Anasayfa
01-02-2016
Allah'ın nimetlerine şükür, ebedi saadete sevk eder
Bu dünya hayatı bir misafirhanedir. Kişinin asıl yurdu, âhirettir. Bu nedenle insan bu dünyada misafirliğini bitirince asıl yurduna gider. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: "Mü'min bu dünyada kendisini garip bir yolcu gibi hisseder."

Allah yolcuları karanlığa ışıkla girerler. Onların ışığı, Hakk'a kulluktur. Onlar korku ve çekinme içinde olurlar. Sonlarının kötü gelmesi ihtimali onları korkutur. Bütün bunları düşünerek karanlığı ibadet ışıkları ile delmeye çalışırlar. Namazlarını, oruçlarını, haclarını ve bütün ibadetlerini gerektiği gibi yaparlar. Hem dilleri, hem de kalpleri ile Hakk'ı zikrederler. Dünyadaki hâlleri böyle geçip gider. Sonra öbür âlemin en güzel yeri olan cennete giderler. Orada Hakk'ın rahmet yüzünü görür, iyiliğini bulur, bu hâllerine şükür ederler: "Allah'a hamd olsun, bizden kederi giderdi." (el-Fâtır, 35/34)

Üzerinde misafir olarak yaşadığımız bu dünyanın sahibinin Allah'u Teâlâ olduğunu unutmamamız bizim için en başta gelen görevimizdir. Bu da bizim için saymakla bitiremeyeceğimiz nimetleri bahşeden Allah'a şükür etmekle mümkündür.

Peki Allah'a nasıl şükrederiz? "Hamd olsun", "şükürler olsun" demek yeterli midir? Tabi ki yeterli değildir. Allah'a şükretmenin en iyi yolu, bize bahşeylediği azalarımızı maksadına uygun bir tarzda kullanmaktır. Bu da gözümüzü haramdan korumakla, göz şükrürnü, kulağımızla haram dinlememekle kulak şükrünü, ellerimizle harama uzatmamakla el şükrünü, ayaklarımızla harama gitmemekle ayak şükrünü gerçekleştirmiş oluruz. Kalbimizin şükrü de Allah'ı sevmekle, dilimizin şükrü Allah'ı zikretmekle, aklımızın şükrü de yaratılan herşeyin sahibinin Allah'ın olduğunu düşünmekle olur. Ancak o zaman misafir olarak bulunduğumuz bu dünyadaki ev sahipliğini yapan Yüce Rabbimizin de hoşnutluğunu kazanmış oluruz. Unutmayalım ki böyle bir hoşnutluk kazanmak, gideceğimiz asıl yurdumuzda ebedî bir mutluluğa kavuşmak demektir. Zaten biz bu dünyaya bir gün göç edeceğimiz âhiretteki ebedî mutluluğu kazanmak için gelmemiş miyiz?
Bir kimsenin, hiç de mecbûr olmadığı halde, karşısındakine bir bardak su ikrâm etmesi, bir teşekkür borcu doğurur ki, bu da insânî ve vicdânî bir mesele kabûl edilir. Aslında bu ölçü, bize Cenâb-ı Hakk'ın sayısız nîmetleri karşısında nasıl bir minnettarlık ve şükür hissi içinde yaşamamız gerektiğini hatırlatır. Hâl böyleyken, bir insanın, fıtratında bulunan cehâlet, şehvet, kibir, gurûr, hırs, cimrilik, hased, isrâf ve öfke gibi temâyüllere, kısaca nefse tâbî olarak ilâhî nîmetler karşısında nankörlük etmesi, onun sâhib olduğu fıtrî şerefe gölge düşüren büyük bir aldanıştır.

Bu aldanış sebebiyledir ki, içlerdeki nefs denilen dünyâya gâfilâne temâyül arzularının neticesindeki günahlar, kulların, zaman zaman insanlık şeref ve haysiyetini küçültür. Rûhların günâh karanlığı ile kirletilmesine sebeb olur.

Günümüzde dünyanın birçok yerinde vahşet yaşanıyorsa, savunmasız insanlar öldürülüyorsa, zulüm işleniyorsa canavarlaşmış olan zalimlerin Allah'a karşı nankörlüklerinden dolayı ruhları kirlenmiştir.

"Allah'ın sana vardiğinden âhiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma. Nasıl ki Allah sana ihsanda bulunduysa sen de insanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez." Kasas, 77

Kasas süresinin 77'nci âyetin ve devamındaki âyetlerde Cenâb-ı Hak biz insanlara şu mesajı veriyor: "Ey insan, ben sana bu kadar nimet verdim, sınırsız iyiliklerde bulundum, o halde sen de iyilik yap. Sakın bozgunculuk yapma. Çünkü ben bozguncuları sevmem. Kendisine büyük servet verdiğim Karun gibi olma. Ona verdiğim zenginliğe karşı nankörlük yaptı, büyüklük tasladı ama sonunda onu servetiyle beraber yerin dibine geçirdim. Unutma ki Bana inanıp iyi işler yaparsan sana âhiret yurdunda vereceğim mükâfat dünyadaki mal-mülk ve servetten daha hayırlı olacaktır."

Kur'an'da geçen Kârûn kıssasında ümmete ibret olarak, kibirlinin, şükür yerine nankörlük edenin, hasedçinin ve âhıreti unutup da dünyâya dalarak aldananların fecî âkıbeti sergilenmektedir. Onlar ebedi saadeti kaybetmişlerdir. Unutmayalım, ebedi saadeti kazanmanın yolu, Allah'ın nimetlerine şükürden geçer.




1 Şubat 2016 Pazartesi 14:01