Anasayfa
08-02-2018
Üstü örtülemeyen gerçekler…
Bazı gerçekler vardır ki bunları biz söylediğimiz zaman “provokatör” olarak nitelendirilebiliriz. Çünkü Batı Trakya Türk Azınlığı’nın maruz kaldığı baskı ve ayrımcılıklardan bahsetmek sakat bir yönetim anlayışını şikayet etmek değil de, “artniyetli” olmak ve “provokasyon” yapmak olarak lanse edilir. Bizler buna tabii ki alışığız.

Fakat öyle gerçekler var ki, bunların üstünü ne kadar örtmeye de çalışsanız örtülmüyor. Üzerini kalın örtülerle de örtseniz, öylece görünüyor.

Geçtiğimiz günlerde ülkemizin resmi istatistik kurumu bazı veriler açıkladı. Yunanistan İstatistik Kurumu tarafından açıklanan bu verilere göre, ülkenin en yoksul illeri Rodop ve İskeçe. Tesadüfe bakın ki, Rodop ili de, İskeçe ili de Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın yaşadığı Batı Trakya bölgesinde. Ülke genelinde en düşük kişi başına milli gelire sahip olan Rodop ili, en yüksek Müslüman Türk oranına sahip olan il. En düşük kişi başına milli gelire sahip olan İskeçe ili de, en yüksek Türk nüfusuna sahip olan ikinci il.

Batı Trakya Türk Toplumu’nun yaşadığı bölge, ülkenin en yoksul bölgesi. Gerçek bu. Ve bunun üstü örtülemeyecek nitelikte. Gerçek apaçık bir şekilde karşımızda. Batı Trakya bölgesindeki Türk azınlık üyeleri ayrı bir şekilde değerlendirilse o zaman uçurumun çok daha büyük olduğu anlaşılacaktır. Yani bölgemizdeki Yunanlılarla, Türkler arasındaki farkın ne kadar korkunç boyutlarda olduğu ortaya çıkacaktır.
Peki ama neden? Nedeni aslında basit. Yönetimin 1950’lerden bu yana Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu aleyhine ayrımcı ve baskıcı bir politika izledi. Bu politikanın en önemli araçlarından biri de “ekonomik baskı”ydı. Azınlık insanı uzun yıllar boyunca gayrimenkul bile satın alamadı. Elindeki toprakları satması için devletin Hıristiyan vatandaşlara özel kredileri uygulamaya konuldu. Eleftherotipia gazetesindeki “İos ekibinin “Milli krediler” dosyası bugün gibi akıllarda. 1990’ların ilk çeyreğine kadar devam eden bu uygulama sayesinde Batı Trakya’daki toprakların ve gayrimenkullerin büyük bölümü el değiştirdi. Azınlık yoksullaştı. Azınlığın ekonomik olarak durduğu yerde sayması, hatta gerilemesi sağlandı. Azınlığın eğitilmiş kesimi burada kalmadı. Türkiye’ye veya Avrupa’ya gitti. Batı Trakya’da ise çok büyük oranda toprağa bağlı, çiftçilik ve hayvancılık yapan, Gümülcine ve İskeçe şehirlerinde küçük esnaf veya işçilik yapan yoksul ve eğitim seviyesi olarak çok aşağılarda olan bir toplum yaratıldı.

1980’lerde azınlığın verdiği mücadeleler, 29 Ocakların yaşanması ve Batı Trakya sorununun biraz da uluslararası platrofma taşınmaya başlamasıyla azınlık aleyhine uygulanan ekonomik baskı ve ayrımcılıklar biraz hafifletildi. Hafifletilmek zorunda kalındı. Azınlık insanı vatandaş hissetmeye başladı yavaş yavaş. Azınlık biraz nefes aldı. Bu noktada bir parantez açıp azınlık haklarındaki baskı ve haksızlığın devam ettiğini de söylemek gerekir.

Ancak yılların neden olduğu uçurumun ortadan kaldırılması için, azınlığın ekonomik geri kalmışlığını gidermek için ciddi ve samimi hiç bir çalışma yapılmadı. “Durumu idare etmek” ve “azınlığı biraz rahatlak” temel felsefe olarak seçildi. Yeni dönemde azınlığın ekonomik kalkınmasını sağlamak, Batı Trakya Türk Azınlığı’nın ekonomi alanında aşama katetmesini sağlamak şöyle dursun, geri planda da olsa hep bir ekonomik baskı devam etti. Azınlık geri bırakılmışlığından kurtulması için teşvik edilmedi. Azınlıktaki işsizliğin azaltılması için hiç gayret gösterilmedi. Tabiri caizse azınlığın ağzına bir parmak bal çalınıp gönderildi.

Ve bunun sonucunda bugünkü manzara ortada. Yunanistan’ın en yoksul iki bölgesi Gümülcine ve İskeçe. Bunu daha doğru bir şekilde söylemek gerekirse; Yunanistan’ın en yoksul vatandaşları Batı Trakya Türkleri olmaya devam ediyor.

Yunanistan İstatistik Kurumu’nun bu verileri ve bu açıklaması ülkemizin bir ayıbıdır. En hafif tabirle ayıbıdır. Aynı zamanda bir başka gerçeğin de ispatıdır. Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu’nun maruz kaldığı baskı ve ayrımcılığın fotoğrafıdır.

Azınlığın maruz kaldığı bu durumda devleti yönetenlerin sorumluluğu hiç şüphesiz ki çok büyüktür. Ancak bu durumun duyurulması, anlatılması ve bu kötü vaziyetin değişmesi için, azınlık insanının yoksullukla mücadele edebilmesi ve bu durumdan kurtulabilmesi için azınlığın da yapması lazım gelen şeyler var. Azınlık bu sorunu ciddi bir şekilde ele almalı ve çözüm için, durumun değişmesi için bir yol haritası oluşturmalıdır. Azınlığın ekonomik kalkınması için adım atmak için geç bile kalınmıştır. Son yıllarda ekonomik krizin de etkisiyle bölgemizdeki gençlerin göçünü gördükçe bu olayın boyutu çok daha iyi anlaşılıyor. Batı Trakya’nın özellikle Balkan bölgesindeki köylerde işsizlik oranının yüzde 50’lerin üzerinde olduğu gerçeği herşeyi açıkça anlatıyor zaten.

Azınlık toplumunun ekonomik kalkınması için acilen önlem alınmasını isteyen DEB Partisi’nin talebi ve buna Avrupa Parlamentosu’ndaki EFA grubunun da destek vermesi önemli bir gelişme. Bu taleplerin daha kapsamlı hale getirilerek, tüm kurum ve kesimlerin koordineli olarak ciddi bir şekilde dile getirmesi, sadece dile getirmekle kalmadan, uygulanmasını istemesi şart.

Bazı gerçekler vardır ki; üstünü örtmeye de çalışsanız örtülmez. Yunanistan İstatistik Kurumu’nun açıkladığı tam da böyle bir şey; Üstü örtülemeyen gerçekler…

8 Şubat 2018 Perşembe 22:19