Anasayfa
15-07-2015
Pazar gününden sonra
Yunanistan tarihi bir süreçten geçiyor. Adeta cambaz gibi ip üzerinde. Ha düştü, düşecek derken stres, heyecan ve beklenti yeniden başlıyor. Artık yüzdük yüzdük sonuna geldik. Buradan ya çıkacağız, ya batacağız.

Geçen haftadan bu yana bekli bir referandum yaşadık ama çok şey değişti.

Olayları biraz baştan alalım. Ocak ayındaki erken seçimde SİRİZA “Memorandumlara son veriyoruz” sloganıyla iktidara geldi. Hem de seçmenin yüzde 37’sinin oyunu alarak. SİRİZA’nın seçim başarısı sadece Yunanistan’da değil, birçok Avrupa ülkesinde “tarihi bir zafer” olarak yorumlandı. Sol’un Avrupa’da yükselişe geçtiğinin emaresi olarak görüldü. Sadece Yunanistan’ı değil, Avrupa Birliği’ni ve Avrupa’yı değiştirecek bir akımın müjdecisi gibi algılandı. Bunu böyle görenler veya görmek isteyenler azımsanmayacak kadar çoktu.

Ancak, Avrupa Birliği (ki bunların başında Almanya geliyor) Yunanistan ve Çipras karşısında hiç eğilmedi. İşlerin kolay olmayacağı aslında baştan belliydi. Memorandum için verilen dört aylık sürenin sonuna gelindiğinde hiç bir ilerleme olmamıştı. Sonuçta müzakereler son günlere doğru, Başbakan Çipras’ın ani bir referandum kararıyla kesildi. Referandum kararı aslında dört aylık programın da sona ermesini ilan ediyordu.
Başbakan Aleksis Çipras’ın referandum kararını doğru olmadığı ve bir amaca hizmet etmediği söylenebilir. Ancak, Çipras’ın Avrupa’da kendisi ve hükümeti için son derece zor şartlar altında böyle bir kararı alabilmesinin arkasındaki kararlılığı takdir etmek gerekiyor. Devlere karşı mücadele eden, onlar karşısında zor bir karar alan Çipras, zoru başarıp sandıktan galip çıktı. Tüm muhalefeti karşısına aldığı gibi, tüm Avrupa Birliği kurumlarını da karşısına aldı. a Avrupa Birliği liderleri ona “Sen önerdiğimiz önlemleri değil, Euro’da kalıp kalmama konusunu referanduma götürüyorsun” deseler de bunun böyle olmadığını belirtip, halktan sandığa gidip “HAYIR” demesini istedi.

Seçim öncesinde oluşan şartlar ve AB liderlerinin baskıları tedirginliğin insanlar üzerinde etkili olacağı ve sonucun az bir farkla da olsa “EVET” olacağını gösteriyordu. Ancak son günlerde seçmenin beş yıl boyunca yaşadığı zorlukları protesto etme güdüsü galip geldi. Pazar akşamı bekli de Çipras’ın da beklemediği oranda güçlü bir HAYIR çıktı. Yüzde 61,3 oranında “HAYIR” diyen Yunanistan halkı, aslında Haziran’ın son günlerinde kreditörler tarafından önerilen programa hayır demedi. Halk, son beş yıldır yaşadıklarını, sıkılan kemeri, azalan refah düzeyini, zor hayat şartlarını, işsizliği, yoksulluğu protesto etti.

Yüzde 61,3’lük HAYIR, Avrupa’da şok etkisi yaptı diyebiliriz. Peki bu HAYIR’ın pratikte bir faydası oldu mu? Yani Yunanistan’a uygulanacak ekonomik önlemleri yumuşattı mı bu sonuç? Yani halkın istediği, arzuladığı, umduğu , ya tutarsa diye ümit ettiği oldu mu veya olacak mı? Buna verilecek cevap kocaman bir HAYIR.

Referadum öncesinde 6 veya 8 aylık bir programdan bahsedilirken, referandum sonrasında bir uzun vadeli memorandumdan bahsedildi. En az iki yıl sürecek bir memorandum Avrupalılar tarafından adeta dayatıldı. Salı günü yapılan Eurogrup ve Zirve toplantısında net bir mesaj verildi: “Ya 2 – 3 yıllık bir memorandumu kabul edersiniz ya da Euro’dan çıkarsınız. Size Pazar gününe kadar süre.” Sonuçta Yunan hükümeti üç yıllık bir memorandum teklifinde bulundu. Şimdi Pazar günü toplanacak 28 AB üyesi ülkenin liderlerinin katılımıyla yapılacak zirve toplantısının sonucunu bekliyoruz.

Avrupa liderleri, Yunanistan halkının HAYIR demesinin yol açabileceği zafer sarhoşluğunu bir anlamda kesti. Beklentilerin çok yukarılarda olmamasını sağladı. “Hayır demiş olabilirsiniz ama bu oyunun kuralı böyle, ya oynarsınız, ya da oyundan çıkarsınız” dedi bir anlamda.

Aslında Yunanistan referandumla tüm kartlarını oynamış oldu. Ve sonunda ya Euro’dan çıkmayı göze alacaktı ya da herşeye rağmen imzayı “çakacaktı.” İmzayı “çakıp – çakmayacağını” Pazar günü göreceğiz.

Başbakan Çipras karşı gelip referanduma götürdüğü programdan daha iyi olmayan bir memorandumu kabul etmek zorunda kalıyor. Vatandaş için acı bir reçetenin geldiği kesin. Fakat başardığı bir şey de var. Hem de önemli bir şey. Devlerle güreşmek, onları kızdırmak, zor duruma girmek, eskisine oranla daha ağır bedel ödemek pahasına da olsa, Avrupa Birliği’nin banka ve finans sistemine dayanan yani katı bir para politikasına dayanan sistemini sorgulamayı başardı. Bunu da halkın iradesiyle yaptı. Kuralları ve tabuları yıktı. Sadece Yunanistan’da değil, birçok Avrupa hatta dünya ülkesinde “Bankaların Avrupası”nı sorgulamayı başardı.

Bir de Yunanistan’da “sol’un yeni lideri” sıfatını kazandı. Bazıları ona “Yeni Andrea Papandreu” da demeyi tercih ediyor. Bakalım Pazar gününden sonra bizleri nasıl bir Yunanistan bekliyor...

15 Temmuz 2015 Çarşamba 14:48