Anasayfa
26-10-2015
MÜSLÜMANIN AHİRET İNANCI
Müslüman, dünyanın geçici menfaatlerine aldanmayan ve bu dünyayı ahireti kazanma yeri olarak görüp ona göre yaşayan kimseye denir. O inanır ve bilir ki, ahiret hayatı daha değerli ve kalıcıdır. Kalıcı olanı geçici olana tercih etmesi ise, sahip olduğu aklın da bir gereğidir. Bu konuda En'am sûresinin 32'nci ayetinde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: "Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?"

Mümin olmanın şartlarından birisi de, ahiret hayatının varlığını kabul etmek ve öldükten sonra hesap vereceğine inanmaktır. Ölümü de hayatı da yaratan Yüce Allah'tır. Her canlı ölümü tadacaktır. Ölüm asla bir son ve yok oluş değil; aksine bütün canlılar için bir gerçekliktir. Ölüm, insan için geçici dünya hayatının sonu ve ebedi olan ahiret hayatının başlangıcıdır. Ahiret, herkesin dünyada yaptıklarının karşılığını göreceği, inananlar için esenlik yurdu, inkârcılar için ise pişmanlık ve azap yeridir.

Ahirete inanan insan, ailesine, sorumluluk bilinci içersinde dostlarına, komşularına, yaşadığı topluma karşı görevlerini en iyi şekilde yerine getiren ve kimseye haksızlık etmeyen insandır.

Ahirete inanan insan, hırsızlık, yalan, iftira, gıybet gibi müslümana yakışmayan davranışlardan uzak olan; adaletli, doğru sözlü, iyilik yapmayı amaç edinmiş sevgi ve saygı insanıdır.

Ahirete inanan insan, sabır dolu, hayırda yarışan, amacı ahireti kazanmak olan, daima iyi davranışlar sergileyen, günahlardan uzak duran insandır. Kendisi ve içinde yaşadığı topluma zarar verecek her türlü kötü alışkanlıktan uzak duran insandır. Diğer taraftan o yaptığı zerre kadar iyiliğin mükâfatını, zerre kadarı da kötülüğün cezasını çekeceğine inanır.

Dünyanın alabildiğine süslü, ahirette huzura götüren amellerin ise alabildiğine zorlaştığı bir zamanda yaşıyoruz. İşte böyle zamanlarda iyi insan olmak, faydalı işler yapmak, kötülüklerden uzak kalarak ahiret hazırlığı yapmak ve dahası hayır ehli olmak ve kalmak çok zordur. Her birimiz böyle zamanlarda farklı amallerle sınanmakta ve imtihana tabi tutulmaktayız. Kimimiz bollukla, kimimiz darlıkla imtihana tabi tutuluruz. Bazen sağlıklı bir hayatla, bazen de hastalıkla deneniriz. Bu imtihanları kazanmanın yolu, sabır ve şükürle mümkün olur.

Sabredebilmek ve şükredebilmek için de Rabbimize tam teslimiyetle olur.

Ömer İbni Abdülaziz (r.a.) bir hitabelerinde şöyle demiştir: "Ey insanlar! Sizler boş yere yaratılmadınız, başıboş olarak bırakılmadınız, sizin için vadolunan bir gün vardır. Aziz ve Celil olan Allah, o günde sizi toplayacak ve aranızda hüküm verecektir. Azgınlık yapan kulunu Allah, her şeyi kuşatan rahmetinden dışarıda bırakacaktır. Genişliği gökler ve yerler kadar olan cennetine koymayacaktır.

Yarının emniyeti, bugün Yüce Allah'tan korkan ve yasaklarından kaçanların ve azı (dünyayı) satıp, çoğu (ahireti) alan, fani olana ebedi olanı değişen, azgınlığın yerine saadeti tercih edenlerindir. Görmüyor musunuz? Sizler, yok olanların yerine geldiniz! Siz de yerinizi sonra gelenlere bırakacaksınız! Görmüyor musunuz? Her gün biraz daha Allah'a yaklaşmaktasınız! İstekleriniz bitecek, emelleriniz kesilecek, hiç bekletilmeden toprağın bağrına salınacaksınız. Muhakkak ki, sebepler kalkacak, dostlar geride kalacak ve hesapla baş başa kalacaksınız."

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) buyuruyor ki: "Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol." Buna göre, nasıl hesap vermek istiyorsak öyle yaşayalım, dünyada kalacağımız kadar dünyaya, ahirette kalacağımız kadar da ahirete değer verelim.

İki cihan serveri Hz. Peygamber (s.a.s.) bir Hadis-i Şerif`inde şöyle dua etmektedir: "Allahım!.. Dünyayı en büyük düşüncemiz ve bilgimizin ulaştığı son nokta kılma." Efendimiz (s.a.v), bu duasıyla gönülleri ahiretten ve maneviyattan uzaklaştıran aşırı dünya sevgisinden koruması için Cenab-ı Hakka niyazda bulunmaktadır. Dünya hayatından ahiret yurduna göç ederken, imanla göç etmeyi Rabbim hepimize nasip eylesin.


26 Ekim 2015 Pazartesi 17:09