20-05-2016
Allah korkusu sorumluluğu gerektirir
Takvâ; Allah korkusu demektir. Bu da Allah'ın rızasını, hoşnutluğunu kaybetme korkusu anlamına gelir. Yine takva, Allah'ın emirlerini tutup, yasaklarından kaçınmak suretiyle O'nun azabından korunma gayreti şeklinde de tarif edilmiştir. Böyle bir gayrette Allah'ın muhafazasına, korumasına girme ve O'na yakın olma, rızasını kazanma ve bu dünyada temiz bir hayat yaşadıktan sonra, ahirette cennete girme ödülü vardır.
Takva, paha biçilmez bir hazine, eşsiz bir cevher ve bütün hayır kapılarını açan sırlı bir anahtardır. Çünkü Allah, bir hidayet rehberi olarak gönderdiği Kur'an'dan gerçek manada takva sahiplerinin istifade edeceğine dikkatleri çekmiştir.
Mümin, vücudunun bütün azaları ile Allah'tan korkandır. Bu da dünyaya geliş amacına uygun bir şekilde ömrünü sorumluluk bilinci içersinde geçirmesidir. Kendisine, ailesine, çocuklarına ve topluma karşı sorumluluklarını bilir ve asla toplum zararına sebep olacak çalışmalara girmez. Peygamberimiz (s.a.s.)'in; "sizin en hayırlınız, insanlara faydalı olanınızdır" hadisini hayat düsturu olarak alır ve şahsi menfaatı için asla toplumuna ihanet etmez. Unutmayalım, bu dünya hayatı bir imtihan alanıdır. Görevlerimizi yerine getirirsek ahirette mükafatını fazlasıyla alacağız. Geçici dünya menfaatı için haram-helal demeden sorumsuzca davranırsak bunun da ahirette cezasını çekeceğiz Allah muhafaza...
Batı Trakya Müslüman Türk'ü olarak bizi ayakta tutan Müslümanlık ve Türklüğümüzü canlı tutmak, kardeşlik duyguları içersinde birlik ve beraberliğimizi muhafaza etmek ve bu güzel değerleri geleceğimiz olan çocuklarımıza aktarmak, en büyük sorumluluğumuzdur. Bu konuda sorumsuzca davranarak fitne ve fesada yol açmak ise en büyük ihanettir. Böyle bir ihanetle karşı karşıya kalan bedbahtlar da hem tarihe kara bir leke olarak geçecekler, hem de ahirette sonları cehennem ateşi olacaktır.
İyilik yapmak, kötülükten uzak durmak yerine, başkalarını zora sokacak tarzda onları huzursuz etmek, iftira atmak, insanların arasını bozmak, insanların güvenini zedelemek, kendimiz için istediğimizi başkaları için istememek, menfaatin bittiği yerde dostlukları bitirmek, akrabalık bağlarını koparmak, ana-babaya hürmetsizlik ve neticede kibirli bir hayat tarzını benimseyerek Allah'a kulluktan uzaklaşmak bunların hepsi bizi insan olmaktan çıkarır ve hem kendimize karşı hem de insanlığa karşı sorumluluklarımızı ortadan kaldırır.
Üç aylar içersinde bulunuyoruz, bu konuda hepimiz kendimizi bir öz elştiriden geçelim. Kendimizle hesaplaşalım. Ben Allah'a karşı, kendime, aileme, topluma ve çevreme karşı sorumluluklarımı yerine getirebiliyor muyum? Bu konuda bir eksikliğim varsa, zararın neresinden dönersek kârdır sözünden hareket ederek; hata, günah ve isyanlarımızdan uzaklaşalım. Tövbe edelim. Allah'a dua edelim. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.);"Kıyamet günü hiçbir kul ömrünü nerede tükettiğinden, bilgisiyle ne iş yaptığından, nereden kazanıp nereye harcadığından, bedenini nerede yıprattığından hesaba çekilme sorgusu bitmeden ileri gidemez." mealindeki hadis-i şerifleriyle, sorumluluk gerçeğini ve insanı kuşatan mesuliyetin çerçevesini çizmişlerdir.
Sorumluluklarımız, aynı zamanda görevlerimizdir de. Sorumluluk şuuru, görev şuurudur da. İnsanı, daha mükemmel bir varlık haline getiren sorumluluk ve görev şuuruna sahip olarak hayırlı amellerde bulunmak gerekir. Bu şuurdan uzaklaşmak, önemli ölçüde insan olmanın gayesinden de uzaklaşmaktır.
Ayların Sultanı mübarek Ramazan'a günler kaldı. Bu ayın bir takva eğitimi ayı olduğunu unutmayalım. Çünkü Müslümanlığın esası takvadır ve Cenâb-ı Hak bizim takva sahipleri olarak hayat sürmemiz ve ancak müslüman olarak can vermemiz gerektiği uyarısını yaparak şöyle buyuruyor: "Allah'a karşı olabildiğince takvâ dairesinde olun. Gerektiği şekilde, yolunuzu Allah ve kitabıyla bulmaya çalışın ve ancak müslümanlar olarak can verin" (Âl-i İmrân, 3/102)