verimli insan yetiştirmek için dinden kaçmak ve korkmak yerine, İslâm dinini doğru anlayıp, gereğini yapmaktır.
Unutmayalım, ruhun gıdası dindir, ama önemli olan bu gıdayı sağlıklı, düzenli, devamlı ve dengeli bir biçimde alabilmektir.