Anasayfa
14-06-2016
“Yasallık”
Bir önceki Başbakan Andonis Samaras görevde olduğu sırada Gümülcine’ye gelmişti. Burada yaptığı konuşmada “azınlık” konusuna değindiğinde özetle “Azınlık yasalara ve anayasaya uymalıdır” şekilde bir ifade kullandı.

Azınlığın tüm haklara sahip olduğunu falan iddia ettikten sonra sayın eski başbakanın “azınlığımızla” ilgili somut söylediği şey bu oldu. Bu cümlenin arkasında “Azınlık yasalara pek uymuyor, kanun dışı işler yapıyor” imasının yattığını anlamak için medyum olmaya gerek yok.

Birkaç hafta önce ise Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos, bölgemizi ziyaret etti. Kendisi Gümülcine’de yaptığı konuşmada azınlığın (yani Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın) Lozan antlaşmasına göre milli kimliğe sahip olma hakkının olmadığını söyledi. Bunun yanısıra azınlığın ve başta milletvekilleri olmak üzere azınlık temsilcilerinin bu antlaşmanın çerçevesine ve dahi ülkenin yasalarına ve hukuk sistemine “uyması” gerektiğini vurguladı. Yani mealen şöyle dedi; “Burada herşey açık. Sizin durumunuzu belirleyen bir çerçeve var. Siz de bu çerçeveden çıkmayın. Yasalara ve ülkenin oluşturduğu hukuk sistemine riayet edin.”

Azınlık toplumu, uzun bir süredir “yasal davranmamakla” itham ediliyor. Bu o kadar da yeni bir şey değil. Ancak son dönemde daha bir güncellendi bu mesele. Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği’ne bağlı şubelerin “kaçak kreş” olarak faaliyet gösterdiği iddia edilerek kapatılması bu “yasallık” meselesini yeniden gündeme taşıdı.

Ancak dediğim gibi bu yeni bir mesele değil. Zira azınlık ve azınlık kurumları sürekli bir şekilde “kanunsuz” davranmakla itham edilmekte ve suçlanmaktadır. Örneğin azınlığın en eski dernekleri tamemen siyasi sebeplerle kapatıldıktan sonra bu derneklerimize “sözde dernek” veya “kanunsuz (paranomo) dernek” yakıştırması yapılmakta. Müftülük sorunu çözüme kavuşturulup, bu konudaki çözümsüzlük daimi hale getirilince, azınlık toplumunun seçtiği müftüler “sözde müftü” veya “kanun dışı müftü” oluverdi. Hatta azınlığın kendi camilerinde çocuklarına din eğitimi verdiği Kur’an kursları bile “kaçak kurs” olmakla ihtam ediliyor.

Şimdi de toplum geneline hizmet vermek, temelde de kültür – sanat alanında hizmet vermek ve etkinlikler düzenlemek amacıyla farklı yerlere açılan dernek şubeleri, “kaçak kreş” olması şuçlamasıyla kapatılıyor. Azınlığın “yasallığı” bir kez daha sorgulanıyor. Azınlık bir kez daha yasal davranmamakla itham ediliyor.

Peki, bu olayı biraz analiz etmeye çalışalım. Bakalım azınlığın “yasallığı” ne derece sorulanabilir bir şey. Batı Trakya Türklerinin en eski ve tarihi kurumu olan vakıflar, Batı Trakya’daki tabiriyle Cemaatlar, 1968 yılında Cunta idaresi tarafından lağvedilip, yönetimleri görevden alındı ve devlet tarafından yönetici tayin edildi. Bu durum ülkeye demokrasinin yeniden geldiği 1974 yılından bu yana da devam ediyor. Yani azınlık kendi vakıf mallarını yönetemiyor. Kendi vakıf mallarına yönetici seçemiyor. Yani cuntavari uygulama ülkeye demokrasi geldikten sonra da 42 yıldır devam ediyor. Soruyorum; neden? Neden bu konuda yasalar ve anayasa uygulanmıyor? Neden defalarca azınlığa söz verilesine rağmen azınlığın en çok haklı olduğu vakıflar meselesi çözüme kavuşturulmuyor? Bu konuda “yasallık” sorgulanacaksa devlet bunu ne zaman yapacak?

