Anasayfa
31-05-2016
İlginç bir dönemden geçiyoruz
Son derece ilginç bir dönemden geçiyoruz. Batı Trakya Türk Azınlığı’na geçmişi hatırlatan olaylar yaşıyoruz. Azınlık kurumlarına baskı ve sindirme hareketlerinden tutun da, azınlığın milli kimliğine ve kültürüne yönelik açıklamalarla azınlığın ne olduğu ve ne olamayacağı “dayatılıyor.”

“Azınlık etnik azınlık değil, olamaz” , “azınlık tüm haklara sahip, hatta fazlasına bile sahip” , “Azınlık yasalara uymalı” türünden açıklamaları son dönemde sıklıkla duyuyoruz. Batı Trakya Türk Azınlığı’nın hakları, özgürlükleri, kültür ve eğitimdeki “yaşam alanı”nı sınırlandırmaya ve kısıtlamaya yönelik bir çabayla karşı karşıya.

14 Mayıs etkinlikleri için Gümülcine’ye gelen ve azınlığın etnik bir azınlık olmadığını ve milli kimliğe sahip olmasının sözkonusu olamayacağını söyleyen Cumhurbaşkanı’nın bunu “tesadüfen” söylemediği, yeni gelişmelere bakınca ağırlık kazanıyor. Ne demek istiyoruz? Şöyle anlatmaya çalışayım. 14 Mayıs’ın üzerinden 11 gün sonra yani 25 Mayıs Çarşamba günü Atina’da bir kitap tanıtımı yapıldı. Kitabın yazarı Gümülcineli bir siyasetçi. Evripidis Stilyanidis. Kendisi seçim yasasının azizliği ve mecliste bu dönem 8 partinin temsil ediliyor olması nedeniyle milletvekili seçilemedi. Stilyanidis, “Trakya: Bir sonraki adım” adı altında bir kitap yazdı. Tanıtımı da Atina’da devletin tüm ağırlığının hissedildiği ve hissettirildiği bir etkinlikle yapıldı. Tanıtıma bizzat Cumhurbaşkanı da katıldı. Kitabın konusu ağırlıklı olarak Bat Trakya ve azınlık. Kitabın tanıtımı, Yunanistan’ın “Batı Trakya ve azınlık meselesinin ülkenin bir iç konusu olduğu” tezine ters düşecek şekilde Dışişleri Bakanı tarafından yapıldı. Dışişleri Bakanı Nikos Kocias burada yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı’ndan sonra azınlığımızın milli kimliğiyle ilgili konuda açıklama yapan ikinci devlet ve hükümet yetkilisi oldu. Hem de birkaç gün arayla. Sayın Kocias bu konudaki resmi söylemi biraz “ileri” taşıyarak “Trakya’daki azınlık Yunanlıdır” dedi. Bu açıklama üzerine sosyal medyada sorulan bir soruyu gerçekten ben de merak ediyorum; “Trakya’daki azınlık eğer Yunanlıysa, o zaman çoğunluk ne?”

Kocias’ın “Azınlık, Müslüman ülkelerdeki vatandaşlardan bile fazla haklara sahip” açıklamasını ise “Size çok bile hak veriyorsunuz, daha ne istiyorsunuz bre gafiller” şeklinde okumak da mümkün. Dışişleri bakanının “Azınlığı dış politika malzemesi yaptırmayız, ana vatanlar için araç yaptırmayız” cümleleri ise Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu’nun, anavatanı Türkiye ile arasındaki ilişkiyi reddetme ve buna izin vermeme niyetini ortaya koyuyor. Ancak şurası bir gerçek ki; bu gerçekte mümkün değil. Zira, İstanbul’daki veya Aravutluk’taki Rumların bağları nasıl ki anavatanları Yunanistan’la kopmayacaksa, Yunanistan’da yaşayan Türklerin de, Türkiye ile olan bağlar kopamaz. Bu tarihi bir gerçektir. Bunu reddetmek tarihi reddetmekle eşdeğerdir.

Evripidis Stilyanidis yazdığı kitabında Batı Trakya’daki azınlığı ve buradaki (seçim sonuçlarını temel alarak) olayları “tehdik ve tehlike” ekseninde ele almış. Yunanistan hükümetlerinin ilgisizliği ve Trakya’daki durumu ciddiye almaması sonucunda Türkiye buradaki azınlık sayesinde güç kazandı iddiası kitabın temel felsefesini oluşturuyor. Sayın Stilyanidis’in özellikle de seçim dönemlerindeki açıklamalarını bildiğimiz için aslında bu bizim için büyük bir sürpriz olmadı. Batı Trakya’da “azınlık her şeyi eline aldı, istediği kişileri milletvekili, belediye başkanı seçiyor, memleket elden gidiyor” politikasıyla Yunanistan genelinde ve özellikle Atina’daki karar merkezlerinde bir “algı” yaratmak gerçek durumun üstünü kalın bir örtüyle kapatır.

Azınlığı tehdit ve tehlike olarak göstererek ve bu “sanal” durumla “mücadele” etmek için devlet ve hükümetin imkanlarından da yararlanarak geçmişte örneklerini gördüğümüz özel komiteler, komisyonlar oluşturarak “memleket kurtarmak” ne kadar doğru? “Tehdit ve tehlike” politikasıyla ne bölgeye, ne bölge insanına ne de ülkeye fayda geleceğine inanmıyorum. Batı Trakya’daki soruna “demokrasi sorunu” penceresinden değil de, “azınlığın yükümlülükleri” ve ülkenin “sözde güvenliği” penceresinden bakıldığı sürece manzara hep “kötü” görünecek.

Son dönemde yaşanan olaylar ve azınlığa yönelik açıklamalarla Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’na yönelik organize bir “durumun” olduğu izlenimi ve inancı azınlık kamuoyunda sağlamlaştı. Umarız mecliste oluşturulacağı açıklanan Trakya ile ilgili partilerarası komisyonun hayata geçirilmesi, Batı Trakya Türklerine yönelik eski baskıcı dönemleri hatırlatacak icraatların hızlanacağı dönemin başlangıcını teşkil etmez. Tabii ki azınlığın da demokrasi ve hukuktan ayrılmadan demokratik ve haklı talepleri için verdiği mücadeleyi hızlandırması ve etkinleştirmesi için mutlaka adımlar atması gerekiyor.

Batı Trakya ve Türk azınlığı, vatandaşı olduğu Yunanistan için, son zamanda “pazarlandığı” gibi bir iç güvenlik meselesi veya yasadışı faaliyetlerin yapıldığı bir “kanun tanımazlar vadisi” değildir. Hem Yunanistan için hem de daha geniş coğrafya için ekonomik ve kültürel açıdan işbirliği ve dostluk için gerçek anlamda “köprü” olabilecek bir “fırsattır” aslında. Bu fırsattan yararlanmanın koşulu ise hiç şüphesiz demokrasi ve insan haklarının azınlığa çok görülmemesidir. Tabii fırsatlardan yararlanmak için “fobilerden” kurtulmak şart.

31 Mayıs 2016 Salı 13:01