Anasayfa
23-05-2016
Cumhurbaşkanı, devlet ve azınlık
Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos’un Gümülcine ziyaretinde yaptığı azınlıkla ilgili açıklamalar uzun süre tartışılacak. Pavlopulos, Gümülcine ve Batı Trakya’nın Yunanistan’a ilhakı için yapılan kutlamalara katılmak üzere geldi.

Devletin zirvesinin bölgemizi ziyaret etmesi elbette ki önemli. Cumhurbaşkanı Pavlopulos, bölgemize yaptığı ziyarette en önemli ve ağırlığı olan konuşması bize göre Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı kendisine göre ise Müslüman azınlıklar ilgili olan konuşmaydı.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın neler söylediğine bakmaya çalışalım. Pavlopulos, uzun bir bölümünü azınlığa ve Türkiye’ye ayırdığı konuşmasını şehir meydanında Kılıç anıtının karşısında bulunan Rodop Ticaret ve Sanayi Odası’nda yapıyor.

Batı Trakya Türk Azınlığı’yla ilgili açıklamalarına Lozan antlaşmasıyla başlıyor. Ve “Lozan antlaşması Batı Trakya’da dini azınlık (yani Müslüman) öngörüyor. Türkiye’de ise etnik azınlık öngörüyor” diyor. bunun için sayfalarca yazı yazılır hiç kuşkusuz ama Lozan antlaşması İstanbul’da, Batı Trakya’da da dini azınlıklar öngörüyor. İstanbul’da gayri müslim azınlıklar, Batı Trakya’da da Müslüman azınlık.

Yani Lozan antlaşması İstanbul’da gayri müslim azınlıklardan bahsediyor diye oradaki azınlıkların “milli kimlik” hakları ortadan kalkmadığı gibi bizlerin yani Batı Trakyalıların da “milli kimlik” hakkımız ortadan kalkmamıştır. Ben çok küçük yaştan beri kendimi Türk hissediyorum ve öyleyim. Milli kimliğinin ve milli bilincinin ne olduğunu bugüne kadar sanırım Batı Trakya’daki azınlık (buna gerek olmamasına rağmen) bir çok kez ortaya koymuştur. Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türk azınlığın, bu ülke için yani Yunanistan için “kötü” bir şey olmadığını bu ülkenin siyasetçileri, yöneticilerinin artık anlaması ve halkını bu “kabustan” kurtarması gerekiyor.

Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasında Batı Trakya’daki azınlığın nüfusunun arttığını söylüyor. Ne yazık ki bunun da doğru olduğunu söyleyemeyiz. Evet, nüfus arttı ama dünyadaki Batı Trakya Türklerinin sayıları arttı. Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığın sayısı 1920’lerde ne kadarsa (gerek Türk, gerekse Yunan verilerine göre) yine üç aşağı beş yukarı o kadar. Normalde iki veya üç katına çıkması gereken nüfus, ekonomik, siyasi ve kültürel baskılar nedeniyle doğduğu topraklardan göç etmek zorunda kaldı. En iyi örnek 60 bin Batı Trakya Türkünü vatandaşlıktan çıkartan vatandaşlık yasasının ırkçı 19. maddesi.

Sayın Cumhurbaşkanı azınlık okulları sayısında hızlı bir artış olduğunu iddia etti. Şu kadarını söyleyelim. Bundan 20 yıl önce 200’ün üzerinde olan azınlık ilkokul sayısı şu anda 130 civarında. Bunların büyük bölümü de son 10 yıl içinde kapatıldı. Diğerlerinin de kapatılması için “azınlık okulu kötü okuldur” şeklinde bir propagandanın yapıldığını, bunun yanısıra azınlık eğitiminin iyileştirilmesi için azınlığın 20 yıldır dile getirdiği taleplere olumlu yanıt verilmediğini yeri gelmişken söylemek isterim.

Sayın Cumhurbaşkanı azınlığın mülkiyet hakkına tam anlamıyla saygı duyulduğunu söyledi. Evet, bu alanda son yıllarda olmumlu gelişmelerin olduğunu söylemek gerekir. Ancak 1990’ların başlarına kadar azınlık aleyhine uygulanan idari önlemler çerçevesinde Batı Trakya Türklerinin gayri menkul sahibi olamadığını hatırlatmak gerekiyor. Bunun yanısıra azınlığın elinden satın alınması için yıllarca uygulanan “milli ödenekleri” de unutmamak lazım. azınlığa uygulanan ekonomik baskılar nedeniyle Batı Trakya bölgesinin Yunanistan’ın ve Avrupa Birliği’nin hala en yoksul bölgelerinden biri olmaya devam ettiğini hatırlatmak gerekir.

