Anasayfa
21-11-2016
Başkalarını kendimize tercih; έsâr
Allah’ın samimi kullarından öyleleri vardır ki, kendisine ulaşacak nimetin kardeşine gelmesini ister ve kendi nefsinin dünyevî veya uhrevî nasiplerine kardeşininkini takdim eder. Bunun adı έsâr’dır. Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurur: "Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, kardeşlerini kendilerinden önde tutarlar." (el-Haşr, 9)

Cömertliğin en üstün şekli îsâr'dır. O halde bir diğer ifadeyele îsâr; kendi kişisel ihtiyacı bulunmasına rağmen malını başkasına vermek veya onun ihtiyacı için sarf etmektir.

έsâr mal ile olduğu gibi canını vermek şeklinde de olur. Bunun en güzel örneği de Allah Rasûlü (s.a.v)'in hicreti sırasında Hz Ali'nin O'nun yatağında yatmasıdır. Bu da şöyle olmuştur:

Allah Rasûlü hicret etmek üzere evini terk ederken, evi kuşatan yalın kılıçlı müşrikleri oyalamak için yatağında görünmek istemişti. Bu sebeple Hz. Ali'den kendi yatağında yatmasını istemiş, o da bunu canına minnet sayarak kabul etmiştir. Böylece kapıdaki müşrikler Allah Rasûlü (s.a.v)'i yatakta zannederek sabaha kadar beklemişler ve adeti üzere onun bu vakitte çıkıp mescide gitmediğini görünce kapıyı kırıp içeri girmişlerdi. Ancak içeri girdiklerinde O'nun yatağında Hz. Ali'yi görünce şaşırmışlardı.

Burunlarından soluyan müşriklerin bu durumda gördükleri Hz. Ali'yi çldürmediler. Onu öldürmemeleri ise tamamen Allahu Teâlâ'nın hıfz ve himayesi sayesinde olmuştur. Bazı müfessirlere göre şu ayet bu olay üzerine nazil olmuştur:

"Kimileri Allah'ın rızasını kazanmak için kendi canlarını feda ederler. Allah kullarına karşı şefkatlidir." (Bakara Suresi, ayet 207) Allah'u Teâlâ, bu şefkatiyle Hz. Ali'yi muhakkak olan bir ölümden korumuştu.

Günümüzde çevremize baktığımızda bu güzel duygudan ne kadar mahrum olduğumuz açıkça görülecektir. Bugünün dünyasında hakim olan hayat tarzı dinimizin bize sunduğu güzelliklerden çok uzaklarda seyrediyor. Aldatmak adeta marifet sayılmaya başlandı. Kendi egomuzu tatmin etmek için, başkalarını ezmek üstünlük sayılır hale geldi. Sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi her tarafta şeytanın tuzaklarıyla dolu olan bu geçici dünyada kör menfaatimiz için en yakınımızı bile rahatlıkla feda edebiliyoruz. İşte böyle bir hayat tarzıyla yaşarken elbette hiçbir zaman iki yakamız bir araya gelmez. Çünkü gönül yönünü ve imandan kaynaklanan güven duygusunu ihmal etmekle adeta kaskatı kalplerle birbirimizi sözde sevmeye çalışıyoruz. Hatta bazen sevgiyi bile kendimize göre uydurarak sanki para ile veya başka bir menfaatle elde edilebileceğine düşünür olduk. Bunun sebebi de her şeyi madde gözüyle görmemizdendir. Sevgi hiç metre veya terazi ile ölçülebilir mi? İnsan sevdi mi canını bile feda etmeye hazırdır. Peygamberimiz (s.a.s.)'in şu hadisini görmezlikten geliyoruz. "Gerçek Müslüman; birlikte yaşadığı kimselerin onun elinden ve dilinden güven içinde olmalarıdır."
Son dönemde toplumumuzda bizi biz yapan manevi değerlerimizi kaybetmeye yüz tuttuğumuz içindır ki, ruhi bunalımlar ve depresyon hastalılları arttı. Buna bağlı olarak son çare için intiharı düşünenler çoğaldı. Hatta intihar edenleri artık sık duymaya başladık. Onun için daha büyük yaralar açılmadan gelin yaşantımızı gözden geçirip dinimizin bize sunduğu güzelliklerle bir an evvel bezenelim. Bunu bir an önce yapmamız hem kendi hayatımızın huzuru hem de etrafımızdakilerin ve toplumun huzuru için elzemdir. Bu aynı zamanda başarılarımızın da sırrıdır. Çünkü insan güven ve huzur içinde, farklı fikirlerden doğacak olan hakikatlerle uzlaşma, danışma ve dayanışma ile başaramayacağı hiçbir iş ve üstesinden gelemeyeceği hiç bir zorluk kalmaz. Unutmayalım, başarının en büyük engeli güvensizliktir. Ayrıca dinimizin yüksek ahlakî vasıflardan biri olan îsar; başkalarını kendimize tercih etme duygusunu da kazanırsak bizim için ufkumuz ardına kadar açılır. Boş işlerle değil, araştırarak, okuyarak ve geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı milli ve manevi değerlerle tam bir şekilde yetiştirerek ancak bugünün teknolojisini yakalamaya hazır bir vaziyette gelmemiz mümkün olur. Aksi takdirde yaya kalır kendi oluşturmuş olacağımız karanlık dünyamızın içinde yok olur gideriz maazallah. Bu da toplumun toptan intiharı demektir. Artık başka bahanelere yer yoktur. Bu karanlık devreye hepimizin birer mum yakma zamanı gelmiştir.

Allah'u Teâlâ bize coşku, sevinç, sevgi, şefkat gibi duyguları üretebilen bir beyin ve bunları hayata geçirecek bir kalp yaratmıştır. Bu duyguları beyinlerine; zihinlerine ve kalplerine yerleştiren insanların gözlerindeki ışığı okursunuz, onlar gittikleri yerleri elektriklendirirler ve aydınlatırlar. Bastırılması, hatta kesilip parçalanması ve adeta kıyma makinesinden geçirilmesi gereken iğrenç duygular; karamsarlık, çekememezlik, gurur gibi insanın geleceğini ve insanlığın karakterini tahrip eden duygulardır. Gelin bu kötü duyguları karantinaya alalım ve daha aydınlık yarınlar için birbirimizi sevelim. Unutmayalık ki, başkalarını kendimize tercih etme duygusu olan îsâr; sevgi, barış ve huzurun olmazsa olmaz şartıdır.

21 Kasım 2016 Pazartesi 14:00