Azınlığın bir diğer önemli kurumu; müftülükler. Neden müftülük sorununa bir çözüm getirilmiyor. Neden azınlığın seçmediği ve tasvip etmediği kişiler müftülük makamını işgal ediyor? Azınlığın istediği çözüm konusunda neden azınlıkla masaya oturulmuyor? Azınlığın seçtiği dini liderler neden tanınmıyor? Ve bu sorun ortadan kalkmadığı gibi, azınlığın müftü olarak gördüğü müftülere “sözde müftü” , “sahte müftü” gibi yakıştırmalarla bu kişilere bir illegallik, hatta “suç işliyor” elbisesi giydirilmeye çalışılıyor. İllegallik aranacaksa, bu sorunun devam etmesinin ortaya çıkardığı durumda aranmalı. Bu nedenle eğer ortada bir “suç” var ise bu azınlıkta değil, başka yerde aranmalı.

Öte yandan azınlık böyle bir talepte bulunmamasına rağmen, devlet okullarındaki müfredatta olmamasına rağmen, 240 İmam Yasası ile devlet okullarındaki azınlık çocuklarına Yunanca İslam din dersi uygulaması nasıl olabiliyor? Millvekilleri dahil, tüm azınlık kuruluşları bu uygulamayı istemiyoruz diyor ama uygulama yavaş yavaş hayata geçiriliyor. Ders var ama müfredatta yeri yok. Ders var ama kardene yeri yok. Ders seçmeli ama azınlık çocukları bu dersi alsın diye her türlü yöntem kullanılıyor. “Bu dersi almayacağım” diyenler de sindiriliyor. Şimdi bunun neresi “yasal” neresi “meşru”?

Öte yandan azınlık derneklerinin adında “Türk” var diye derneklerin yasallığını ellerinden alıyorsun ve dernekler hakkında kapatma kararı alıyorsun. Sonra bu davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kaybediyorsun. Ancak demokrasi, hukuk, insan hakları derken, insan hakları mahkemesinin bu kararını tanımıyorsun. Bu derneklere AİHM kararlarına rağmen resmiyetini iade etmiyorsun. Sonra da bu derneklere “sözde dernek” , “yasadışı dernek” demeye devam ediyorsun. Şimdi burada “illegallik” nerede, “yasallık” nerede ve kimde?

Dahası var. son günlerdeki “sorunun” da kaynağını oluşturuyor üstelik. Bundan on yıl önce anaokulu eğitimini zorunlu eğitim kapsamına alıyorsun. Fakat “azınlık eğitimi”ni bu kapsamın dışında tutuyorsun. Yani uluslararası ve ikili anlaşmalardan ve anayasadan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmiyorsun. Anaokulu eğitimini zorunlu yaparken, zorunlu eğitimin diğer aşamaları olan ilkokul ve ortaokullar gibi “azınlık anaokulları” açmıyorsun. Azınlık toplumu bu konuda taleplerini dile getirirken, devlet olarak bir hazırlık bile yapmıyorsun. Uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüğün yanısıra, azınlık toplumunun demokratik ve haklı taleplerini görmezden gelip, azınlık anaokulları açmadığın gibi azınlık çocuklarını devlet anaokullarına gitmeye zorluyorsun. Bu konuda hukuki olarak yükümlülüğünü de, toplumun taleplerini de görmek istemeyip, “nasıl olsa alışırlar” gibi bir tutum sergiliyorsun. Bu liste uzayıp gidebilir. Şimdi soruyorum; burada “yasallık” ve “meşruluk” eksikliği aranacaksa nerede ve kimde aranmalı?



14 Haziran 2016 Salı 15:13