23-10-2018
İyi niyet ve ihlas
İyi niyet ve ihlas insanın davranışlarının temelini teşkil eder. Niyetsiz hiçbir ibadet olmayacağı gibi ihlasdan uzak hiç bir amel de Allah'a ulaşmaz.
Allah Teâlâ'yı hoşnut edecek davranışlar ancak ihlâs ve samimiyetle yapılanlardır. İnsanoğlu başı sıkışınca, kendisine bir zarar dokununca hemen Allah Teâlâ'ya yalvarmağa başlar.
Samimiyetle yaptığından emin olduğu bazı güzel hareketlerini anarak, onların hatırına kendisine yardım etmesi için Allah Teâlâ'ya arz eder ve niyazda bulunur. İşte böyle zor anlarda insanın dua vesilesi yapabileceği ihlâslı işlerinin olması ne güzeldir. Sevgili Peygamberimiz böyle bir durumla karşı karşıya kalmış geçmiş ümmetlerin başından geçen kıssalardan örnekler verir.
Bir hadis-i şerifte Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurdular:
"Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktı. Akşam olunca geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan kayan bir taş yuvarlanıp mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında "Bizi bu kayadan salih amellerimizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağımız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:
"Allahım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim.
Birgün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım. Onlar uyumadan önce de dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim.
Süt kabı elimde bütün gece şafak atana kadar başlarında uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler. Rabbim! Şayet ben bunu senin rızânı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al!" diye yalvardı.
Taş bir miktar açıldı ama çıkacakları kadar değildi. İkinci şahıs şöyle dedi:
"Allahım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi.
Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona yüzyirmi altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman bana dedi ki:
"Allah'tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme!"
En çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisinden uzaklaştım. Verdiğim altınları da geri almadım. Allah'ım! Eğer ben bu işi senin rızânı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır", diye yalvardı.
Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı. Üçüncü şahıs dedi ki:
Allahım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Birgün bu adam çıkageldi. Bana: "Ey Allah’ın kulu! Ücretimi ver", dedi. Ben de ona: "Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi", dedim. Adamcağız: "Ey Allah’ın kulu! Benimle alay etme, deyince, seninle alay etmiyorum", diye cevap verdim.
Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.
"Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızânı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar" diye yalvardı. Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler. (Buhârî, Müslim)
Yukarıdaki Hadis-i şerifin öğrettikleri: Anaya babaya saygı ve hürmet, nefsin bilhassa şehevî hislerine sadece Allah korkusundan dolayı hakim olabilmek ve kul hakkına hürmet etmenin değerli amellerden olduğunu öğrenmiş oluyoruz. İçimiz daraldığı zaman böyle sırf Allah rızası için yerine getirdiğimiz samimi davranışlarımızı dua vesilesi yapabileceğimizi de bu hadis-i şerif bize öğretmiş oluyor. İşte o zaman çıkılmaz gibi görünen sıkıntılardan kurtulmuş oluruz. Rabbimiz de bu konuda ne güzel buyuruyor:
"Kim Allâh’tan korkarsa, Allâh ona bir çıkış yolu ihsân eder ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allâh’a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allâh emrini yerine getirendir. Allâh her şey için ölçü koymuştur." (Talak, 2-3)