Anasayfa
23-03-2015
Yeni hükümet başarılı mı, başarısız mı? (I)
25 Ocak seçimlerinden sonra oluşan SİRİZA – ANEL koalisyon hükümeti ikinci ayını doldurmak üzere. Son seçimlerin tek gündem maddesi Memorandum ve bunun sonucu olan Ekonomik Kriz’di. Aleksis Çipras başkanlığındaki hükümetin neredeyse tek gündem maddesi hala ekonomik kriz ve memorandum.
Seçimden sonra memorandumun bir günde iptal edileceğini bekleyenler elbette ki yanıldı. Seçim vaadlerinden bağımsız olarak böyle bir şeyin aslında mümkün olmadığını yeni hükümetin birkaç haftalık olmasıyla birlikte herkes anladı. “Memorandumu çöp kutusuna” atıyoruz söylemi yerine “sert bir şekilde müzakere ediyoruz” söylemi benimsendi. Klasik bir Akdeniz toplumu olan Yunanistan halkının da ilk haftalardan sonra Avrupa’nın sert ve katı tutumunun değişmemesi karşısında hızla bir moral bozukluğu ve ümitsizliğe kapıldığını söyleyebiliriz.
Peki, iki ayını doldurmak üzere olan yeni hükümet şu sıralarda hangi noktada? Başarılı mı, başarısız mı? Ülkeyi farklı bir yöne götürebilir mi? Kalkınmayı getirebilir mi? Toplumdaki moral bozukluğunu ve karamsarlığı dağıtabilir mi? Bu sorulara kesin bir “evet” veya “hayır”la cevap vermemiz mümkün değil. En azından şimdilik mümkün değil. Çünkü henüz erken. Hükümetin başarılı veya başarısız olmasından çok mevcut durumu analiz etmemiz daha doğru diye düşünüyorum.
Başbakan Çipras ve SİRİZA’nın büyük seçim zaferi Yunanistan’da olduğu kadar Avrupa’da ve komşu ülkelerde de bir heyecan yarattı. Bir beklenti yarattı. Fakat bu heyacan dolu günler geçince, daha “gerçekçi” fotoğrafla karşı karşıya kaldık. O da Avrupa Birliği’nin katı tutumuydu. Avrupa ve özellikle de büyük “ağabey” Almanya, memorandumun genel çizgisinden taviz verme niyetinde olmadığını açıkça gösterdi. “Memorandum yani ülkeyi kurtarma programı hükümetlerle yapılır fakat devlet adına yapılır” diyen Avrupa Birliği’ne karşı hükümet ve Çipras, “Bu program ülkeyi kurtarmadı batırdı, halk oylarıyla memorandumu reddetti, bunun mutlaka değişmesi gerekiyor” şeklinde bir anlayış sergiledi.
Hükümet bu süreç içinde Avrupa’yla zaman zaman sert tartışmalar yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Avrupa Birliği’nin kuralları olduğunu ve oyunun bu kurallara göre oynandığını savunan Avrupalı hakim güçlerine karşı Çipras bu oyunun kurallarının yanlış olduğunu belirterek, aslında tüm Avrupa’yı kapsayacak bir “değişimin” de “sözcüsü” ve belki de “önderi” olmak istiyor. Ya da o istemese bile olaylar onu bu yöne doğru itiyor.
Ancak Yunanistan, Avrupa Birliği’ne o kadar “bağımlı” ki, Avrupa’ya rağmen ikinci veya üçüncü bir planın hayata geçirilmesi imkansız gibi. Avrupa istemezse, Yunanistan’ın bütçe olarak, ekonomik olarak ayakta kalması oldukça zor. Avrupa Birliği ve EURO dışında farklı bir yol izlenmesi, farklı kaynaklar bulunması ancak Yunanistan’ın uluslararası alanda “eksen değiştirmesi”yle mümkün olabilir diyenler var. Ancak bunun bugüne kadar Batı’nın ve Avrupa’nın “gölgesinde” olan bir ülke için pek de kolay olmadığını sanıyorum herkes anlayabilir.
