14-03-2015
EBEDέ SAADET İÇİN İSİKAMET
Müminler olarak her namazda Cenab-ı Hakk'ın huzuruna her durduğumuzda Yüce Kitabımız'ın bize öğrettiği bir duayı tekrar ederiz: "İhdina's-sırate'l-müstakîm: Bizi Sırat-ı Müstakim'e (dosdoğru yola) ilet." İstikamet üzere olmak, hayatın her anına hakkını vermektir ve alanına doğruluğu hakim kılmaktır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) Efendimiz, gelmiş-geçmiş bütün günahları bağışlanmış olduğu halde, "Hûd suresi beni ihtiyarlattı" buyurmuştur. Kasdettiği ise, bu surede geçen "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" ayetidir.
İstikamet üzere olmanın, gerçek anlamda mümin ve gerçek anlamda insan olmanın tek yolu olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Yaşanılabilir bir dünya ve ebedi saadet için, istikamet vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Böyle olduğu için Rabbimiz şöyle buyurmuştur: "Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra istikameti takip edenlerin üzerine melekler iner. Onlara, 'korkmayın, üzülmeyin, size vaadolunan cennetle sevinin' derler." (Fussılet/30)
Aynı manadaki bir diğer ayet-i kerimede de şöyle buyurulur: "Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra da istikamet üzere yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir." (Ahkâf/13)
Bu ayet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde vurgulanan istikametin hayatımızdaki yeri ve ağırlığı ne oranda ise, müslümanlığımız ve gerek birey, gerekse toplum olarak kurtuluşumuz da o nispette söz konusu olacaktır.
İstikametin ölçüsü ise, fert planında yerine getirmekle yükümlü olduğumuz ibadetleri hakkıyla eda etmek yanında, toplumsal ilişkilerimiz bakımından da aranan, sevilen ve eksikliği hissedilen insan olma yolundaki çabalarımızdır.
Böyle geniş kapsamlı bir sorumluluğu yerine getirmek, yani kıl kadar eğrilmeden dosdoğru insan olabilmek kolay olsaydı, Efendimiz (s.a.s.) Hud Suresi'ndeki ayetin ağırlığı sebebiyle ihtiyarladığını söylemezdi.
Bu noktada denebilir ki, insanî ilişkiler zaten her yanıyla bozulmuş durumda. Ben insanlara iyi davransam ve istikamet üzere olsam bile, diğer insanlar bozuk olduğu için benim bu davranışımın hiçbir anlamı olmayacaktır.
İlk bakışta doğru gibi görünen, hepimizin yaşadığı bu ruh hali de, aslında şeytan ve nefsin imal ettiği aldatıcı bir gerekçeden başka birşey değildir. Bu konuda uyanık olmamız ve şeytanın şerrinden Allah'a sığınmamız gerekir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurur: "Hiç biriniz, 'ben insanlarla beraberim, insanlar iyilik yaparsa ben de yaparım. İnsanlar kötü davranırsa ben de kötü davranırım' diyen şahsiyetsiz kimselerden olmasın. Aksine, insanlar iyilik yaptığında iyilik yapmak, kötü davrandıklarında da haksızlık etmemek için nefsinizi terbiye edin." (Tirmizî)
Beşerî münasebetlerdeki bu şaşmaz ölçü, bize aynı zamanda istikametin günlük hayatta nasıl uygulanacağının da anahtarını veriyor. İnsanlardan iyilik gördüğümüzde buna iyilikle karşılık vereceğimize kuşku yoktur. Kötülük gördüğümüzde ise, elimize geçen ilk fırsatta bizim de başkalarını ezmemiz, başkalarının hakkını gasp etmemiz değil, haksızlık ve zulme sapmamak için nefsimizi eğitmemiz, terbiye etmemiz gerekiyor.
İstikamet üzere yaşamak, fevkalâde dikkat ve gayret ister. Yine de tam olarak başarılamayabilir. Nitekim Fussilet Suresinin 6. ayetinde "Hepiniz Allah'a giden doğru yolu tutun, O'ndan bağışlanmak dileyin" buyrulmuştur. Buradaki mağfiret isteme tavsiyesi, istikametteki kusurlarla ilgilidir. Bir hadisi şerifte de Hz. Peygamber "Tam anlamıyla başaramazsınız ya, siz (yine de) dosdoğru olun!" buyurmak suretiyle, doğruluğun ne kadar zor olduğunu dile getirmiş, buna rağmen dürüstlükten asla vazgeçilmemesi gerektiğini de bildirmiştir.
Bir mü’min, meylini her an Hakka yönelterek istikamet üzere olmaya gayret etmelidir. Bunun için de sabırsızlığı sabırla; unutkanlığı zikirle; nankörlüğü şükürle; isyanı tâatla; cimriliği cömertlikle; şüpheyi yakîn ile riyayı ihlâs ile günahı tövbeyle; yalanı doğrulukla; gafleti tefekkürle bertaraf ederek Allâh’a güzel bir kul olmaya çalışmalıdır.
14 Mart 2015 Cumartesi 22:41