09-11-2015
Takva üzere yaşamak
Takvâ: Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek demektir.
Muttakî: Allah'ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçınan kimseye denir.
Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler var ya, işte kötülükten sakınanlar onlardır." (Zümer, 33)
Rasûlullah (s.a.s.) buyurdular: "Kul, mahzurlu şeylere düşme endişesiyle sakıncası olmayan bazı şeyleri de terk etmedikçe gerçek muttakîlerin derecesine ulaşamaz." (Tirmizî, Kıyâme, 19/2451; İbn-i Mâce, Zühd, 24)
Hayat, Allah'ın insana bahşettiği en önemli fırsattır. Rabbimiz Kur'an yoluyla bu hayatı nasıl yaşamamız gerektiğini detaylı bir şekilde bildirmektedir. İşte bizlere bahşedilen bu hayatı, dosdoğru yaşamanın adıdır takva.
Takva azıktır. Rabbimiz Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor: "...Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, benden korkup-sakının." (Bakara,197)
Hayatı boyunca mücadele edecek olan muttakinin, azığa o kadar çok ihtiyacı vardır ki... Özellikle de ibadetlerin sağlayacağı azık. Haşyetle kılınan bir namaz, zorlukla tutulan bir oruç, okunan Kur'an, ihlâsla yapılan bir hac, insana ne kadar güç katar, kim bilir...
Takva, harama yaklaşmamaktır. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: "(Meryem onu görünce:) "Senden, O kuşatıcı rahmet ve esirgeme Sahibi'ne sığınırım!" dedi, "Eğer O'na karşı takva sahibi, sorumluluk bilinci taşıyorsan (bana yaklaşma)!" (Meryem, 18)
Bu ayetin daha geniş manası şöyledir: "Meryem bu insan kılığındaki Cebrail'e dedi ki; 'Ben, senden, Rahman olan Allah'a sığınırım. Eğer takva sahibi isen, itaatkâr ve samimi bir kulsan, Allah'a sığınıp emirlerine yapışıyor, günahlardan arınıp, azaptan korunuyorsan, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranıyorsan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincindeysen dokunma bana. Eğer sen fenalıktan bihakkın sakınan bir insan isen çekil yanımdan '.
Muttaki bir Müslüman harama bulaşmayan değil, yaklaşmayandır. Çünkü harama doğru atılacak en ufak bir adım dahi takvayı zedeler. Bu nedenle harama sevk edecek her fiili, davranışı çirkin görür ve harama asla yönelmez ve tenezzül etmez.
Takva ve salih amel, ruh ve kalbin temizlenmesinde iki esastırlar. Salih amel ile manevi kârlar elde edilir. Takva ile de bu kâr korunur ve zararlardan uzak kalınır. Zarar yollarını kapamayan bir insan, kazandığından çok daha fazlasını kaybedebilir ve bu yolun sonu iflasa çıkar. İflasla ilgili şu hadis-i şerif çok ürkütücü ve korkutucudur:
"Ümmetimden müflis o kişidir ki; kıyamet günü namaz, oruç ve zekât gibi ameller ile gelir. Buna karşılık ona buna sövmüş, iftira etmiş, kiminin malını yemiş, kiminin kanını dökmüş ve kimini de dövmüştür. Ahirette bu iyilikleri hak sahiplerine dağıtılır. İyilikleri yetmeyip bittiği zaman da hak sahiplerinin günahlarından bir kısmı alınıp kendisine yüklenir ve cehenneme atılır." (Müslim, Birr 6; Tirmizî, Kıyamet 2)
Takvâ hususunda Hz. έsâ (as)'ın da güzel bir tarifi vardır:
Bir kişi İsâ (a.s.)'a gelerek:
"-Ey hayır ve iyiliklerin muallimi! Bir kul, Allâh Teâlâ'ya karşı nasıl takvâ sahibi olur?" diye sordu.
İsâ (a.s.): "-Bu kolay bir iştir: Allâh Teâlâ'ya derin bir muhabbetle bağlanırsın, O'nun rızâsı için gücün yettiğince sâlih amellerde bulunursun, bütün Ademoğullarına da, kendine acır gibi şefkat ve merhamet gösterirsin!" cevâbını verdi. Sonra da şöyle buyurdu:
"-Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi sen de başkasına yapma! O zaman Allâh'a karşı hakkıyla takvâ sahibi olursun.
Rabbim bizi de müttaki kullarından eylesin.. Bu yolda azıcık gayretimizi çoğa tebdil eylesin inşaallah..
9 Kasım 2015 Pazartesi 14:33