Anasayfa
07-08-2018
Müftülük Sorunu…
Müftülük sorunu. Batı Trakya Türk Azınlığı’nın sorunlarını sıralamaya başlarken her zaman birinci veya ikinci sırada yer alan problem. 1985 yılında dönemin Gümülcine Müftüsü Hüseyin Mustafa’nın vefatından sonra Yunanistan devletinin müftü tayininde benimsediği yöntem azınlıkla devlet arasında en önemli sorunlardan biri olmuştur. 1990 yılında dönemin İskeçe müftüsü Mustafa Hilmi’nin vefatından sonra sorun daha da derinleşmiştir.

Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın müftülük sorunuyla ilgili talep ve beklentilerini dikkate almayan Yunanistan devleti, bu ısrarını uzun yıllar sürdürmüştür. 1990’da azınlık camilerde yaptığı oylamayla kendi müftülerini seçmiştir. Gümülcine’de İbrahim Şerif ve İskeçe’de Mehmet Emin Aga, toplumun seçtiği, benimsediği ve kabul ettiği müftüler ve dini liderler olmuştur. İskeçe müftüsü Aga’nın 2006 yılında vefat etmesinden sonra da yine camilerde yapılan seçimle Ahmet Mete, İskeçe müftüsü seçilmiştir.

1985 yılında başlayan ve 1990 yılında İskeçe’yi de içine katarak devam eden bu süreç 33 yıldır devam ediyor. Bunun daha ne kadar devam edeceği ise hükümetin göstereceği cesaret ve iradeye bağlı.

Yunanistan’ın; azınlığı dışlamaya, daha doğrusu azınlığı görmezden gelmeye ve kendi eylem planını hayata geçirmeye dayanan “müftülük politikası” çoktan iflas etmiştir. Biraz olsun bunu ifade etme cesaretini gösteren Yunanlı politikacı veya aydınlar ise hep suçlanmıştır. Ancak şurası bir gerçektir ki Yunanistan’ın müftülük politikası çoktan iflas etmiştir ve bu politikanın ve müftü belirleme yönteminin değiştirilmesi, demokratikleştirilmesi ve meşrulaştırılması gerekir.

Son dönemde Başbakan’ını ve Eğitim Bakanı’nın söylem ve açıklamalarına bakıldığında “müftülük meselesi”nde yeni bir döneme girileceği izlenimi doğuyordu. Hali hazırda görev yapan Gümülcine ve İskeçe tayinli müftülerinin görevlerini bırakmaları için bakanlığın yaptığı girişimler sonuçsuz kalınca, yasa değişikliğine gidildi ve yaş haddinden emekli edildiler.

Tayinli müftülerin en geç iki ay içinde yani Ekim ayına kadar emekliye ayrılmalarından sonra yeni bir süreç başlayacak. Öyle anlaşılıyor ki hükümet iki müftülüğe “müftü naibi” atayacak ilk aşamada. Daha sonra ise nasıl bir yol izleneceği gerçekten merak konusu. Ben hükümetin müftülük sorunuyla ilgili olarak hazırladığı bir yol haritasının olduğu kanaatindeyim. Bunun da azınlığın hassasiyetlerinin ve beklentilerinin dikkate alınarak yapıldığını umuyorum. Ancak hükümetin şimdilik yavaş hareket ederek bu yol haritasını birkaç aşamada tamamlayacağını tahmin ediyorum. Bunun sonunda Batı Trakya Türklerinin de kabul edeceği bir formülün bulunması en mantıklı ve makul olanıdır. Bakanın konuşmasında bahsettiği müftülüklerin reorganizasyonunun müftü naiplerinin görevlendirilmesinden sonra başlayacağı anlaşılıyor. Daha sonra ise nihai aşamaya geçilip tüm tarafların üzerinde uzlaşacağı bir yöntem bulunup “müftülük sorununa” en makul çözümün bulunması gelebilir. Böyle olacak demiyorum, böyle olmalıdır diyorum.

Böyle değil de, “biz mevcut müftüleri uzaklaştırdık. Onların yerine başkalarını atarız ve bugüne kadar olduğu gibi yolumuza devam ederiz” gibi bir yöntem belirlenir ve azınlığın istek, beklenti ve talepleri görmezden gelmeye devam edilirse 38 yıllık bir sorunun devam etmesinin yanı sıra başka şeyler de yapılmış olur. Batı Trakya Türkü ile devlet arasına yeni ve büyük bir set daha çekilmiş olur. Güvensizlik duvarına birkaç tuğla daha eklenmiş olur.

Şurası bir gerçek; ülkemiz Yunanistan’ın uluslarararası platformda ve insan hakları kuruluşlarında eleştirildiği bazı konular var. Bunlardan biri de müftülük meselesi. Çünkü atanmış müftüler, temsil edilmek üzere görevlendirildikleri toplumdan kabul görmüyor. Bunun tek nedeni de devletin bu konuda benimsemiş olduğu ve 38 yıldır uygulamaya devam ettiği antidemokratik yöntem. Ancak burada bir başka gerçeği daha dile getirmek gerekiyor. Ülkesi için tüm bu olumsuz manzarayı gördüğü halde, ülkesine yapılan eleştirileri bilmesine rağmen, uluslararası platformda Yunanistan’a eleştiriler yöneltilmesine rağmen yanlış politika ve yanlış uygulamalarda ısrar eden çevreler var. Buna ister derin devlet deyin, ister antidemokratik politikaları savunan çevreler deyin, siyaha beyaz diyen, kendi önyargılarından bir türlü arınamayan bir grup sözkonusu. Bu grup azınlıkla ilgili ne olursa olsun karşı geliyor, tepki gösteriyor, engellemeye ve önlemeye çalışıyor. “Cumhurbaşkanı Erdoğan istediği için iki müftüyü emekli yaptınız” diye bağırıp çağırmalar da zaten bu yüzden. Bu grubun İskeçe Türk Birliği resmileşecek diye kıyameti kopartıp, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının Yunanistan tarafından uygulanmasına imkan verecek yasaya nasıl müdahale edip, yasayı olumludan, olumsuza, hatta çok olumsuza çevirdiklerini geçen yıl görmüştük. Aynı filmi tekrar görürmüyüz? Bilemiyoruz. Bekleyip göreceğiz. Başta da dediğim gibi; 38 yıllık bir soruna mantıklı ve makul bir çözüm bulmak devletin göstereceği cesaret ve iradeye bağlı…

7 Ağustos 2018 Salı 10:54