Anasayfa
31-07-2018
Yangın…
Bazı felaketler, acılar vardır ki; insanda hüzün yaratır. “İnsan” olmanızdan doğan duygular her şeyin önüne geçer bazı felaketlerin karşısında. Kimlik, inanç ve her türlü görüşten bağımsız olarak dünyadaki milyarlarca insandan biri olarak, sadece “insanca” duygu ve düşünceler vardır kimi hallerde.

Hafta başında Atina’da yaşanan yangın felaketi tam da böyle birşeydi. Alevlerden kaçan insanları, ellerinde, kucaklarında çocuklarıyla anne ve babaların yaşadığı felaket geldi gözlerimizin önüne. Alev ve önünü bile göremeyen dumanlar içinde kurtulmak için denizi bulmaya çalışan insanların yerine koyduk kendimizi. Ve çaresizlik içinde feci sonu beklemek zorunda kalanların yaşadıklarını düşündük bir an için. Gözlerimizi kapatıp 30 saniyeliğine yaşanmış olan felaketi düşünmek bile ürkütüyor, korkutuyor insanı. Adeta eşi benzeri görünmemiş bir karabasan yaşıyor insan.

Haberler geldikçe felaketin boyutu da biraz daha gün yüzüne çıkıyordu. Ayrıntıları okudukça, dinledikçe yürekler daha da burkuldu. Görüntüleri ve yaşananları görünce siz de “bir şeyler” yapmak istiyorsunuz. Yaşanan felakete müdahale etmek istiyorsunuz. Ancak elinizden bir şey gelmiyor, gelemiyor ne yazık ki!..

Allah kimselere böyle acılar yaşatmasın.

Atina’daki yangınların neden olduğu felaketin boyutları belli oldukça, insanların duygu, düşünce, inanış ve hatta öfkelerini ifade etme mecrası haline gelen sosyal medya da hareketlenmeye başladı. Atina’daki yangın felaketi kısa zamanda sosyal medyanın bir numaralı konusu oldu.

Yangın felaketi karşısında başta anavatan Türkiye olmak üzere komşu ülkelerin yardım teklifleri de çok önemliydi. Hatta bu konuda ısrarcı davranmaları da yaşanan sorunlara ve kapanmayan yaralara rağmen, komşuluk hukukunun capcanlı olduğunu görmek açısından son derece olumluydu. Bunun daha önce örneğini 1999 yılındaki Marmara ve sonrasındaki Atina depremlerinde yaşamıştık. Depremlerle başlayan yakınlaşmanın daha sonra Türkiye ile Yunanistan arasında ne denli ilerlediğini de biliyor ve hatırlıyoruz.

Bu noktada kendi “mahallemizle” ilgili olarak da bir şeyler söylemek gerekir diye düşünüyorum. Batı Trakya Türklerinin yangın felaketi nedeniyle gösterdikleri dayanışma ruhunun önemli olduğuna inanıyorum. Azınlık insanı yaşanan bu acı karşısında samimi, içten ve son derece “gerçek” bir şekilde bu acıyı paylaştığını gösterdi. Batı Trakya insanının elinden ve dilinden bilgisayar ve telefon ekranlarına yansıyan duygu, düşünceler ve temenniler samimi ve içten duyguların tercümanından başkan bir şey değil. Peki tüm bunları neden söylüyorum? “Yaşanan bu acı karşısında, paylaşılan dayanışma mesajlarının reklamı yapılır mı kardeşim?” diye muhtemelen içinden geçirenler olabilir. Batı Trakya Müslüman Türk Toplumunu, ülkesine “yabancı” , “entegrasyona ihtiyacı olan” hatta “ülkesinin iyiliğini istemeyen” bir topluluk olarak göstermek isteyen odaklara bir cevap niteliğinde söylüyorum. Zira, Batı Trakya Türk Azınlığı, onların bizi göstermek istediğinden çok daha farklı, çok daha olgun.

Batı Trakya Müslüman Türk Toplumu, vatandaşı olduğu devlet, ona yaklaşmaktan çekinse veya korksa da veya ona “yabancı” muamelesi yapsa da, azınlık ülkenin yaşadığı acılara samimi bir biçimde “ortak” olarak aslında bu ülkenin bir parçası olduğunu gösteriyor. İnsanlığını adeta kanıtlıyor. Devlet azınlığa yaklaşmakta ürkek davransa da, azınlıkla arasındaki duvarları ortadan kaldırmasa da, azınlık toplumu bu asil duruşundan imtina etmeyecektir.

Bu tür acıların bir daha yaşanmamasını tüm kalbimle diliyorum.

31 Temmuz 2018 Salı 12:14