Anasayfa
31-10-2020
Ortak deprem, ortak kader
30 Ekim 2020 Cumartesi. İskeçe’deyim. Öğle saatleriydi. Çalışma arkadaşım Hasan Hasan’ın “Gümülcine’de deprem oldu.” mesajı geldi. Birkaç dakika içinde Türkiye’nin batısında ve Yunanistan’ın büyük bir bölümünde hissedilen bir deprem olduğu anlaşıldı. Az sonra depremin merkez üssünün İzmir ve Samos açıklarında Ege denizi üzerinde olduğu açıklandı. Rihter ölçeğiyle 6,7 ölçeğinde yeni bir felaket!

2020 yılı artık bir kabusa dönüşmek üzere. Koronavirüs salgını zaten tüm dünyayı ayarca sarmış ve insanların hayatını, toplumların günlük yaşantısını alt üst etmiş durumda. Savaşlar, göçler, krizler derken yılın bitmesine iki ay kala Ege denizindeki deprem birbirine yakın ve aynı zamanda da birbirinden uzak iki millete ortak bir acıyı yaşattı.

Depremden kısa bir süre sonra İzmir’in ve Samos adasının en çok zarar gören bölgeler olduğunu anladık. Türk ve Yunan televizyon kanallarının ekranı ikiye ayrıldı. Bir tarafta İzmir, bir tarafta Samos görünüyordu. İkisinde de aynı görüntüler. Yıkılmış bina enkazları ve arama yapan ekipler. Deprem, Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan dörbuçuk milyona yaklaşan nüfusuyla İzmir’i daha şiddetli vurdu. Bu satırlar yazılırken İzmir’de hayatını kaybedenlerin sayısı 28’e çıkmıştı. Öte yandan yaklaşık 50 bin nüfusa sahip küçük bir ada olan Samos’da ise iki öğrenci yıkılan duvarın altında kalarak hayatını kaybetti.

İzmir ve Samos (Sisam) adasını vuran deprem, iki halk arasındaki dayanışma duygularını da bir kez daha ortaya çıkardı. Sosyal medya İzmir ve Samos fotoğraflarıyla doldu. Türkçe ve Yunanca “geçmiş olsun” ve “başsağlığı” mesajları birbirini izledi. Akıllara 1999 Marmara ve Atina depremleri geldi. O dönemde de önce Marmara sonra da Atina depremlerinde birbirlerine ilk yardıma koşanlar yine aynı komşular oldu. Türkler, Yunanistan’a, Yunanlılar da Türkiye’ye yardıma gitmiş ve acılar samimi şekilde paylaşılmıştı. 1999 depremleri “Halkların diplomasisi” kavramını gündeme getirmiş ve iki millet arasındaki benzerlikler ve zor günde ortaya çıkan dayanışma ruhunun önemi bariz bir şekilde anlaşılmıştı.

Yine öyle oldu. Marmara ve Atina depremlerinden 21 yıl sonra bir sonbahar günü iki ülke arasında krizlere neden olan Ege denizinin altında meydana gelen bir doğa olayı, bu iki millete hatırlattığı bir şey vardı adeta; ortak kader. Evet, 21 yıl önce de, bugün de depremlerin bile iki ülkeyi ve iki milleti aynı anda vurabileceği, iki milletin de aynı acıyı aynı anda yaşayabileceğini bir kez daha canlı bir örnekle görmüş olduk.

Olaydan sonra, iki halkın dışa vuran duyguları ve davranışları da en azından yukarıda anlatmaya çalıştığımız “kader ortaklığı” kadar önemli. Birbirinin acısını paylaşan, diğerine samimi geçmiş olsun dileğinde bulunan veya başsağlığı dileyen iki millet.

Ben şunu gördüm; Türk ve Yunan halkları arasında özellikle de zor günde, kederli dönemlerde, iki ülke arasındaki tarihi ve siyasi çatışma – çekişmelere rağmen, güçlü bir dayanışma ve yardımlaşma duygusu var. Bu da gösteriyor ki aslında iki ülke ve iki halk her türlü olumsuzluğa rağmen birbirine yakın. Hatta bu durumda, iki ülke arasında tarihteki en gergin dönemlerden biri yaşanıyor olsa dahi, ülke yöneticilerinin birbirini arayarak, karşılıklı yardımlaşmaya hazır olduklarını bildirmelerinden de bu çerçevede değerlendirebiliriz.

Peki son deprem ve sonrasında yaşananlar bizlere, Türk ve Yunan halkına nasıl bir mesaj veriyor? Depremde, acıda kader ortaklığı bu coğrafyanın iki toplumuna nasıl bir yön tayin edebilir. Daha doğrusu tayin edebilir mi? Kanımca evet. Yeter ki bunu görmek isteyenler kendi toplumlarına bunu anlatabilsin. Depremde, acıda, kederde, hatta dayanış ruhundaki benzerlik ve kader birliği sadece bunlarla mı sınırlı kalmalı? Kader birliğini, ortak bir geleceğe dönüştürmek mümkün değil mi? Üzülürken, ağlarken birbirini teselli eden, yardım eden, dayanışma gösteren bu iki halk, ortak coğrafyadaki ortak geleceklerini de birlikte tayin edemezler mi? Birbirine çok benzeyen, atasözlerinden, mutfağa, müziğe kadar birçok konuda ortak değerleri olan Ege’nin iki yakasındaki bu iki millet “kaderde ve kederdeki birliğini” ortak geleceğe dönüştürebilir. Yeter ki gereken irade ortaya konsun.

Bu coğrafyanın zenginliğini de, güzelliğini de, avantajını da beraberce değerlendirebilir. Bunun için en önemli şart; akılcı değerlendirme yapabilmektir. Yeter ki, iki millete kader ortaklığını hatırlatırcasına “ortak depremler” üreten bu denizi, “uzaklardan” , “yaban ellerden” birilerinin gelip de karıştırmasına ve birbirine çok benzeyen bu iki millet arasında “suni depremler” yaratmasına izin verilmesin!

31 Ekim 2020 Cumartesi 23:27