İkinci ayını tamamlamamış yeni hükümeti “başarılı” olarak nitelendirmemiz çok “iddialı” ve “iyimser” olacağı gibi “başarısız” olarak nitelendirmemiz de “haksızlık” olur. En azından şimdilik. Yeni hükümetin halkın nezdindeki “kredisini” korumasına neden olan konunun Avrupa’yla yürütülen müzakerede dik durmaya çalışmasıdır. Vatandaş bu durumu takdir ediyor. Çipras ve yeni hükümetin, Avrupa Birliği’nin katı tutumu karşısında, en azından halkın takdir ettiği ve bunun da anketlere yansıdığı, bir “iradeyi” ortaya koyduğunu söylemek mümkün. Gerçi, seçim öncesi vaadlerin bir kısmının şimdilik rafa kaldırılması sözkonusu olsa da, hükümetin ve özellikle de Çipras’ın dik durmaya çalışması vatandaşın hoşuna gidiyor. Bu durum ne kadar sürer veya bu tutum bir işe yarar mı? Onu da önümüzdeki haftalarda veya en geç aylarda göreceğiz.
Müzakerelerdeki “dik durma” takdir toplarken, kabine ve parti içindeki “dikleşmeler” ise eleştiriliyor. İki ayını tamamlamak üzere olan yeni hükümetin zaafı da sanıyorum bu. Örneğin; AB ile imzalanan programın dört aylığına uzatılması SİRİZA partlamento grubunda neredeyse 12 saat tartışılmış ve birkaç günlük olmasına rağmen hükümet içinde farklı seslerin çıkmasına neden olmuştu. Yine partinin tarihi simalarından Manolis Glezos, memorandumun yırtılıp atılmadığı için “Hükümeti desteklediğim için özür dilerim” şeklinde açıklama yapabilmişti. Öte yandan son yılların en medyatik Yunanlı politikacısı olan Maliye Bakanı Yanis Varufakis, konu hükümette görüşülmeden “referandum” gibi çok iddialı bir konuyu basınla paylaşabilmişti.
Fakat hiçbir parti için konu veya sorun birkaç gün önce meclisin “iddialı” başkanı Zoi Konstandopulu’nun bir kararı kadar öne çıkmadı. En medyatik meclis başkanı özelliğini şimdiden kazanan Konstandopulu, insani krizle mücadele yasa tasarısının görüşülmesi sırasında aldığı bir karar, mecliste kavgalara ve sonunda Başbakan Çipras’ın müdahalesine neden oldu. Parlamentonun işleyişi konusunda ilginç kararlara ve aynı zamanda medyaya yaptığı ilginç açıklamalara sahip bir meclis başkanı olan bayan Zoi Konstandopulu, tüm siyasi partiler hemfikir olmasına ve tasarıya oy vermesine rağmen, ırkçı Altın Şafak partisinin isim okunarak oylama yapılması önerisinin benimseyince kıyamet koptu. SİRİZA milletvekilleri dahil tüm partiler tepki gösterince Başbakan Çipras, meclis başkanından kararını geri almasını istedi. Bu olay, SİRİZA içinde kameralara da yansıyan en ciddi kriz oldu. SİRİZA elbette ki her konuda bir görüşün hakim olduğu bir parti olmayacak. Bunun partinin demokratik içi işleyişiyle alakalı bir konu olduğunu söyleyenler de çıkacaktır. Fakat, vatandaşın gözünde bu gibi görüş ayrılıkları hükümetin ahenginin bozuk olduğu izlenimini yaratıyor. Bu da krizlerle mücadele eden bir hükümet için olumlu bir görüntü arz etmiyor.
Şurası bir gerçek ki; ekonomik darboğazdan ve boğucu ortamdan çıkmak için müsait ortam olmamasına rağmen yeni hükümete ve başbakana olan kamuoyu desteği hala yüksek. Son ankette SİRİZA, YDP’nin yaklaşık 20 puan önünde. Bu da halkın mevcut hükümete hala umut bağladığını gösteriyor.
Aynı umutları Batı Trakya Türk azınlığı da beslemeye devam ediyor. Azınlıkla ilgili olarak bazı muğlak işaretler olsa da henüz somut bir şey sözkonusu değil. Bu konuyu da önümüzdeki hafta değerlendireceğiz. Mutlu haftalar...

23 Mart 2015 Pazartesi 23:33