Anasayfa
21-10-2016
Ne zaman?
Son dönemde azınlık kurumları ve azınlık temsilcileri adeta bir “kıskaç” altında. Gerekçe çok masumca olup şu şekilde özetleniyor: “kanunları uyguluyoruz.” Neyi anlatmak istediğimizi biraz açalım.
Son bir – iki yıldır Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği’nin şubelerine baskınlar yapılmakta ve şubeler çocuk kulübü olarak faaliyet gösterdiği gerekçesiyle adli kovuşturmaya tabi tutulmaktadır. Bunun yanısıra özellikle Gümülcine Türk Gençler Birliği büfe konusundan tutun da, salonun basit bir onarım çalışmasında bir polis kontrolüne maruz kalmakta ve adli kovuşturmayla mücadele etmektedir.
Ayrıca son dönemde iki seçilmiş müftü İbrahim Şerif ve Ahmet Mete ile DEB Partisi başkan ve yöneticileri yaptıkları açıklamalar veya konuşmalar nedeniyle ifadeye çağrılmakta veya davalar açılmaktadır. “Ne var bunda kanunlar uygulanıyor. Burası bir hukuk devleti ve herkes yasalara uymak zorundadır” deniyor.
Bu süreç taa SEÇEK yaylasındaki Mehmet Hilmi Çeşmesi’ne kadar uzanıyor aslında. Fakat son yıllarda çok arttı. Hatırlayacaksınız, SEÇEK yaylasında yaptırılan Mehmet Hilmi Çeşmesi, izinsiz olduğu gerekçesiyle yıkılmıştı. Ama aynı tarihlerde Yanıkköy’de vakıf arazisi üzerine kaçak olarak inşa edilen kilise tamamlanmıştı.
Şimdi, yukarıda zikrettiğimiz konulara bir de farklı bir açıdan bakmaya çalışalım. Batı Trakya’da 1985 yılından beri bir müftülük sorunu var. Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı devletin müftü olarak tayin ettiği kişileri tanımıyor. Azınlık halkının Rodop ve İskeçe illerinde seçtiği iki müftü var. Halkın tüm dini etkinliklerine katılan, toplum tarafından dini lider olarak tanınan İbrahim Şerif ve Ahmet Mete var. Fakat bu sorun sürüncemede bırakılıp, yıllar önce olduğu gibi seçilmiş müftülere “makamı gasp” suçlaması yapılıyor.
Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, İskeçe Türk Birliği ve Rodop ili Türk Kadınları Kültür Derneği hakkındaki kararının üzerinden 8 yıl geçti. Bu derneklerle ilgili AİHM kararları uygulanıp derneklere resmiyet kazandırılmadığı gibi, aynı siyasi sebeplerden ötürü resmiyeti iptal edilen dernekler de resmileştirilmiyor. Burada da bir hukuki boşluk doğuyor. Ve dolayısıyla Gümülcine Türk Gençer Birliği gibi bir derneğimiz sürekli bir şekilde kanun “kıskacında” tutuluyor. Halbuki burada ana sorun; “kapı” gibi AİHM kararının uygulanmaması ve çoktan resmiyeti iade edilmesi gereken derneklerimizin “yasal olmama” durumuna mahkum edilmesi. Bu uluslararası hukuk ve demokrasi bakımından kesinlikle kabul edilir bir şey değil.
Gelelim “kaçak kreş çalıştırılıyor” gerekçesiyle kapatılan BTAYTD şuebelerine. Anaokulu eğitimi 2006 yılında zorunlu eğitim kapsamına alındı. Bu tarihten önce bile Batı Trakya Türk Azınlığı Türkçe – Yunanca azınlık anaokullarının açılmasını cılız bir şekilde de olsa talep ediyordu. Zamanın dışişleri bakanı Yorgo Papandreu’nun Celal Bayar Azınlık Lisesi’nin ek binasının temel atma töreninde konuşmasını bugün gibi hatırlıyorum. Ne demişti o dönemde dışişleri bakanı? “Çok yakında Türkçe – Yunanca eğitim verecek anaokulları açıyoruz” demişti. Ondan da önce İçişleri Bakanı Vaso Papandreu, Yassıhöyük Barajı’nın temel atma töreninde aynı sözü vermişti. 2006 yılında ise anaokulu eğitimi zorunlu hale gelince, vatandaşı olduğumuz devletin azınlık anaokulu açması hukuken de zorunlu hale geldi. Batı Trakya Türkü 200’ün üzerinde temsilcisinin imzasıyla bunu devletten istedi. ancak ne yazık ki bugüne kadar bu konuda da bir gelişme olmadı. Yani devlet, azınlığın demokratik ve hukuki talebini görmezden gelmeye devam ediyor. SİRİZA muhalefetteyken partinin eğitimden sorumlu yetkilisi olan Tasos Kurakis’in “evet Türkçe – Yunanca azınlık anaokullarını destekliyoruz” şeklindeki açıklamasının üzerinden çok uzun zaman geçmedi. Fakat ne yazık ki bu hükümette azınlığın bu talebine olumlu bir yanıt vermedi, veremedi.
Toplumların kendi dilini, kültürünü, değerlerini koruma ve geliştirme hakları vardır. Siz topluma bu hakkı tanımazsanız toplum bu antidemokratik tutuma karşı mücadele eder.
Uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüğün yanısıra, azınlık toplumunun demokratik ve haklı taleplerini görmezden gelip, “yasallık” avına çıkmak ne kadar meşru? Ne kadar doğru? Son dönemlerde adli kovuşturmaların “ifade özgürlüğü”ne kadar genişlemesi de ayrıca düşündürücü. Azınlığın yasalara aykırı hareket ediyor gibi gösterilmesinin sebebi, devletin meşru ve haklı taleplerimizi yerine getirmemesi ve bu alanda iade etmesi gereken hakları iade etmemesindir. Yoksa Batı Trakya’da yaşayan azınlığın yasalara uymak istemeden toplum hayatını sürdürmek isteyen bir toplum olmadığını en azından bu Yunanistan’da yaşayan herkes bilir.
Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın kanunsuz işler yapan illegal yapılanmaların içinde olan bir azınlık olarak lanse etmeden önce şu sorunun cevabını vermek gerekiyor: “Vatandaşı olduğumuz ülke Yunanistan, uluslararası anlaşmalardan, demokrasi ve insan hakları normlarından doğan yükümlüküklerini ne ölçüde yerine getiriyor? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ne zaman uygulanacak? Azınlığın milli kimliği ne zaman tanınacak? Daha önce söz verildiği üzere zorunlu eğitimin bir parçası olan azınlık anaokulları ne zaman açılalacak? İskeçe Azınlık Ortaokulu ve Lisesi’nde 650 öğrenci ne zaman tütün deposundan okula dönüştürülen bir binadan kurtulup, normal bir okul binasına kavuşacak? Ne zaman?...



21 Ekim 2016 Cuma 15:12