07-02-2025
29 Ocaklar ve Yunanistan’ın politikası
Batı Trakya Türk Azınlığı, Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmış haklarına rağmen yıllardır Yunanistan tarafından ciddi hak ihlallerine maruz bırakılmaktadır. 29 Ocak 1988’de yaşanan Toplumsal Dayanışma ve Milli Direniş Günü, bu ihlallere karşı azınlığın demokratik mücadelesinin simgesi haline gelmiştir. Ancak aradan geçen 37 yıla rağmen Yunanistan’ın demokrasi ve insan hakları çerçevesinde Batı Trakya Türklerinin haklarını tam anlamıyla iade etmeye yönelik bir politika izlediğini söylemek mümkün değildir. Aksine, azınlık haklarına yönelik baskılar ve kısıtlamalar artarak devam etmektedir. Batı Trakya Türklerinin mücadeleleri sonrasında vatandaşlık hakları alanındaki iyileşmeye, aradan geçen yıllara rağmen kolektif haklarda yani azınlık hakları alanında benzer bir iyileşme yaşanmamıştır.
En temel insan haklarından biri olan kimlik tanınması meselesi, Batı Trakya Türklerinin karşılaştığı en büyük sorunlardan biridir. Batı Trakya Türklerinin Türk kimliğinin inkarı, bu konuyla doğrudan bağlantılı olan Avrupa İnsan Hakları Mahmemesi kararlarına rağmen devam etmektedir.
Yunanistan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) azınlık derneklerinin resmi olarak tanınmasına dair kararlarını uygulamamakta ısrarcı davranmaktadır. "Türk" kelimesinin kullanımı hukuken engellenmekte, azınlık mensupları kendi kimliklerini ifade etmekte zorlanmaktadır. Türk kimliğinin özgürce ifade edilmesi her alanda engellenmekte, buna uymayanlar ise siyasette, sosyal ve ekonomik hayatta sınırlandırılmakta, dışlanmakta ve hatta izole edilmektedir. Türk kimliğini ifade eden, çağrıştıran her unsurun üzeri örtülmektedir. Tarif ettiğimiz bu ortam, 37 yıl öncesine değil, günümüze ait. Bu durum, uluslararası hukuk ve Avrupa Birliği normlarıyla açıkça çelişmektedir.
Bir önemli nokta da yasak kapsamının “Türk” ifadesinden sonra “Batı Trakya” ifadesinin de dahil edilerek genişlemiş olmasıdır. Türk ibaresinin 37 yıldır yasak olduğunu biliyoruz. Artık “Batı Trakya” ibaresi de hemen hemen aynı yasak kapsamında değerlendirilmektedir.
Eğitim ve dini özgürlükler alanında da ciddi kısıtlamalar söz konusu. Türk azınlığın kendi okullarını yönetme hakkı sistematik olarak ihlal edilmekte, azınlık okullarının kapatılması ve öğretmen atamalarının tamamıyla devlet kontrolüne alınması ve azınlık toplumunun eğitim alanında söz sahibi olma hakkının neredeyse yok edilmesi uluslararası anlaşmalarla garanti altına alınan azınlık eğitim hakkını fiilen kısıtlamaktadır. Müftülük seçimlerinde de benzer bir durum söz konusudur; azınlığın kendi dini liderlerini seçme hakkı gasp edilerek müftüler devlet tarafından atanmakta, azınlık toplumunun seçtiği müftüler tanınmamakta, böylece dini özerklik ortadan kaldırılmaktadır.
Ekonomik ve sosyal alanda da ayrımcılık politikaları devam etmektedir. Tarım, ticaret ve kamu sektöründe Batı Trakya Türklerine yönelik ayrımcı uygulamalar, bölgedeki azınlık mensuplarının ekonomik gelişimini engellemekte ve onları göçe zorlamaktadır. Kamu kurumlarında azınlık mensuplarının istihdam edilmemesi, ekonomik eşitsizlikleri daha da derinleştirmektedir. Sadece bölgemizde değil, Yunanistan geneli dikkate alındığında en yüksek işsizlik oranı, Batı Trakya’daki Türk azınlık köylerindedir. Unutulmamalıdır ki; binlerce aile reisi ailesinin geçimini sağlamak için yıllardır yurt dışında çalışmak zorunda kalmaktadır.
Tüm bu ihlallere rağmen Yunanistan uluslararası toplumun eleştirilerine karşı kayıtsız kalmaya devam etmektedir. Avrupa Birliği ve uluslararası insan hakları kuruluşlarının raporları, Yunanistan’ın Batı Trakya Türk Azınlığına yönelik politikalarının demokrasi ve insan haklarına aykırı olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu ihlallerin sona ermesi ve azınlık haklarının iadesi için uluslararası baskının artırılması gerekmektedir. Aslında bu da tek başına yeterli değil, çünkü Yunanistan’da demokrasi ve insan haklarını benimsemiş, bunu zayıflık olarak değil bir hak olarak görebilecek yöneticilerin varlığı şart.
29 Ocak ruhu, Batı Trakya Türklerinin hak mücadelesinde hala bir sembol olmaya devam etmektedir. Bu memlekette var olabilmemizin bir dönüm noktası olarak gördüğümüz 29 Ocaklar, azınlık hakları alanındaki hak gasplarına karşı demokrasi mücadelesinin de ilham kaynağı olacaktır.