17-07-2018
Toplumu ayakta tutan unsurlar
Toplumları toplum yapan ve yaşatan unsurların başında; onların, dinî ve millî bakımdan kıymet kazanmış inançları ve ahlâkileşmiş gelenekleri gelir. Her ne suretle olursa olsun, bunların yıpratılması, yahut olmasa da olur, düşüncesiyle ihmale uğratılması netice itibari ile cemiyeti çöküntüye sürükler. İsterse o cemiyet, maddi medeniyeti en üstün seviyesinde olsun netice değişmez.
Tarihin engin derinliklerine doğru bakınca, devrini maddi medeniyetinin zirvesine çıkmış ve fakat, manevi değerlerine hiçe saydığı için çökmüş nice kavim ve medeniyetlerin enkazlarını görürüz.
Bu hususta en güvenilir kaynak Kur'an-i Kerimdir. İnsanlık tarihi boyunca ibretler dolusu birçok örnek kıssalar vardır.
Örneğin: Korkunç bir tûfanla sulara gömülen Nuh kavmi... Kesilmek bilmeyen bir kum fırtınasıyla üzerleri örtülen Âd kavmi... Firaun'un denizde yok olan ordusu ve inkârları nedeniyle Allah tarafından yer yüzünden silinmiş daha pek çok eski toplumlar.
Bilim adamları, bu kavimlerin nasıl helâk olduklarını günümüze ulaşan tarihsel kayıtlar, arkeolojik kalıntılar ve belgelerle gözler önüne seriyor.
Eski Mısır; mimarları ve mühendisleri hayrete düşüren ehramları, modern kimyacıları acze sevk eden mumyaları, güzel sanat ve felsefenin vaktiyle yayılış merkezi olduğu halde, İran'ın daha sonra da Roma'nın istilâlarından kurtulamadı. Çünkü Mısır'da tek Allah fikrine dayanan dinlerin kurduğu ahlâk temelleri yıkılmış, Firaun'ların köleliliğini yapmaktan başka bir iş bilmeyen manevi değerlerden yoksun âdeta robot bir topluluk ortaya çıkmıştı.
Son örnek olarak Osmanlı İmparatorluğu; eğer kuruluş devresinde (1299) ve yükseliş devresi, (16'ncı yüzyılın sonlarına kadar) muhafaza ettiği ahlâk, adalet ve metaneti zamanın gereklerine ve gelişmelerine uygun metodlarla manevi varlıklarını geliştirip sürdürebilseydi ne 17'nci yüzyılda duraklama yaşanır, ne geriler ne de yıkılırdı. Aksine, dünyaya medeniyet saçan bir imparatorluk halinde yaşamaya devam ederdi.
Geçmişten örnek olarak verdiğimiz kavim ve toplulukların ayakta durmaları, ancak Allah'a itaat, güzel ahlâk ve adaletle mümkün olmuştur.Allah'a karşı isyan etmek, O'na ortak koşmak, insanların mallarını haksızlıkla yemek, cinsel sapmalara ve azgınlığa yönelmek gibi bütün toplumların ortak yıkılma özellikleridir.
Eğer tüm bunlara ibret gözüyle bakabilirsek günümüzde de geçmişte yaşanmış bozulma, taşkınlık ve sapıklıklar gözlemek mümkündür.
Kur'an'daki ve tarihteki bu bilgiler sadece tarih bilgisi olsun diye yazılmıyor. Bunun yanı sıra; ibret alınması ve aynı yanlışlık ve taşkınlıkların tekrarlanmaması içindir.
Aradan binlerce sene geçmesine ve mekânları, şekilleri, teknoloji ve medeniyetleri değişmesine rağmen, bahsedilen toplum yapısında ve inkâr sisteminde değişen bir şey yoktur; az önce vurguladığımız gibi, yaşadığımız çağda toplumun bir kesimi Kur'an'da anlatılan kavimlerin tüm özelliklerini barındırabiliyor; tartıda adaletsizlik yapan Semud kavmi gibi bugün de sahtekâr ve dolandırıcılar azımsanmayacak sayılarda veya cinsel sapmaların doruğa ulaştığı Lût kavminden hiç de aşağı kalmayan eşcinsel ve değişik sapıklıkları özgürlük adı altında her fırsatta savunan bir takım çevreler her zaman, her toplumda ortaya çıkabilmektedir. Ya da en az İrem halkı kadar verilen zenginliklere şükretmeyen Nûh kavmi gibi itaatsiz ve mü'minlere karşı alaycı, Âd kavmi kadar sosyal adalete önem vermeyen bir kitle toplumun bir kesimini oluşturabiliyor. Rûm süresi 9'ncu âyette Cenâb-ı Hak dikkatleri bu yöne çekerek şöyle buyuruyor: "Yer yüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler, onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı altüst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu. Ancak onlar kendi nefislerine zulmediyordu."
17 Temmuz 2018 Salı 11:37