Anasayfa
29-10-2018
Bir başka açıdan “azınlık anaokulu” talebi…
Azınlık anaokulu talebi Batı Trakya Türklerinin dile getirdiği ancak karşı taraftan pek umursanmayan bir mesele olarak varlığını sürdürüyor. Batı Trakya Türk Azınlığı’nın azınlık eğitimiyle ilgili daha “basit” taleplerinin bile tatmin edilmediği gerçeğini dikkate alacak olursak, Türkçe – Yunanca eğitim yapacak “azınlık anaokulları” talebinin devletin “kaale” almamasını daha kolay anlarız.

Duymazdan, görmezden gelmek azınlık toplumunun aşina olduğu bir durum olduğu için bu durumu da kanıksamış haldeyiz. Ne yazık ki böyle. En makul, en mantıklı, demokratik ve haklı taleplerimize bile olumlu yanıt verilmemesi biz Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı açısından “olağan” hale geliyor. Sıradanlaşıyor bu gibi konular.

Azınlık anaokulu konusu aslında bir “azınlık hakkıdır.” Uluslararası hukukun bize tanıdığı inkar edilemez bir haktır. Madem ki “zorunlu eğitim” kapsamına alındı o zaman devlet azınlığa iki dilli yani Türkçe – Yunanca azınlık anaokulu açmak zorundadır. Bu ülkemiz Yunanistan’ın uluslararası hukuktan doğan bir yükümlülüğüdür. Nasıl ki ilkokul ve ortaokullarımız var. Nasıl ki Türkçe – Yunanca eğitim yapılan zorunlu eğitim kurumlarımız var, o zaman anaokulu eğitimini de bu kapsama almak durumundasınız. Eğer çeşitli “bahanelerle” bu yapılmıyorsa uluslararası hukuk normlarına aykırı hareket ediliyor demektir.

Malum, ülkemiz Yunanistan’da anaokulu eğitimi 2006’dan bu yana “zorunlu” eğitim kapsamına alındı. O tarihten bu yana azınlığın azınlık anaokuluyla ilgili talepleri hep göz ardı edildi. Görmezden, duymazdan geldi “devlet baba” azınlığın bu isteğini. Son on yılda farklı partilerden seçilen azınlık milletvekillerinin anaokulu sorunuyla ilgili sorularını geçiştirdi.

2010 yılında ise azınlık mensubu 213 temsilci tarafından imzalanan, ve milletvekilleri Ahmet Hacıosman ile Çetin Mandacı tarafından Eğitim Bakanı Anna Diamandopulu’ya iletilen mektupta, “azınlığın eğitim sorununun, yaşamsal önem taşıyan bir sorun olduğu” ifade edilerek, “bu sorunun Lozan Anlaşması ve Türk-Yunan Eğitim Protokolü hükümleri temelinde çözüme kavuşturulması için Bakan Diamandopulu’dan bizzat yardımcı olması” istenmişti.

Mektupta, Yunanistan’da zorunlu eğitim çerçevesine alınan okul öncesi eğitimin, Türk nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Türkçe ve Yunanca olarak yapılmasının önemine değinilerek, azınlık mensubu yerel yönetim temsilcileri, eski ve yeni milletvekilleri ve diğer azınlık temsilcileri olarak devletten Türkçe – Yunanca eğitim yapacak anaokulları istendi. Ancak devlet bunu “derin” bir yerlerde halının altına doğru itti. Oradan çıkmasına da izin vermedi.

Bu hafta gazetemizde “azınlık anaokulu” talebiyle ilgili sorunu farklı bir pencereden ele almaya çalıştık. Adı üstünde “anaokulu”. Çocuğun annesinden ve evinden ayrılarak gittiği ilk okul. Azınlık mensubu çocukların sadece Yunanca eğitim yapılan devlet anaokuluna, Yunanca’yı bilmeden gittiği herkes tarafından bilinen bir gerçek. Çocuklarımız burada kendilerine yabancı, konuştukları dile yabancı bir dilin konuşulduğu, o dilde eğitim yapıldığı bir ortamla karşılaşıyor. Bu süreçte minik dimağların yaşadığı sıkıntıları aklı başında herkes anlayabilir ve algılayabilir. Bunu atlatamayan veya atlatmakta zorluk çeken çocukların üzerinde bıraktığı izleri anlatmak için sayfalar dolusu yazı lazım. Bakın gazetemize konuşan psikolog Seval Osmanoğlu nasıl anlatıyor: Çocukların yapısında yaşama sevinci olduğu için, çocuklarda hareket vardır. En önemlisi de yüksek seviyede öğrenme merakı vardır. Bu nedenle iletişim çocuklar için hayatın olmazsa olmazıdır. Bir düşünün, çocuk olarak, öyle bir ortama bırakılmışsınız, aileniz tarafından size çok şey öğretileceği söylenmiş, siz de öğrenmeyi seven bir yapıda olduğunuz için merakla bekliyorsunuz, okula gidince anlatılanları anlamamak, fikrini söyleyememek ve kendini aciz hissetmek, bir çocuğun kolunun kanadının kırıldığı ve gerileme sürecinin başladığı bir dönem haline gelir. Çok zeki olup da kendini bulunduğu ortamda savunamayan ve anlatamayan çocuk zamanla okula gitmek istemez.”

İşte çocuklarımızın yaşadığı sorunların bir uzman tarafından aktarılması. Halbuki çocukların daha rahat hissedeceği, kendilerini ifade edebilecekleri, daha insancıl bir ortam onların öğrenme becerilerini de daha çok geliştirecektir. Bu sayede de çocuk Türkçe’yi de, Yunanca’yı da ileriki dönemlerde çok daha rahat öğrenecektir. Öğrenme kabiliyetini, travmalar yaşamadan geliştirebilecektir.

Ajitasyon yapmıyorum ama bu vurdumduymaz politikaların ve uygulamaların bir daha gözden geçirilmesi lazım. En azından çocukların eğitimi ve geleceği adına…



29 Ekim 2018 Pazartesi 15:26