Anasayfa
13-01-2020
Vurdumdumazlık mı, bilinçli ve kasıtlı politika mı?
Eylül ayının ilk günleriydi. Okulların açılmasına birkaç gün kalmıştı. İskeçe Azınlık Ortaokulu – Lisesi’ndeki durum azınlık toplumu arasında konuşulmaya başlanmıştı. Öğrenci sayısının tüm rekorları kırıp 740’ın üzerine çıktığı haberi bir yandan mutluluk, diğer yandan ise endişeli bir bekleyişe neden oluyordu. Çünkü ortada basit bir soru vardı: “Bu kadar öğrenci nereye sığacak?”

Nitekim 11 Eylül Çarşamba günü ilk zil çaldı ve yeni eğitim yılı başladı. İskeçe’nin tek azınlık ortaokulu – lisesinde vardiyalı eğitime dönüleceği haberleri adeta ışık hızıyla yayıldı. “Dönüleceği” diyorum çünkü 3 yıl önce okulun ana binası yetersiz gelmiş, öğrenci sayısının artması nedeniyle ilk kez “vardiyalı” eğitime geçilmişti. O dönemde Başbakan Aleksis Çipras İskeçe ziyareti sırasında azınlık lisesine de gelmiş ve “sorunu” yakından görmüştü. İskeçe ilinin en kalabalık okulunun en küçük okul bahçesinde yaptığı konuşmada “normal” eğitim sürecine geçebilmek için bazı adımlar atacaklarını söylemişti. O küçük okul bahçesinde başbakanın yaptığı konuşmayı duyanlardan biri olarak “galiba yeni okul binası yapılacak” diye düşünmüştüm. Hatta buna inanmıştım da. Zira, İskeçe Azınlık Ortaokul – Lisesi’nin küçücük bahçesinde yakından gördüğüm ve konuşmasını dinlediğim başbakanın yüzünde, okulla ilgili olarak yıllardır süregelen “olumsuz durumun” ve yıllardır süregelen “haksızlığın” idrakine varmış olmanın yansımasını gördüm. Belki de böyle olmasını istediğim için, olayı ve durumu bu şekilde yorumlamış olabilirim.

Aradan bir süre geçti ve azınlık lisesi için İskeçe Vakıf İdaresi’ne ait tek katlı bir yapının, ek bina olarak tahsis edileceğini öğrendik. Tahsis edilen bina eski Hürriyet mahalle azınlık ilkokulu binasıydı. Bu binaya yapılacak birkaç sınıf sayesinde İskeçe Azınlık Ortaokulu – Lisesi öğrencileri ve öğretmenleri vardiyalı eğitimden kurtulacaklardı. Amaç buydu. Vardiyalı eğitime olan gereksinimin ortadan kaldırılmasıydı amaç. Benim umduğum gibi, sandığım gibi ve inanmak istediğim (azınlıktan birçok kişinin de inandığı ve umduğu) gibi “yeni ve modern bir okul binası” falan yoktu planlarda. İhtiyaçlara cevap verecek, öğrencilerin eğitim, spor ve sosyal ve kültürel aktivite alanlarındaki ihtiyaçlarına cevap verecek, onlara olması gereken eğitim hakkını sağlayacak bir okul binası yapılması için gereken karar, irade ve kararlılık için “şartlar” olgunlaşmamıştı! Vardiyalı eğitim ortadan kalksındı, yeterdi şimdilik!

Neyse o da “kötünün iyisiydi” veya “iyinin kötüsüydü” diyerek sineye çektik ve kabullendik. Azınlık kabullendi, birçok şeyi kabullendiği gibi. Ama herkes bunu geçici bir çözüm olduğunu ve sorunun bir süre sonra yine karşımıza çıkacağını biliyordu, hissediyordu. Ve nitekim o “bildiğimiz” ve “hissettiğimiz” durum 2019 yılının Eylül ayında karşımıza çıktı. Okulun birinci sınıfına yapılan kayıtlar artınca öğrenci sayısı yine yükselmiş ve yeni bir rekor kırılmıştı. 740’ın üzerine çıkan öğrenciler ana bina ve ek binadan taşıyordu. Durum o kadar net ki: “İskeçe yeni bir azınlık ortaokul – lise binası istiyor!” diye adeta haykırıyordu. Ama nafile. Karşımızdaki “devletimiz” bizi görmüyor ve duymuyordu. Öğrenci velilerinin kararıyla boykot başladı. Hem de eğitim yılının ikinci günü. Eylemlere, boykotlara alışık olmayan, bu konuda hiçbir tecrübesi olmayan Türk azınlık insanı sesini duyurabilmek, yaşadığı soruna çözüm talep edebilmek için sesini yükseltti. Sabahın köründe çocuğuyla birlikte köyden çıkan anneler azınlık lisesinin önüne taşındı günlerce. En sonunda da son derece dinamik, heyecanlı ve coşkulu bir protesto yürüyüşü yaptı azınlık insanı. O gün o eyleme katılan annelerden birçoğu hayatının ilk eylemine, ilk protesto yürüyüşüne katılmıştı. Ne için, ne uğruna? Evladının eğitimi uğruna. Kendisine verilmeyen eğitimi, oğlunun kızının alabilmesi için, insanca şartlarda eğitim görebilmesi için hayatında ilk kez eyleme katıldı birçok anne! Hatta belki de biraz çekinerek, yürüdü, hatta slogan attı. Ne için? Çocuğunun daha iyi şartlarda bir eğitim alabilmesi için. Çocuğunun vardiyalı eğitime tabi tutulmaması için.

Eylem, yerel yöneticilerin ve özellikle de eyalet başkanı Hristos Metios’un Atina’ya giderek sorunu yetkili bakanlıklara aktarması ve vardiyalı eğitimin sona ermesi için prefabrik sınıfların okulun ek binasına getirileceği yönünde taahhütler üzerine son buldu. Dersler iki haftalık bir boykot sonrasında başladı. Ancak verilen sözler veya taahhütler çabuk unutuldu. Hatta azınlık milletvekillerinin meclise sorduğu sorulara bile Batı Trakya tabiriyle “suya salarcasına” yanıtlar verildi. Devletimiz bir kez daha Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu’nun taleplerine kulaklarını tıkadı.
“Yılbaşı tatiline kadar prefabrik sınıfların getirilebileceği” yönünde sözler uçtu gitti. Biz de gazete olarak konuyu, daha doğrusu bu büyük sorunu bu haftaki manşetimize taşıdık. Çünkü malum: “TATİL BİTTİ FAKAT VARDİYALI EĞİTİM BİTMEDİ!”


13 Ocak 2020 Pazartesi 14:34