Sayın Cumhurbaşkanı azınlığın siyasi temsil hakkına da değindi. Azınlığın son seçimlerde 4 milletvekili seçmiş olması da bu konuya değinmesinde etkili olmuş olabilir. Ancak 1990’larda çıkartılan yasayla Batı Trakya Türklerinin bir daha bağımsız milletvekili çıkarmaması için konan engeli de hatırlatmak gerekir. Ha bir de 1994’ten 2010 yılına kadar geçerli olan ve Rodop veya İskeçe ilinde azınlığın, olur da bir gün azınlık üyesi vali seçme ihtimalini ortadan kaldırmaya yönelik “süper valilik” formulünü de unutmamak lazım.

Sayın Cumhurbaşkanı, Batı Trakya’da dini azınlık kabul edildiğin ancak bununla birlikte Yunanistan’ın “kendini tanımlama hakkı”nı tanıdığını söyledi. Fakat bu hakkın kullanımının anayasayı ve Yunan hukuk sistemini ihlal etmede araç olamayacağını söyledi. Yani “Biz Lozan’a bakarız, bu anlaşmaya göre azınlık dini azınlıktır, bu nedenle kendi kendini tanımlama hakkı olsa da isminde ‘Türk’ kelimesi olan dernekler kurulamaz, azınlık eğitimiyle ilgili alınan kararlara fazla itiraz edilemez, edilmemeli” mi demek istiyor.

Sayın Cumhurbaşkanı “Lozan antlaşması Batı Trakya’da dini azınlık, Müslüman azınlığı öngörüyor. Bu azınlık bu özelliğiyle tüm haklara sahiptir. Lozan antlaşmasına göre; Türkiye’deki azınlıklar etnik azınlıklardır. Rum azınlığıdır. Bu fark iyi bir şekilde anlaşılmalı ve buna herkesin saygı göstermelidir. Kendini tanımlama hakkı, hukuku ihlal etme aracı olamaz. Azınlık milletvekilleri ve kamu görevi yapan tüm azınlık mensuplarının Yunan yasalarına saygı göstermeleri gerekir. Tüm Yunanlılar olarak, Hıristiyan Yunanlılar olarak da, Müslüman Yunanlılar olarak da, fakat özellikle kamu görevi yapan Müslüman dinine mensup azınlık mensuplarının ve meclis içinde gerekli garantileri veren azınlık milletvekillerinin anayasaya ve Yunan hukuk sistemine saygılı olmaları gerekiyor.” derken aslında Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’na ve onun temsilcilerine üstü kapalı “yasaları ve anayasayı ihlal ediyorsunuz veya buna yelteniyorsunuz” ithamında bulunuyor.

“Kendini tanımlama hakkı, hukuku ihlal etme aracı olamaz” derken bir anlamda da azınlığın ögürlüklüklerini kısıtlıyor. Özgürlükler ve demokrasinin ön plana çıkarılmasını beklerken, devletin güvenliği ve devletin kanunlarına saygı ve itaat çağrıları ön plana çıktı. Sanki demokratik taleplerde bulunan bir azınlık değil de, isyankar ve yasaları tanımayan bir toplum var karşımızda.

Son 20 yıldır azınlık hakları ve demokratik talepler anlamında pek bir kazanım elde edemeyen azınlık toplumunun durumu ve talepleriyle ilgili olarak devlet yapısında ciddi bir direncin olduğu anlaşılıyor. Topluma ve tabii ki devletin zirvesine bilgi, görüş ve yorum aktaran çevrelerin, Batı Trakya Türklerini “tehlike – tehdit” unsuru olarak lanse ettiği görülüyor. Bunun bir son bulması şart. Bu sebeple de azınlığın seçilmişlerine ciddi görevler düşüyor. Vatandaşı olduğumuz devletin Cumhurbaşkanı’na azınlığı ilgilendiren meselelerin bir “demokrasi sorunu” olduğu çok iyi anlatılmalı. Tabii bunları anlamak isteyen, sorunu olduğu gibi görmek isteyen, rencide ettiği toplumla empati kapabilecek bir devlet anlayışı gerekiyor.

23 Mayıs 2016 Pazartesi 13:33