Anasayfa
<
11-02-2020

Biz olabilmek...
Afrika’da çalışan bir antropolog bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir. Oyun basittir. Çocukları belirli bir yerde yan yana sıraya dizer ve açıklar: “Herkes karşıdaki ağaca kadar tüm gücüyle koşacak ve ağaca ilk ulaşan birinciliği kapacak. Ödülü ise yine o ağacın altındaki güzel meyveleri yemek olacak.”

Çocuklar oyuna hazır olunca, antropolog oyunu başlatır. İşte o anda bütün çocuklar el ele tutuşur ve beraberce koşarlar. Hedef gösterilen ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar.

Antropolog şaşırır ve çocuklara neden böyle yaptıklarını sorar. Aldığı cevap hayli manidardır; “Biz ubuntu yaptık... Yarışsaydık, aramızdan sadece bir kişi yarışı kazanacak ve birinci olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken yarışı kazanan bir kişi ödül meyveyi yiyebilir?

Oysa biz ubuntu yaparak hepimiz yedik. Ubuntu bizim dilimizde “Ben, biz olduğumuz zaman benim demek.”

*** Yukarıdaki yazı, Facebook’ta yapılan paylaşımlardan bir alıntı. Gerçeği ne kadar yansıtıyor bilmiyorum, ama özünde çok ama çok güzel bir öğreti taşıyor. Bir insanlık dersi veriyor bize. Birlik içerisinde olmanın gücünü, yüceliğini anlatıyor.

Birlik ve beraberlik, toplumların geleceği, sağlıklı gelişimi için belki de tek reçete. Birbirine bağlı olan, “biz” duygusuyla hareket edebilen toplumlar daima kazançlı çıkarlar. Çözülmeye müsait olan, birbirinden kopuşan toplumlar ise kaybetmeye mahkumdur.

Özellikle, bizim gibi azınlık toplumları için “birlik – beraberlik” kavramları çok önemlidir. Bu toplumlar birlik içerisinde hareket ettikçe benliklerini korumayı başaracak ve kimliklerini diri tutabileceklerdir. Birlik ve beraberlik ruhunun yerini kıskançlık, çekememezlik aldığı
zaman ise o toplumda çözülmeler başlayacak ve benliği, kimliği tehlikeye düşecektir.

Örnek; 29 Ocak 1988’de kimliğini inkar edenlere karşı el ele tutuşan, yapılan haksızlıklara karşı haykıran azınlık insanı en büyük gücünü birbirine kenetlenmekten sağlamıştır. Kadınıyla, erkeğiyle, çoluk çocuğuyla yollara döküldüyse, polis barikatlarına göğüs gerebildiyse, bu ancak birlik - beraberlik ruhuyla gerçekleşebilmiştir.

Zor günler insanları birbirine daha da yakınlaştırır. Ancak rehavet çökmeye başladı mı, dağılmalar da beraberinde gelir. Bu nedenle, sadece güç zamanlarda değil, her koşulda birlikte hareket edebilmeyi başarmaktır marifet olan.

İnsanoğlunun tabii ki zaafları vardır. Bazen vurdumduymazlıktan, bazen egolarımızdan, kişisel menfaatlerimizden dolayı sadece kendimizi düşünerek hareket ederiz. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dediğimiz çok olmuştur. Ya da kıskançlık duygularımıza yenik düştüğümüz ve akıl tutulmasına uğradığımız anlar.
“Bu duygulardan arınmış bir insan, mükemmel bir insandır. Bu gerçekçi değil.” diyebilirsiniz. Haklı da olabilirsiniz. Ancak bu duyguları kontrol altına alabilmeyi öğrenmek de bizim elimizde.

Kişisel görüşüm; toplum olarak en önemli zaafımızın yıkıcı eleştiri yapma eğiliminde olmamız. “Biz” olabilmek için herşeyden önce bu bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Yapılan çalışmaların, girişimlerin, yeni atılan adımların iyi tarafını görmeye çalışarak, kısacası pozitif bir bakış açısı ve davranış içerisine girmeye gayret ederek işe başlamak hiç de zor değil.

Ne güzel demişler... Nerede birlik, orada dirlik... Bir elin nesi var, iki elin sesi var... Anca beraber, kanca beraber... Yalnız taş duvar olmaz...

11 Şubat 2020 Salı 18:27