Anasayfa
27-02-2017
Kocias’ın gördüğü azınlık
Bu hafta başka bir konuyu yazmaya hazırlanıyordum ki; Dışişleri Bakanı Nikos Kocias’ın röportajı yayınlandı. Kocias, Salı gecesi Skai TV’de Aleksis Papahelas’ın programına çıktı. Konu; Türkiye ile ilişkiler. Belli ki Dışişleri Bakanı Türk – Yunan ilişkilerinde bazı mesajlar vermek istiyor. Oldukça uzun bir röportaj oldu. Türkiye ile ilişkiler konuşulur da Batı Trakya bunun dışında kalabilir mi? Tabii ki kalmaz. Bunda da öyle oldu.

Bizim de üzerinde durmak istediğimiz konu bu. Dışişleri Bakanı Kocias konuşmasının bir bölümünü Batı Trakya’ya ve azınlık meselesine ayırdı. Söyledikleri, aslında güdülen politikanın ve azınlıkla ilgili varılmak istenen hedefin de ipuçlarını veriyor. Gazeteci Papahelas “Trakya’daki durum sizi endişelendiriyor mu?” diye sorunca bakan Kocias’ın ilk cümleleri Trakya’nın, yani Batı Trakya’nın Yunanistan toprağı olduğu, oluyor. Sayın Kocias’ın neden herkesin bildiğini, bu konuda sanki tereddüt varmış gibi davranıp, bu konudaki olası endişeleri gidermeye çalışırcasına, böyle bir hatırlatmaya gitmesi gerçekten de merak konusu. Eğer, Dışişleri Bakanlığı’nda böyle bir kanı varsa, bunun hiç de doğru bir şey olmadığını düşündüğümü söylemek isterim. Zira, böyle bir izlenim veya algı, Batı Trakya’daki azınlık meseleleriyle ilgili doğru, düzgün karar alınmasına mani olacaktır. Eğer böyle bir psikoloji varsa, bundan kurtulmak gerekir.

Sayın bakanın ikinci söylediği şey ise “Burada tüm kanunları uygulamak durumundayız” oldu. Bu da uzunca bir zamandır devlette hakim olan bir düşünce. Yani “burada devlet var ve devletin kanunlarını uygulayacağız, herkes de bu kanunlara uyacak” şeklinde bir anlayış. Buradan da şu anlam çıkıyor; azınlık kanunlara uymuyor, illegal şeyler yapıyor ve bu uslanmaz azınlığı hizaya getirmeye çalışan bir devlet sözkonusu.

Fakat burada azınlığa uluslararası hukukun verdiği kazanılmış haklarını vermemek ve bu hakları kullandırmamakla kimin hukuku çiğnediği de iyi anlaşılması ve görülmesi lazım.

Dışişleri Bakanı Kocias, Batı Trakya’da bir durum tespitinde bulunuyor konuşmasında ve bölgemiz ve azınlığımızla ilgili analizinde. Bölgede yani Batı Trakya’daki azınlığı ilk önce üç ayrı etnik gruba bölüyor; Türkçe kökenliler, Pomaklar ve Romanlar. Ve Pomaklarla, Romanların eskiye oranla artık önemli ölçüde Yunan milli kimlik bilincine sahip olduklarını iddia ediyor. Bu durumun da Türkleri, yani burada Türkiye’yi kastettiği açık, rahatsız ettiğini öne sürüyor. Bir; azınlığın Türk milli kimliğini inkar ederek, çelişkili bir şekilde azınlığı üç ayrı etnik parçaya bölme politikası aynen devam ediyor. İki; bu alt etnik kimliklerden Pomak ve Romanların, Yunan milli kimlik bilincine daha yakın olduğu tezini sürdürüyor. Bu tez oldukça eski bir tezdir ve son yıllarda devletin bu tezden vazgeçmese bile, bunu arka plana ittiği izlenimi vardı. Şimdi bunun böyle olmadığını anlıyoruz. Üç; devletin azınlığı milli kimlik açısından bölmeye devam edeceğini ve Türk kimliğinden ayrı olarak gördüğü ve bu şekilde değerlendirdiği kendine göre diğer alt kimlik ve kültürleri destekleyeceği anlaşılıyor.

Batı Trakya’da yaşayan yaklaşık 150 bin kişilik bir Müslüman Türk Azınlığı var. Bu toplumun çok büyük bir çoğunluğu, neredeyse tamamına yakını kimlik ve kültür açısından kendini Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı olarak tanımlar. Bu benimsenmiştir. Bu tarihi ve sosyal bir gerçektir. Her ne kadar inkar edilse de yadsınması mümkün değildir. Azınlığın kendi içindeki kültürel farklılıklarını kaşıyarak, bunlarla oynayarak farklı ve yeni “kimlikçikler” yaratmak bugüne kadar pek bir sonuç vermemiştir. Bundan sonra da verebilmesi pek mümkün değildir. Bunun için uğraşanlar yok mu? Tabii ki var. Fakat devletimizin modası çoktan geçmiş böyle bir politikadan medet umması gerçekten üzücü. Şunu da ifade etmek gerekir ki; nasıl ki İstanbul’da, Gökçeada ve Bozcaada’ya yaşayan Rum azınlığın veya Arnavutluk’taki Rum azınlığın anavatanları Yunanistan’la ilişkilerini ortadan kaldırmak imkansız ise, Batı Trakya Türklerinin de anavatan Türkiye ile ilişkilerini silmek, bitirmek mümkün değildir. Ülkelerin bu tür beyhude bir gayret içine girmesi ve enerji tüketmesi de boşadır. Bir de tabii ki bir insan hakkı olan milli kimlik ve kültürü ifade etme ve yaşayabilme hakkımıza yapılan bir gasp, bir yasak sözkonusudur.

Kendi anlattıklarından, Başbakanın kendisini bölgemizin ekonomik ve sosyal kalkınmasını sağlayacak bir kuruluşu oluşturma görevini verdiğini öğrenmiş olduk. Hatta bunun için tüm siyasi partilere birer temsilci vermeleri için mektup gönderdiğini de söyledi. Bunun için azınlığın da temsil edilmesi gerektiğini unutmaz inşallah. Hatta mektup gönderdiği partilere DEB Partisi’ni de eklerse yerinde bir hareket olur.

Dışişleri Bakanı Kocias’ın Batı Trakya ile ilgili bu türden açıklamaları ilk değil. Benzer açıklamalarda ve azınlığın milli kimliğiyle ilgili açıklamalarda daha önce de bulunmuştu. İnşallah yanılırım, ama bunun son olmayacağı anlaşılıyor. Ne yazık ki sayın Kocias bu açıklamalarıyla azınlık insanındaki hayal kırıklıklarına bir yenisini daha ekledi. Bizim kimliğimizi, kültürümüzü tanımak istemediğini, inkar ettiğini bir kez daha söyledi. Söyledikleriyle, Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu’na bünyede bulunan “yabancı” bir unsur gibi baktığını göstermiş oldu bir anlamda.

Halbuki, devletin azınlık toplmuyla arasındaki ilişkiye bir güven kazandırması gerekiyor. Sayın Kocias’a Yunus Emre’nin şu güzel sözlerini ithaf etmek isterim;

Biz gelmedik kavga için, bizim işimiz sevgi için.

Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik.

Gönülleri kırmakla bir yere varılamayacağını anlamak gerekiyor. Hepinize mutlu haftalar...

27 Şubat 2017 Pazartesi 17:45